Söyleşi: Faruk Hanedar
 


Ali Eren Kimdir?
1947 Kırıkkale Keskin doğumludur.
İlahiyat Fakültesi’nin haricinde klasik medrese eğitimi almıştır.
13 adet basılmış esere sahiptir.
Vakit Gazetesi’nde 17 sene köşe yazarlığı yapmıştır.
Çeşitli gazete ve dergilerde makaleleri yayınlanmıştır.
Ara ara Aylık Dergisi’nde de yazıları yayımlanmıştır.
Şu anda Arifan Dergisi’nde aylık yazılar yazmakta ve kitap çalışmalarını devam ettirmektedir.
 
Bir kez daha gaza ve rahmet ayı olan Ramazan’a kavuşturduğu için Cenâb-ı Allah’a şükürler olsun. Malûm olduğu üzere bu sene Ramazan sıcak aylara denk geldi. Sizce havaların sıcak olması bir mazeret olabilir mi?
Ramazan her sene kamerî takvime göre 10 gün geriye atar. Dolayısıyla bu ramazanın sıcak aylara rastlaması bir ilk değildir. Şayet riyazî bir hesap yaparsak bundan yaklaşık 36 yıl önce de millet sıcak aylarda oruç tutuyorlardı. Böylece geriye doğru gidilerek, iktisadî olarak çok zor günlerin yaşandığı, üstelik sıcak aylara da tesadüf eden zamanları göz önünde alırsak millet hiç yüksünmeden seve seve oruç ibadetlerini yerine getirmişlerdir. Başka açıdan bakarsak; Ramazan ayını yerkürenin en sıcak bölgelerinde geçiren kardeşlerimize ne demeli? Suudî Arabistan, Filistin, Irak, Mısır, Fas, Tunus vesair ülkelerde geçiren kardeşlerimiz oruçlarını nasıl tutuyorlarsa biz de aynı şekilde orucumuzu tutmalıyız. Yani bu meselede anormal bir şey yok, aksine gayet normaldir de diyebiliriz. Hem ramazanın sıcak aylara denk gelmesi ve bu aylarda tutulan orucun ecri ve mükâfatı daha da fazla olur kanaatindeyim.
Sadece bir tek hurmayla oruç tutulduğu günleri de yaşadı bu Müslümanlar…
Ayrıca sıcaklığın yanında, fakirliği ve açlığı da düşünmek lâzım. Oruç zamanını bırakın diğer zamanlarda da fakirlik vardı, insanlar yiyecek lokmayı zor buluyorlardı. Sizin de ifade ettiğiniz gibi bir hurmayla oruç tutanlar vardı. Bütün bunları düşünerek oruç tutarsa bütün Müslümanlar, bu sıcak günlerde tutulan oruçlar daha da kolay gelir…
Hocam, Ramazan denilince genel olarak yeme içme etrafında düşünceler serdediliyor. Ramazan ayının genel mânâsı nedir? Sadece yemek içmekten mi ibarettir?
