Bir organizatör olarak, 7. Uluslararası Dergi Fuarı’nı nasıl buldunuz, öncekilerden farkı neydi?
Geçen yıl fuarımıza 12 ülkeden katılım vardı, bu yıl 20 ülkeden... Geçen yıl fuara Türkiye dışından 25 misafirimiz gelmişti, bu yıl ise 70... Geçen yıl öğrenci dergilerimizin standları diğer dergiler arasındaydı, karışıktı. Bu yıl ise ortaokul, lise, üniversiteli dergilerine özel bir bölüm açtık. Geçen yıl 165 dergi katılım gerçekleştirirken, bu yıl 400 dergi katılım yaptı. Bu sayıya okul dergileri de dahil. Eğer okul dergilerini saymazsak, geçen yıl ki katılım 165 idi, bu  sayı, bu yıl 220 oldu. Etkinlikler de biraz daha sistemli gerçekleştirildi. Geçen yıl 20 kadar dergimizde fuarın reklamı yayınlandıysa, bu yıl 100’den fazla dergide reklam yayınlandı. “Fuar çok fazla duyulmuyor” diyen bazı şikayetçiler oldu. Bazıları da “keşke daha önceden duysaydık, niye daha fazla duyurmuyorsunuz?” diye sordu. Dergi fuarının duyurulma vasıtası dergilerdir birinci olarak. Biz de “dergilerde daha fazla duyurmak, diğer vasıtalardan daha önemli” diye cevap verdik. Birçok derginin bu fuarı duyurup, reklamını yapması önemli bir gelişme diye düşünüyorum. Dergicilerin, kendi dergilerini bir güç merkezi olarak görmeleri gerekiyor. Bunun işaretlerini biraz alır gibi olduk. Ben ziyaretçi sayısının artışının billboardlar ve medyadaki reklamlar yüzünden olduğunu düşünmüyorum. Dergilerdeki reklam çok daha kuvvetliydi açıkçası.
Fuarın reklamının billboardlarda, gazetelerde, televizyonlarda yayınlanması daha faydalı olmaz mıydı?
Onları da yapmak önemli; ama en önemlisi dergideki reklam diye düşünüyorum. Çünkü dergiden reklamı görüp gelen okuyucu ile öyle Sirkeci Tren Garı’ndan geçip giden katılımcı arasında fark var. Birisi daha bilinçli ziyaretçi. Zaten dergi denilen şeyi düzenli takip eden birisine “şu dergiyi almaz mısınız?” diye sorduğunuz, o kişi dergiyi sadece almak olarak düşünmüyor, “ben bu dergiyi aylarca, yıllarca takip edeyim” diye düşünebiliyor. Bunun için bir seviye gerekli. Bu açıdan dergideki reklamı görüp gelen ziyaretçi bana daha kıymetli geliyor. “Bizim okuyucumuz sadece bizim dergimizi takip etsin” demez kimse; ama bazı okuyucular iki dergiyi takip edince “yeter daha fazlasına gerek yok” diye hissedebilir. Biz dergileri keşfetmeye çalışan bir okuyucuyu kıymetli buluyoruz. Üsluplar arasındaki farklılıkları yakalamak ve oralardan beslenebilmek iyi olacaktır diye düşünüyoruz. Ben de dergilerin dünyasına dalmayı ciddi derecede önemli buluyorum.
Ziyaretçi sayılarında artış olduğunu belirttiniz. Bu durumu Türkiye’nin kültür manzarası çerçevesinde nasıl değerlendirebilirsiniz? Okuma oranları nasıl?
Ben basın-yayın geleneği çalışmalarını ve dergilerin tirajlarını gördüğümde şunu söyleyebilirim; aslında ülkede biraz gelişme var. Bunu da 10-20 yıl öncesine kıyasla söylüyorum. Olumlu bir gidişat var. Yani beş yıl önce Müslüman duyarlılığına sahip gençlik çok azdı. Eskiden kendini “muhafazakâr demokrat” olarak isimlendiren gençler çıkıyordu karşımıza. Bu basit bir örnek. Yine beş yıl önce “ağabey biz Edirne’deyiz, üniversitemize filanca yazarı getirmek istiyoruz, sende telefonu var mıdır?”, “biz üniversiteye falan yazarı getirmek istiyoruz” diye liberal soldan isimler soruyordu gençler. Şimdi o isimler değişmeye başladı. Hâlâ beyaz Türk, liberal diyebileceğimiz isimleri çağırma özlemiyle yanıp tutuşan gençler var; ama onların sesi artık çok çıkmıyor. Buna mukabil Müslüman gençler kendi yazarlarını, kendi fikir adamlarını keşfetmeye doğru bir yola gidiyorlar. Bunda bir artış var, hissediyorum bunu.
Bu artışı sağlayan unsurlar neler?
