Donald Trump destekçileri 6 Ocak’ta Kongre’yi bastı. Bir zamanlar Irak ve Afganistan’da görev yapmış askerlerin de Kapitol’ü yağmalarken görüntüleri ortaya çıktı. Neo-Naziler ve anti-Semitler de Trump’a destek verdi, ortalığı savaş alanına çevirdiler. Bu hâdiseyi nasıl yorumluyorsunuz?

İşin gerçeği, Amerika Birleşik Devletleri’ni (ABD) zor günler bekliyor. Neden böyle düşündüğümü müsaadenizle kısaca açıklayayım. Bundan önce herhangi bir siyasi partiye destek olan insanların Kongre binasını basması, Capitol binasını yağmalaması ve bir işgal görüntüsü vermesi pek mümkün değildi. Bu olay, ABD, tarihinde yeni bir kırılmaya sebep olacak. ABD’yi zor günler bekliyor dememin gerekçesi bu aslında. Tarih değişiyor. ABD’de yeni bir siyasi gelenek başlıyor. Bundan sonraki süreçte herhangi bir partinin mensupları, kandırıldığını düşündüğü zaman herhangi bir eyalette ABD düzenini değişime zorlayacak yeni eylemlere müracaat edebilir, düzeni zorlayabilir. Bu değişecek ABD düzeninin ayak sesleri. Seçimlere usulsüzlük karıştığı veya oyların çalındığı yönündeki iddialarını öne süren Donald Trump başkent Washington DC’de binlerce kişiyi topladı. Bu Trump’ın gücü. Trump, Beyaz Saray önünde destekçilerine yaptığı konuşmada, “Asla vazgeçmeyeceğiz, yenilgiyi asla kabul etmeyeceğiz.” dedi. Bu sadece bir binanın işgal edilmesi değil. Dünyanın bekçisi olan ABD’nin imajının yerle yeksan olması. Trump destekçileri, dünyanın bekçisi ABD’nin kendini korumaktan bile aciz olduğunu tüm dünyaya gösterdi. ABD her zaman iç düşmanlarını kendinden uzak tutmak için dış düşmanlar arayıp durdu. Ancak sonuç yine değişmedi. Bu olay, ABD’nin acziyetinin itirafı değil ifşasıdır.

Eylemcilerin bazılarında konfederasyon bayrakları da gözüktü, bunun mânâsı nedir?

ABD’de çatışma veya kutuplaşma derinleşiyor aslında. Bu eylem, çöküşe geçen ABD’nin fotoğrafı… Amerikan ekonomisinin geçtiğimiz on yıllarda küreselleşmesi, finansallaşması ve kapitalistleşmesi beyaz orta sınıfı da etkileyen büyük bir eşitsizliğe yol açtı. Bu tür eşitsizlikler yalnızca siyah nüfusu ve diğer azınlıkları etkilediğinde, riyakarca bir “işler tıkırında” zihniyeti hâkim oldu; ancak ne zaman ki beyaz orta sınıf Amerika’nın çıkarlarına da ciddi bir şekilde dokunuldu, işte o vakit sistem çökmeye başladı. Bir kısım ABD’lilerin konfederasyon bayrağı taşıması, aslında siyasal ve ekonomik sistemin işleyişinden rahatsız olan insanların göstergesi. Güney eyaletlerini temsil eden Konfederasyon bayrağının Kongre koridorlarında Trump taraftarları tarafından dalgalandırılması oldukça sembolik. Amerikan iç savaşı esnasında dahi kölelik yanlısı güney eyaletlerinin bayrağı, kuzeylilerin başkenti Washington DC’ye, yani Kongre binasına 10 kilometre kadar yaklaşabilmişti. 11-12 Temmuz 1864 tarihlerindeki Fort Stevens Muharebesi’nde güneylilerin Kongre binasını ele geçirme hayalleri son bulmuş ve Konfederasyon bayrağı ülke genelinde dalgalanma ihtimalini yitirmişti. Yeni bir ABD bu. Artık bu bildiğimiz ABD’nin sonu. Trump’ın “İnsanlar gururla Konfederasyon bayraklarını taşıdıklarında ırkçılıkla ilgili konuşmuyorlardı. Bayraklarını sevdiler, Güney’i temsil ediyor. Ben ifade özgürlüğü diyorum.” ifadesi ayrıca önemli. ABD’de kutuplaşma derinleşiyor.

Şiddet, ırkçılık ve ayrımcılıkta hudut tanımayan ABD zaten son derece kırılgan bir süreçten geçiyordu. Pandemi dahil. 6 Ocak, Amerikan ayaklanmasının en önemli dönüm noktalarından biriydi diyebilir miyiz? Neticede insanlar “demokrasinin kalbine” müdahalede bulundular. Bu son olacağa benzemiyor.