Tabiî ki de sadece yeme ve içmeden ibaret değildir. Meselâ ismini vermeyeceğim bir gazetedeki bir haber de “belediyeler ramazanda hizmet yarışına girdiler!” diyor. Peki, bu belediyeler ne yapmışlar acaba hizmet yarışı olarak? İftarlar veriyorlar. Bunda bir tezad yoktur. Ama Müslümanları, teravih namazı vaktinde topluyorlar, alnı secdeye gelmemiş insanları san’atçı diye karşımıza getiriyorlar. Böylece insanları teravih namazından mahrum edip ve uzaklaştırıyorlar. Bu tip hâdiseler, bilhassa “gençlerin” alâkasını çekiyor… Ramazan münasebetiyle getirdikleri san’atçıların belki alnı hiç secdeye gelmemiş, hâliyle oruç da tutmuyorlar, zaten namaz filan da hak getire… Bu tip faaliyetlerle güya Ramazan hizmeti yaptıklarını zannediyorlar… Bir de böyle şeylere “Ramazan eğlenceleri” diyorlar. Halbuki Ramazan eğlence ayı değil, ibadet ayıdır. Aslında eğlenceden öte şu mânâda üzüntü ayıdır: İnsan bir sene içerisinde yapmış olduğu bütün günahları, eğer Ramazan’ı tam bir şekilde ibadet ederek değerlendirirse eritir. Günahların erimesi için de insanların bir üzüntü ve pişmanlık duyması lâzımdır. O üzüntü de günah işlemenin verdiği üzüntüdür. Ayrıca bu ayda eğlence diye bir şey yok; ama bir sevime var. O sevinç de Ramazan’ın sonunda ki bayramda yaşanır. Bayram zaten sevinç demektir ve bu bayramı yaşayacağı için Ramazan’da eğlenmek değil ibadet etmek lâzımdır. Özellikle Teravih vakitlerinde Karagöz-Hacivat oyunları sergiliyorlar, “Ramazan konserleri” ismi altında konserler tertip ediyorlar. “Ramazan konseri” diye bir saçmalık olabilir mi? Konser zaten başlı başına İslâmî olmayan bir şey… İslâmî olmayan bir şeyi Ramazan’da hususiyle getiriyorlar ve konserler veriyorlar. Bir de yurt dışından saz-caz ekibi filan gelmiş. Caz zaten gayr-i Müslimlere aid bir müzik nevîidir. Sazla cazla ibadet olamaz. Peygamber efendimizden bu yana, yaklaşık 1400 senedir hiçbir Allah dostu saz ile caz ile Allah’a ulaşmış değildir. Bu yapılan sadece Müslümanların ibadetlerini zayıflatıp hayrını azaltmaya ve onları kandırmaya yönelik bir şeydir. Bunu hususiyle yapanlar Müslümanları kandırıyorlar ve ibadetlerimizle dalga geçiyorlardır. Zaten bilerek yapmayanlarsa gâfil olduklarından kaynaklanır. Uykudadırlar, şeytan onları uyutmuş ve ne yaptıklarının farkında değiller.
Dünyanın hemen hemen her yerinde Müslümanlara zulmediliyor… Bu hususta mübarek Ramazan ayı vesilesiyle Müslümanların yapmaları gerekenler nelerdir?
İki şey yapabilirler. Bunlardan birisi maddî, ötekisi ise manevîdir. Maddî olarak yapılabilecek olan şeyler; ellerinden geldiğince dünyanın her tarafındaki mazlum Müslümanlara maddî yardımda bulunmaya çalışmaktır. Bunu yapsın veya yapmasın ayrıca Ramazan’da dualar makbul olduğu için, onlara manevî destek olarak dua etmeliyiz. Allah’ın o zalimlerin ellerinden mazlumları kurtarması için dua etmek gerekir. ( En başta da Anadolu’nun kurtuluşu için dua edilmelidir. Çünkü Anadolu’da kurtuluşun gerçekleşmesi, diğer İslâmlık ülkelerin de kurtulması demektir.)