“Boynumuz ağrıdı Batı’ya batmaktan” diye bir söz vardı eskiden. Batı’ya bakışın getirdiği hastalıklı sonuçlar ile boğuşuyor idik. Şimdi, Türkiye’nin ve dünyanın en değişmez unsuru İslâm. İslâm’ın önemi hem küresel olarak, hem de Türkiye’de kaçınılmaz bir şekilde gündeme oturmuş durumda. Liberaller ve sosyalistler de bunu anladı ve “İslâm’dan kurtuluş yok, en zararsız nasıl yırtarız” diye düşünüyorlar. Sol partilerde vs. bunun tezahürlerini görüyoruz. Ben biraz da bu tür şeylerin sebebini samimi kalplerde, dualarda buluyorum. Konjonktürden ziyade birilerinin duaları var bu hususta. Bu duaların sonucunda bunlar yaşanıyor diye düşünüyorum. Buna başka ülkelerin projeleri falan da denilebilir; ama bunlar dualar sonucunda oldu. Bunun tersini düşünebileceğimiz bir durum da yok aslında.
Ziyaretçiler açısından mevzuu değerlendirdik. Siz de bu işin içindesiniz, bütün dergileri de biliyorsunuz hemen hemen. Oraya katılan dergiler hakkında malumatınız var. Çok çeşitli gruplardan, çeşitli fikirlerden, çeşitli yaşlardan insanlar dergilerini çıkarıyor ve orada sergiliyorlar. Dergiciliğin gayesi bakımından, çıkan dergilerin durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kimi dergiler bazı kişilerin yansıması oluyor, kompleksli oluyor. Kimi dergilerde arama serüveninin yansıması var. Kimi dergiler ise bir güzelliği bulup keşfetmiş ve onda derinleşerek devam etmeye çalışıyor. Birçok derginin farklı tarzı var. Edebiyat dergisi, alan dergiciliği, cemaat dergiciliği vesaire... Mesela kaliteli bir edebiyat dergisi çıkarabilmek mümkün. Biraz acemice bir edebiyat dergisi de çıkarmak mümkün. Bunu her zaman ayırt etmek, yeni bir okuyucu için kolay olmuyor. Fakat iyinin fark edilmesi için, kötünün de çıkmasında fayda var. Bunların hangileri daha iyi diye bakmaktan ziyade, zengin bir şekilde ortaya çıkması önemli. Bununla ilgili şöyle bir şey anlatmak isterim; Bosna’dan dergici arkadaşlarla konuşurken dediler ki “bizim Bosna’da Müslüman dergisi çok fazla yok. Nüfusumuz az, 2 milyon. Dolayısıyla çok dergi de yok bizde. Olanların da imkanları çok iyi değil.” Ben de onlara ortaokullu, liseli, üniversiteli gençlerin dergiciliğe teşvik edilmesini, gençlerin underground dergi çıkarmasının kendilerine yeni dergiciler kazandıracağını söyledim. Diğer türlü Sırplar ve Hırvatlar karşısında o dört başı mamur dergilere ulaşmanın kolay olmayacağını belirterek taktik verdim. Bosna’da 100 okul olsa ve bu 100 okulda 150 dergi olsa, yarın Bosna’da farklı bir yayıncılık olacak. Alanında kendisini yetiştirmiş insanlar olacak. Bunun anlamı bu. Bu sahada ne kadar çok yatırım yaparsak, eline kitap almayanların, ellerinde kamera olanların, cümle kurmayı beceremeyenlerin, o denli ciddi yazarlardan ve fikir adamlarından beslenebilen gençlere dönüşeceğini düşünebiliriz. Bu açıdan ne kadar çok dergi olursa, o kadar faydalı diye düşünüyorum.
