Büyük Doğu ile tanışmanızdan bahsedebilir misiniz?

Büyük Doğu’yla ilk tanışmam rahmetli babacığımın aldığı mukaddesatçı dergiler vesilesiyle oldu. On iki yaşımda okumaya başladım, ondan sonrası adım adım geldi. Mesela Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirirken Üstad Necip Fazıl’ın hayatını da tetkik ettik. Ama dostluğumuz, yakınlığımız bir konferans dolayısıyla gerçekleşti. Üstad Necip Fazıl’la Gaziantep’te İman ve Aksiyon konferansıyla tanıştık ve o gün bu gündür vefat edene kadar Allah rahmet eylesin kol kola beraberce yürüdük Türkiye’de.

Büyük Doğu ve Necip Fazıl’da ne buldunuz?

Necip Fazıl, şu anda bile dikkat edin yeri doldurulamayan bir şair, edip, yazar. Bâb-ı Âli’nin en güzel dönemlerinde en büyük hizmetleri yapmış bir büyüğümüzdür. Ben Üstad Necip Fazıl’da zulme karşı direniş hareketini tespit ettim. Hepimizin ruhunda tabiî olarak böyle bir duygu var. Osman Yüksel, Necip Fazıl gibi isimler bu dönemde direniş hareketinin başını çekiyorlardı. Biz de bir anlamda dergilerini okuyarak büyüdük. Daha sonra ise söylediğim gibi kol kola, adım adım Anadolu’yu gezmeye başladık. Üstad’ı tanımak benim için bir tür inkılap oldu. Onun fikriyatı, onunla beraber olmak, davaya bakışı çok yönlü.

“İlk yakınlığımız Gaziantep’teki İman ve Aksiyon konferansında gerçekleşti.” dediniz, konferanslar ve yakınlığınız hangi senelerde başladı?

1965’ten itibaren… Belki hesapta hata yapmış olabilirim ama toplam on sekiz senem geçti Üstad’la beraber.

Üstad ile ilgili bir hatıranıza yer versek?

Üstad ile Gaziantep’teki İman ve Aksiyon konferansından sonra bir anımız olmuştu. Ben o sırada Türkiye ve Orta Doğu Kamu Yönetimi Enstitüsü’nde asistandım. Üstad konferans sonrası otelinde dinlenmeye çekilirken, “Mustafa Bey yarın müsait misiniz?” dedi, “Elbette Üstad’ım.” dedim. Üstad, “Yarın Kilis, Nizip ve Birecik’te konferans vereceğiz.” dedi. Kilis ve Nizip’te ben Üstad’ın takdimcisi durumundaydım, Üstad, “Beni yine siz takdim edeceksiniz.” dedi. Bu iki şehirde takdim yapıldı ve konferans verildi; ama Birecik’te hazırlık yapamamış arkadaşlar, o yüzden maalesef Birecik’te konferans yapamadık.

Üstad Necip Fazıl ile birlikte gittiğiniz Konya mitingi anılarınızı anlatır mısınız?

Rahmetli Tahir Hoca ve Üstad Necip Fazıl ile birlikte gitmiştik. Büyük bir Akıncılar konferansı vardı. Millî Selamet Partisi’nin kuruluşunda da Üstad ile beraberdik. Ben açılış konuşmasını yaptım, Üstad bir konuşma yapmıştı ve son olarak Necmettin Erbakan bir konuşma yaptı. Bağımsızlık hareketinin içinde olan bir hadise.

O zamanlar Üstad’ı herkes tanıyor, Erbakan siyasete atılmış yeni birisi. Üstad Konya’da konuşma yaparak gençliğe, “Erbakan’ı destekleyin. Ben referans veriyorum.” dedi. Siz de oradaydınız, bu husustaki görüşleriniz nelerdir?

Konya mitinginde Erbakan, neden bağımsızlık hareketine giriştiklerini, Milli Görüş’ün sebeplerini, oluşumunu anlattı. Ama ondan evvel Üstad olayın edebî ve ideolojik tarafından bahsetmişti. Üstad’ın takdimini de Erman Tuncer yapmıştı. İlk ben konuşmuştum, ardından Üstad, devamında da Erbakan konuştu. Çok muazzam bir kalabalık vardı. Mitingin yapıldığı yer Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî meydanı yahut valiliğin olduğu yer diye hatırlıyorum.