Kanla gelen kanla gider. Bu kadim bir kuraldır. ABD, uygarlıkların, kültürlerin vatanların, milletlerin yıkımı ve yok oluşu demektir. Mazlumların kanlarını emen bu devlet, “demokrasi, insan hakları ve özgürlük” vaatleriyle kendi sömürü düzenini sürdürmeye devam ediyor. Bu söylemler, sadece retorik. Büyük bir yalan. Kanlı bir tarih. Soykırım. Lanet. ABD tarihi, tüm çıplaklığıyla işgallerin, savaşların, soykırımların, işkencelerin, haksızlıkların, kan ve gözyaşının tarihi demektir. 1977 yılında yazdığı Medeniyetler Diyaloğu kitabında Roger Garaudy “Batılılar 100 milyonu aşkın Amerika Yerlisini öldürerek dünyada daha önce benzeri görülmemiş bir soykırım yaptı. Bunun ardından üç yüz yıl süren köle ticareti sırasında en az yüz milyon Afrikalıyı da öldürerek bir başka akıl almaz soykırımı gerçekleştirmiştir” demişti. Tüm bu soykırımların altında Amerika’ya yerleşen ve bugünkü ABD’nin temelini atan Batılılar vardır. Sorarım sizlere; Kızılderilileri ABD yok etmedi mi? Sonra köle ticareti… 19. yüzyıla kadar toplam 34 milyon 500 bin Afrikalı ve Orta Doğulu kölenin öldüğü biliniyor. Peki bu insanları kim öldürdü? Bu vahşeti kim yaptı? Tarihin en büyük soykırımı Avrupalıların Amerika’yı fethinden sonra 1492 tarihinden itibaren yaşandı. Amerikalıların en az 70 milyon Kızılderili’yi öldürdükleri gibi, 35 milyon insanı vatanlarından kopararak köle olarak kullandıklarını tüm tarihçiler kabul ediyor. Afganistan’da veya Irak’ta yaşananları söylemeye dilim varmıyor. Irak’ta 1 milyon sivil öldürüldü. 2 milyon Iraklı mülteci durumuna düştü. 7 bin Iraklı hapse atıldı. 16 bin insan ise kayıp. Böyle bir devletin, yeryüzünde varlığını sürdürmesi, büyük bir azap değil midir?

Trump için azil süreci başlatıldı. Temsilciler Meclisi, 197 ‘Hayır’ oyuna karşılık 232 ‘Evet’ oyu ile Trump’ın yargılanmasını istiyor. Şayet Trump yargılanırsa nasıl bir senaryoyla karşılaşabiliriz?

Aslında Trump veya Biden’ın başkan olması veya azledilmesi bizler için önemli olmamalı. ABD’nin varlığı bu dünya için tehlike. ABD’nin kurmuş olduğu hegemonya dünyanın geleceğini, devletlerin ve milletlerin umutlarını dinamitliyor. Bizler her zaman ABD’nin günah galerisini hatırlamalıyız. Faş etmeliyiz. Size kısaca ABD’nin kanlı tarihini hatırlatayım. Amerika kıtasının keşfedildiği süreçte 70 milyon Kızılderili kendi topraklarında katledildi. Bu günah aslında ABD’ye yeter de artar bile. ABD bu katliamlar üzerinde var oldu. 16. yüzyıldan 19. yüzyılın ortalarına kadar toplamda 15 milyon Afrikalı köleleştirilerek Amerika kıtasına getirdi. Otuz beş milyon Afrikalı işkence ve kötü muamele sonucunda hayatından oldu. Tam bir vahşet örneği. 1945 yılında Japonya’ya iki atom bombası atarak 350 bin kişinin ölmesine ve binlerce insanın da sakat kalmasına sebep oldu. Ve etkisi halen devam ediyor. Vahşetin resmidir Hiroşima… 1945 yılında Almanya’nın Saksonya Eyaleti’nin başkenti olan Dresden kentine üç gün süreyle havadan bomba yağdıran ABD, çocuk ve kadınların çoğunlukta olduğu 200 bin kişiyi öldürdü. 1950 yılında Guatemala'da CIA, destekli darbe sırasında 200 bin sivil Guatemalalı öldürüldü. 1955 yılında Endonezya, Laos, Kamboçya'da çok sayıda CIA operasyonu düzenlendi. 1950-1959 yılları arasında Küba'da 60 bin kişi ABD destekli Batista birliklerince katledildi. 1962-1975'de ABD, Vietnam Savaşı boyunca üç milyon Vietnamlı sivil hayatını kaybetmesine sebep oldu. Vietnam savaşında ABD, sivil halk üzerinde zehirli portakal gazı kullanarak soykırım yaptı. Ortadoğu’yu kan gölüne çevirdi. Terörü bahane ederek ülkeleri uçuruma sürükledi. İsrail zulmüne hep destek oldu. Milyonlarca insan evinden ve yurdundan oldu. İşte bu ABD düzenidir. Ve bu düzen yıkılmalı. Ortadoğu’daki kaosun nedeni ABD ve onun desteklediği rejimlerdir.

Joe Biden başkanlığı devralınca herhalde uzun bir süre iç siyasetle meşgul olacak.

Emin olunuz dünya, Biden ile daha iyi olmayacak. ABD, kendi iç siyaseti ile yeterli düzeyde meşgul olmamak veya güçlü algısını ve hegemonyasını yeniden konsolide etmek için dış politikaya ağırlık verebilir. Biden dönemi ile dünya yeniden kadife devrimlerle karşılaşabilir. Demokrasi ve uygarlık sopası ile dünyayı ve özellikle Ortadoğu’yu yeniden dövmeye çalışabilir. Demokrasi, insan hakları, basın-toplantı özgürlükleri gibi konular üzerinden ülkelerin iç işlerine müdahale etmeye dönük söylemleri bu dönemde sıklıkla duyabiliriz. Özellikle Türkiye bağlamında ana muhalefet partisine yakın durması tahmin edilen Biden’ın önemli bir hedefi Türkiye ile Rusya arasındaki siyasi ilişkiyi zayıflatmak olacak gibi görünüyor. Türkiye’nin güçlü olmak dışında bir alternatifi yok kısacası.

Baran Dergisi 732.Sayı