Her sene olduğu gibi bu sene de bazı hocaların uyduruk fetvalarına rastlıyoruz; “şu meslekleri icra edenler oruç tutmasa da olur!” diyenler vesaire...  Meselâ geçen sene bir “hoca!” fındık işçilerine, ağır bir işte çalıştıkları bahanesiyle oruçlarını bozdurmuştu. Bu tarz şahıslar ve bu türlü fikirler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şu mânâda doğru… Oruç tutmasa da olur, namaz kılmasa da olur, hatta bir insan imân etmese de olur! Peki, netice olarak ne olur? Dünyada normal bir şekilde yaşayabilir; fakat ahirette onun cezasını mutlaka çeker. Bu mânâda kimseye zorla ibadet ettirilemez; ama bunu İslâmî zaviyeden değerlendirecek olursak, böyle bir şey mümkün değildir.  Biraz evvel söylediğim gibi; kavurucu Arabistan sıcaklarında Müslümanlar oruç tutmuşlar, hâlâ da tutmaya devam ediyorlar. Sadece Suudî Arabistan’da değil Yemen’de, Mısır’da, Suriye’de, Ürdün’de, Filistin’de ve Irak’daki Müslümanlar bizlerden daha fazla bir sıcak içerisinde yaşıyorlar. Geçmiş asırlarda da bir taraftan geçimlerini temin etmek için çalışıyorlar, diğer taraftan da oruç tutuyorlardı. Öyleyse o asırda Müslümanlar hiç oruç tutmamalıydılar. Demek ki yanlış yapmışlar! Hayır! Hiçbir zaman oruçlarını terk etmediler. Bugün maddî olarak her türlü imkâna sahibiz. Oruç ibadet demek, gayet rahat birşekilde bir eli yağda, bir eli balda yaşayarak yapmak demek değildir. Zaten kulluğun bir zorluğu olacaktır.
Zaten hocam, önemli olan da nefse ağır gelen bu sıkıntılara sabretmek değil mi?
Tabiî, gaye odur zaten. Allah için insanlar ibadet yapmıyorlar mı? Meselâ maddî bakımdan zor ibadetlerden birisi de hactır. Hac ibadetini ifâ etmeden önce insanlar şöyle dua etmeleri lâzım: “Yarabbî ben hacca niyet ettim. Bana bu haccı kolaylaştır ve kabul eyle”. Niçin kolaylaşması isteniyor? Bir zorluk var da onun için… Allah’ın rızası için zorluklara tabiî ki de katlanılacak. Geçmişte ve günümüzde hâlâ yapmaya devam ediyor. Bu zorluk ve sıkıntıların en büyüğü olarak ölüm vardır değil mi? Ama Müslümanlar seve seve canlarını feda etmişlerdir ve Şehidlik makamıyla şereflenmişlerdir. O şehidliğin karşılığında ne vardır? Zevkini, insanların tahmin bile edemeyecekleri cennet var. Zorluğun karşılığında o zorluğu hatırlanmamacasına unutturacak mükâfat olduktan sonra, eğer insan inanıyorsa o zorluk insana zor gelmez ki, kolay gelir.
Bu tip insanlar kimlere hizmet etmektedir? Yani hangi akla hizmet etmektedirler?
Kendilerince bir akla; ama bize göre İslâmî olmayan bir akla ve düşünceye hizmet ediyorlar. Eğer bilmeden yapıyorlarsa ki, ben buna ihtimâl bile vermiyorum, gâfildirler ve ne dediklerinin farkında da değildirler. Ama bile bile, şuurlu olarak yapıyorlarsa, o zaman bunlarda ard niyet aramak lâzım. O ard niyet de İslâm’a yapılan bir kötülük ve bir darbedir. İslâm’ın ibadet kısmını yok etmeye yönelik bir hareket ve faaliyettir.
Genellikle Ramazan ayında sivrisineklerin bataklıklara hücûmu gibi TV ekranlarına akın eden hocalara insanlarımız, özellikle de bayanlar itibar ediyorlar. TV’lerde hoş gösteriliyor bu tip şahıslar... Bu tip şahısların bir şekilde insanların imânlarına balta vurdukları söylenebilir mi?
Gayet tabiî. Meselâ, bir insan içki içse, öbürü de başka insanları içki içmeye teşvik etse, içkiye insanları teşvik eden, içki içen insandan daha büyük ve günahkâr olur. Aynen bunun gibi insanları kötüye sürükleyen insanlar, o kötüye onu sürüklemesi neticesinde kötülük yapan insanların günahlarının tamamına ortak olurlar. Günahların tamamı onun da sırtına yüklenir ve amel defterine yazılır. Tabiî bunu dünyada görmeseler bile, ahirette ne olduğunu mutlaka görecekler. Ahirette böyle insanlar bir kilo samandan kaç kilo duman çıktığını görecek, Hazreti Allah’a bu yaptıklarının hesabını verecekler.