Üstad, İslâmcı siyasî bir yapılanma istiyordu, bunu da canla başla destekledi. Üstad bir dava adamı ve lider olarak hiçbir menfaat beklemeden yaptı bunu. Üstad sonrasında ne gördü ki, tavır aldı?

Üstad zaman zaman Erbakan’ı uyarıyordu, “Şurada hata var, burada hata var.” şeklinde. Bilhassa Bülent Ecevit ile kurulan koalisyona Üstad tam mânâsıyla karşıydı.

Evet. Üstad CHP için, “Bir parti değil, şekavet ocağı.” diyordu.

Üstad, Erbakan’ın Ecevit ile koalisyon yapacağını önceden haber almıştı ve haberi alır almaz İstanbul’dan Ankara’ya geldi. Dedi ki; “Hemen Konya’ya gidiyoruz.” Üstad, ben, bir de şoförlüğümüzü yapan dava arkadaşımız Aldoğan vardı. O gece Konya’ya vardığımızda bütün oteller doluydu, yer kalmamıştı. Kasım Yapıcı ve bir arkadaşı odalarını bize vermişlerdi. Üstad ile ben aynı odada kalmıştık.

Üstad İslâm davasının yürümesi için Erbakan’a uyarılar yaptı, olmadığını anlayınca davanın harcanmaması için tavır aldı.

İlk başta şiddetli bir karşı koyma olmadı fakat sonunda bütün uyarılarına rağmen rahmetli Erbakan Üstad’ı dinlememekte inat edince, Üstad da Türkeş’e yöneldi.

Üstad’ın manevî dünyasından bahseder misiniz?

Üstad, Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretlerinin yanında manevî ve ruhanî olarak çok etkilendi. Üstad vefat ederken o ruhaniyetle dünyayı terk etti. Üstad, Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanıştıktan sonra çok değişti, öncesinde bohem bir hayatı vardı. Bir anlamda hayatını “Vur patlasın çal oynasın.” şeklinde yaşıyordu. Üstad, Kaldırımlar şiirinde de bahsediyordu, Fransa’dan getirdiği birtakım gelenekleri Türkiye’de de tatbik etti. Buna bohem hayatı diyoruz. Ama Allah rahmet eylesin Abdülhakim Arvasi Hazretleriyle tanışınca büyük bir manevî inkılap geçirdi ve çok şükür o inkılap ile bir anlamda kendini kurtardı.

Bu dönemlerde yaşadığınız önemli bazı hadiseleri anlatabilir misiniz, yeni nesile emsal olması bakımından?

Yeni nesil çok büyük bir imkân içinde ama maalesef o imkânın şuurunda olduğunu düşünmüyorum. Çünkü, kitap ve dergi okumuyorlar, maalesef başıboş şeylerle uğraşıyorlar. Halbuki bu dergiler bir tarihtir, bu dergiler insanlar için bir rehberdir, aynı zamanda bizim için de çok büyük bir rehber oldu. O yıllarda Üstad Necip Fazıl’ın gayretleri, hapisten hapise giriş çıkışları dava şuurunu, gerekirse hapse girip çıkılsa da yine davadan vazgeçmemek gibi çok ulvî bir düşünceyi hepimizin kafasına yerleştirdi. Bugün Büyük Doğu ekolü esasında ne bir dernektir, ne bir cemiyettir, ne de başka bir şey. “Büyük Doğu, büyük bir fikir hareketidir.” demek, bence en doğrusudur.

Büyük Doğu’yu idrak etmek ve anlamak çerçevesinde ne gibi eksiklikler görüyorsunuz? Gençlik Büyük Doğu’yu nasıl okumalı, nereden başlamalı?