“İslâmcı çizgiyi benimseyen dergileri görüp durduk, diğer kesimlerden dergiler görmedik, bunlar da bir arada olsaydı daha iyi olmaz mıydı?” diyen ziyaretçiler var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunu diyenlerin bir kısmı “gelmişken onları da görseydik” gibi bir temenniyle söylerken, bir kısmı “aa bu fuarın hiçbir kıymeti yok, çünkü liberaller ve solcular yok” diye bir eziklikle söylüyorlar. İkisini birbirine çok karıştırmamak lâzım. Elbette fuara gelen Türkiye’deki tüm dergileri görmek isteyebilir. Fakat biz fuara başvuru sürecinde, “gelin bizim fuarımıza kesin başvurun” diye bir şey kolay kolay demiyoruz. Değer verdiğimiz birkaç dergi hariç, böyle bir ifadede bulunmuyoruz. Mesela bir sol dergiye “gel fuarımıza katıl” demiyoruz. Çünkü solda şöyle bir ahlâk olduğunu biliyoruz, “fuarımıza gelin dersek”, “gelmiyoruz” derler ve daha sonra da hemen bir açıklama yaparlar, “biz o fuara katılmayı reddettik”... Bu gibi ifadelerle sizi değersizleştirmeye kalkarlar. Bu onların hastalıklarıdır. Dünyada yapılmayan bir şeyi sadece Türkiye’de yapıyoruz. Onlar için de “niye gelmiyorlar” deyip üzülecek halimiz yok. Çok şükür onların bu takıntılı halleri bizi daha iyi bir duruma getiriyor. Ama onlardan birisi gelirse, soracağımız soru şudur; “kardeşim tamam geliyorsunuz, ama biz ağırlıklı olarak Müslüman duyarlılığına sahip dergileriz. Hemen gel namaza başla demiyoruz, başlarsan senin için iyi olur. Ama İslâm’a düşman mısın?”, “değilim” derse duruma göre alabiliriz. Durumu değerlendiririz. Ama yok, “ben düşmanım” diyorsan seni niye alalım. Müslüman olmayabilirsin, gavur da olabilirsin; ama İslâm’a düşman mısın, değil misin? Hele bunun bir cevabını ver. Bunu sorarız açıkçası…
Yani başvururlarsa değerlendiririz. Başvurmayanın derdini de çekemeyiz açıkçası. Biz orada Müslümanlığın gerektirdiği izzeti korumalıyız. “Onlar bizi çağırdı, biz katılmadık” dedirtmemeliyiz. Bunu bazı fuarlarda yaptılar. Adam cumhurbaşkanı oluyor, bunlar da “biz onu tanımıyoruz” diyor. Demokrasiden bahseden de onlar hâlbuki.
Tanıyıp, tanımamasının da çok ehemmiyeti yok.
Öyle, ama bazıları “ya onlar neden yok” diye bir eziklikle söylüyor. Ben tabiî ki, solda nitelikli olan, dergiciliğin yaşadığı tüm zorlukları yaşamış bir derginin orada bulunmasını isterim. Ama kimseye de yalvaramam kusura bakmasınlar. Bir dergi çok zor durumda ve kapanma tehlikesi geçiriyor. Hangi fikriyatta olursa olsun, ben onun elinden tutmak isterim açıkçası. Böyle bir tarafı da var dergiciliğin. Yayıncılığa da çok saygılıyımdır mesela. Hangi yayınevi kapanırsa kapansın, bu beni üzer. Zaten kapitalist bir yayınevi olsa kapanmaz. Zor şartlar altında hayatını sürdüren bir yapı bizi üzer elbette. Orada ne ediyor, ne yapıyor diye bakmazsın. Ama sabreden birilerini de böyle oldu diye, baş tacı etmeye gerek yok. Bu cümleyi özellikle önceki yıllarda da söylemişimdir. Diyelim ki, bizim fuara Birikim Dergisi gelse, biz de onları kabul etsek, birçok dindar ve entelektüel arkadaşımız Kâbe’ye çevirebilirler onların standını. Bu çok üzücü bir şey. “Birikim bir şeyler yapıyor, şudur, budur denilebilir”; halbuki dinî dergilerimiz açısından bunu yapabileceklerin sayısı da az değil. Bunu İslâmcılar için söylemiyorum, bana göre İslâmcılar izzetli insanlardır. Ama dindarlar arasında öyle veya böyle bu tür duruma düşen arkadaşlar olabiliyor. Allah bizi düşürmesin bu duruma.
Amin. Burada en azından şunun duyurusunu yapmış oluyoruz; İslâm düşmanı olmamak kaydıyla, TÜRDEB’in düzenlediği dergi fuarına herkes başvurabilir. Doğru mudur?
Evet, isteyen başvurabilir. Ya “evet” cevabı alırlar ya da “hayır” cevabı alırlar, bunu biz müzakere ederiz, karar veririz. Yayınlarında İslâm’a ve Müslümanlara ciddi saldırgan tavırlar varsa olmaz. Çünkü biz dikkat etmek zorundayız. Bizim halkımızın, milletimizin değerlerine ve Rabb’imize karşı sorumluluklarımıza dikkat etmeliyiz. Almaya mecbur değiliz.
Son olarak, TÜRDEB’in etkinlikleri gelecek süreçte nasıl devam edecek. Dergi fuarı haricinde bir program var mı?
Dergicilikle alakalı bazı çalışmalarımız var. Okullarda, STK’larda ve dergilerin kendi bünyelerinde etkinliklerimiz olacak. Onun dışında, yurtdışından gelen dergiciler ve Türkiye Dergiler Birliği, bizi Dünya Dergiler Birliği olmaya itiyor. Önümüzdeki süreçte bununla ilgili bazı adımlar atmış olacağız. Gelecek sene fuarı belki Dünya Dergiler Birliği olarak yapabiliriz. Aramıza yurtdışından da üyeler alarak, dergicilikle ilgili çalışmalarda bulunmaya devam edeceğiz inşallah.
Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.