Son olarak mübarek Ramazan ayı münasebetiyle eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Ramazan ayı ibadet ayıdır ve gecesi de, gündüzü de ibadetle geçirilmesi gerekir. Hatta öyle ki, saniyelerini bile değerlendirmek lâzım. Tutmuş olduğumuz oruçlar, gündüzün tamamının ibadetle geçmesini sağlıyor. Yeter ki Müslümanlar orucu hakkıyla tutsun. Bir de gece ibadeti var; o da yatsıdan sonra kılınan Teravih Namazı’dır. Normal ibadetlerimizin dışında Teravih Namazı da Ramazan’ın gecesini ibadetle geçirmemize vesile oluyor. Dolayısıyla Ramazanın gecesi de gündüzü de baştan sona ibadet… Meselâ Peygamber Efendimiz; insanlar aç kaldıklarında ağızlarında meydana gelen o hoş olmayan koku için “oruçlunun ağız kokusu, Allah indinde miskten daha güzeldir” buyuruyor. Meselâ kan temiz olmayan, pis bir maddedir.  Ama şehidin kanı, kendi üzerinde bulunduğu müddetçe Allah indinde temizdir. Aynen bunun gibi, pis olan bir şey Allah indinde temiz olduğu gibi, oruçlunun ağız kokusu miskten daha kıymetli ve güzel kabul ediliyor. Bunun haricinde Müslümanların dikkat etmesi gereken hususlar var. Normal ibadetlerinin dışında takviye olarak bazı ibadetlere de bilhassa bu ayda önem vermek gerekir. Meselâ; mümkün mertebe Kuşluk(Duha) Namazı’nı kılmak, akşam ile yatsı namazı arasında Evvabil Namazı kılmak, geceleri Tesbih ve Teeccüd Namazları kılmak, yapılabildiği kadar hayır ve hasenat yapmak, bütün bunların üstünde dili döndüğü kadar Müslüman kardeşlerine doğru, güzel ve hayırlı şeyler söylemek gerekir. Bir de Ramazan’da hurma yemeye dikkat etmek lâzımdır. Hurma mübarek bir gıdadır. Eğer sadece karın doyurmak niyetle yerse maddî gıdadan öteye bir ehemmiyet arzetmez. Ama ibadet niyetiyle yerse, hurma yediğinden dolayı sevap da kazanır. Bunun için iftarını hurmayla açmalı ve sahurda da hurma yemeli ki, ruhunun gıdasını da karşılasın. Bunlara dikkat edilmesi lâzımdır. Bu şekilde geçirilen bir Ramazan’ın sonunda bir sevinç vardır ve o da bayramdır. Bu bayram neyin sevincidir; günahlarından kurtulup cenneti hak kazanmanın bir sevincidir. Çünkü Hazreti Allah, Ramazan-ı Şerif’in birinden tâ Kadir Gecesi’ne kadar artan bir şekilde kullarını affediyor. Bu geçen sürede ne kadar kulunu affettiyse, bir o kadar da Kadir Gecesi’nde affediyor. Kadir Gecesi de dâhil olmak üzere ne kadar kulunu affettiyse, bayramda da o kadar kulunu affediyor. Onun için bayram gecesi de Kadir Gecesi kadar mühimdir. Peygamberimiz; “kalplerin öldüğü günde bayram gecesi ibadet edenlerin kalpleri ölmez, diri olarak kalır” buyuruyor. Bu şekilde bunlara dikkat ederek Ramazan’ı geçireler, esas insanlar o kimselerdir işte.
Hocam, çok teşekkür ederiz. Hayırlı Ramazan’lar…
Ben teşekkür ediyorum, size de hayırlı Ramazanlar diliyorum.
 



Baran Dergisi, 238. Sayı