Şu anda Üstad’ın 100’ü aşkın kitabı piyasalarda. Oğlu Mehmet Kısakürek ve benim de en yakın kardeşim olarak bu yayın faaliyetlerine devam ediyor. Gençlik, sabırla Üstad’ın yazdığı bu eserleri, şiirleri özellikle Çile kitabını alarak bir nevi sindire sindire okuması lâzım. Mânâsını düşüne düşüne okurlarsa bir anda ruhî dünyalarında büyük inkılapların olduğunu otomatik bir şekilde kendileri görecekler. Büyük Doğu Yayınları kitapları o kadar güzel bastı ki, hayran kalmamak mümkün değil. Üstad’ın bütün eserleri orada. Şiirleri, makaleleri, yazıları, münakaşaları, polemikleri bütün bunlar o kitaplarda mevcut, bunları dikkatle ve sindirerek okurlarsa o zamanın şartlarını da hatırlayabilirler ve o zamanın şartlarını da düşünme imkânını bulabilirler.

Evet. Çok güzel söylediniz... Necip Fazıl’ın insanî yönüyle ilgili pek fazla bir şey yazılmadı. Muhakkak ki fikriyatı, mücadelesi zaten her şeyin üstünde idi. Necip Fazıl’ın insanî yönüyle alâkalı bir şeyler söylemek ister misiniz?

Üstad’ın adı çok şiddetli, sinirli, azarlayan, tahammül edemeyen bir tipe çıksa da, samimî olarak söylüyorum, çok mütevazi bir insandı. Çünkü, Abdülhakim Arvasi Efendi Hazretlerinin rahle-i tedrisinden geçmiş değerli bir insan hiçbir zaman kibirli olamaz. Kibirlinin muhatabı Allah’tır, onun için kibir etmemek lâzım. Üstad’ın çok mütevazi bir hayatı vardı, ama ne zaman ki davanın herhangi bir noktasında bir yanlışlık, bir tutarsızlık, bir başıboşluk görmüşse işte o zaman Üstad hiddetlenirdi.

Büyük Doğu’yu anladıktan sonra ne tür faaliyetleriniz oldu, size ne gibi katkıları, faydaları oldu?

Mesela Gaziantep’teki meşhur İman ve Aksiyon konferansından sonra Üstad otelinde kalıyordu, otelden ayrılmadan önce bana döndü ve dedi ki; “Mustafa, İstanbul’a geldiğinde seni mutlaka bekleyeceğim.” Böylece bir kat daha dostluğumuz perçinlendi. Birçok yere beraber gittik, bazı yerlerde Üstad devam ederken biz başka bir coğrafyada yolumuza devam ettik. Fakat Üstad bütün bu çalışmalarımı daima takdirle yâd etmiştir.

Üstad genel olarak sizin hangi tür çalışmalarınızı takdir etti?

Ben hiçbir zaman kalın kitaplar yazmadım. Ama ince ince de olsa o dönemin çocuklarına, çocuk yayınlarına bilhassa ehemmiyet verdim ve orada yetişen yavrularımız bugün yönetici oldular. Bu çok önemli.

Büyük Doğu yeterince anlaşılıyor mu?

Bugün maalesef Büyük Doğu tam mânâsıyla anlaşılamıyor. Çünkü Üstad, büyük bir fikrin şairi, edibi, yazarıdır. Aynı zamanda Cağaloğlu’nda günlük yazılarıyla öne çıkmış ve İslâm’a karşı tavır koyanlara şiddetle karşı koymuş, onları yerin dibine batırıp çıkarmıştır. Yeni nesil bunlardan habersiz. Zannediyorlar ki, her şey ekmek elden su gölden… Bu nesil kolay mı yetişti zannediyorlar acaba? Emin olun hapisler, yasaklamalar, bir yığın sıkıntılar, parasız kalışlar, bazen beş kuruşa muhtaç hale gelmeler. Bazen Üstad yüksek miktarda para bulduğunda, hemen derginin yahut yeni bir sayının çıkışı gündeme gelmiştir. Ama maalesef o yeni sayı çıktığı anda o günün karanlık zihniyeti, -bugün de onun devamını görüyoruz- Üstad’ın basılmış eserlerini topluyorlardı ve yakıyorlardı.

Büyük Doğu çizgisini, geleneğini sürdüren rahmetli Salih Mirzabeyoğlu var. Bu hususta çok çalışmaları oldu, yetmiş cilt eseri var. Salih Mirzabeyoğlu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Benim Salih Mirzabeyoğlu ile herhangi bir yakınlığım, samimiyetim oluşmadı, Sebebi; galiba o İstanbul’daydı ben ise Ankara’da çalışmalarıma devam ediyordum. Dolayısıyla bir araya gelme imkânımız olmadı. Salih Mirzabeyoğlu da kendince Büyük Doğu fikriyatından istifade etmiş ve yeni nesillere kendince bir yorum getirmeye çalışmıştır.

Yalçın Turgut Balaban’ın da selâmını iletmek istiyorum.

Aleyküm selâm. Benim yakın dostlarımdandır. Karikatür dünyamızın en değerli elemanlarından biridir. Güzel eserler vermiştir. Ben bir kardeşi olarak kendisini çok seviyorum.

Bizler Baran ve Aylık dergileri olarak, Salih Mirzabeyoğlu’nun çizgisinde yayın yapıyoruz. Onun çok derinlikli tahlilleri var ve her şeyi ile Büyük Doğu’ya bağlı bir mücadele çizgisi var.

Büyük Doğu Türkiye’de çok yüksek dereceli entelektüeller yetiştirdiği için onların hepsi başarılı birer yönetici oldular. Aksiyonda devam ettiler, makam-mevki, para-pul hedefi olmaksızın Allah rızası için çok güzel hizmetler verdiler. Cenâb-ı Hakk da, onların bu samimiyetine karşılık bugünlere gelen bir çizgiyi takip ettirdi ve Üstad’ı hiç unutmamak üzere kayda geçtik.

Üstad’ın teşkilatçılığı mevzuunda bir şeyler söylemek ister misiniz?

Üstad’ın teşkilatçılığı Büyük Doğu Derneği’nin bir nevi Türkiye’deki elemanlarıyla yürütülen bir hareketti. Dediğim gibi Üstad, “İlle de ben varım, ille de benim davam var, ille de en iyisi benim.” gibisinden bir havaya girmedi. Tevazu içerisinde yoluna devam ederken Allah (c.c.) yardımcısı oldu, çok da güzel oldu, biz de istifade ettik rahmetliden.

Kendi böyle bir parti kurmadı, böyle şeylere girmedi ama fikrinin yayılması için herkesle görüştü, her partiyle değerlendirdi.

Bütün partilerle, partiler üstü dostluklarını devam ettirdi. Oraya âdeta bir derviş gibi girip onların yöneticilerine ayrı ayrı nasihatler etti. Türkiye hakkında görüşlerini, yorumlarını mümkün olduğu kadar net bir üslupla anlatmaya çalıştı, olması gerekeni söyledi ve sonuçta onların da bir bakıma istifade etmesine yol açtı.

Bütün entelektüeller üzerinde tesiri olduğu gibi, siyasîler üzerinde de şu anda gördüğümüz gibi çok büyük tesiri oldu.

Tabiî ki. Öyle olmasa bugün Türkiye’de bu kadar büyük maddi ve manevi hamleler yapılabilir miydi? Allah’ın yardımıyla ve Üstad’ın gayretiyle, çileleriyle o noktalardan buraya geldik. Birçok ıstırap çekilse de karşılığını Cenab-ı Hakk’tan fazlasıyla almayı başardığını düşünüyorum. Hakk ondan razı olsun, makamı cennet olsun, dünyada ve ahirette akıbeti hayr olsun inşallah.

Son olarak istikbâle yönelik düşünceleriniz nelerdir, nasıl görüyorsunuz?

Gelecekten ümit doluyuz, ümitsiz olacak hiçbir sebep yok. Milletimizin ve bu davanın sahibi Cenab-ı Rabbü’l Âlemindir. O’nun yürü dediği alanlarda kesinlikle düşmanın dahli geçmez, düşmanın etkisi olmaz, olamaz. Dolayısıyla gelecekten çok ümitvar olmak lâzım. Böyle hemen morali bozulan tipler zaten bize çürük elma gibi geliyor. Muhakkak o davanın aşkını ve şuurunu içinde yaşaya yaşaya, o günleri de düşünerek başarıyı daha yükseklere götürmek yeni gençliğin vazifesi olmalıdır.

Teşekkür ederiz.

Büyük Doğu davasını yürüten Baran dergisi vesilesiyle hepinize başarılar diliyorum. Gözlerinizden öpüyorum.

Söyleşi: Kâzım Albayrak

Baran Dergisi 739. Sayı (11 Mart 2021)