NATO’nun varlığı sorgulanmaya başladı artık. Avrupa Birliği’nin varlığı da sorgulanıyor. BM’nin bu yapısıyla varlığı da sorgulanıyor. Belki umudumuz Almanya ve Fransa olabilirdi. Ama orada da, Allah’ın bir zübüğü olan Macron var. Öbür tarafta, sağcı mı olduğu belli olmayan bir Hristiyanlar grubu var. Solcu olmadığı kesinleşen bir Alman işçi hareketi var. Yani kaos, kaos, kaos...


HAKKI ÖCAL KİMDİR?

1949 yılında Ankara’da doğdu. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden 1971 yılında mezun oldu. Gazeteciliğe 1969’da Hürriyet gazetesinde başladı; İstanbul’da Yazı İşleri Müdürlüğü’ne kadar yükseldi. 1975’te Boğaziçi Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora çalışmalarına başladı. 1980-81’de Harvard Üniversitesi’nde Prof. Samuel Huntington danışmanlığında doktora sonrası araştırmalar yaptı. ABD’de bilgisayar operatörlüğü eğitimi aldı; WordPerfect’te danışmanlık yaptı. 1985’te Amerika’nın Sesi radyosuna katıldı; 15 yıl görev yaptıktan sonra internet bölümüne geçti. Tercüman ve Güneş gazetelerinde yöneticilik yaptı. "Yılın Gazetecisi" seçildi; basın özgürlüğü ödülleri aldı. George Mason ve Virginia International University gibi kurumlarda dersler verdi. Türkiye’ye döndükten sonra Bahçeşehir Üniversitesi’nde danışmanlık yaptı. Hakkı Öcal Halen İbn Haldun Üniversitesi’nde öğretim üyesidir.


İsrail İran savaşı ve Netanyahu eliyle Amerika ve Trump’ın bu çatışmaya çekilmesi hadisesine nasıl bakıyorsunuz? Amerika içindeki hangi dinamikler Trump’ın rota değişikliğine sebep oldu?

Trump bir süre, yani dersen ki bilmek istese, bir kitleye ihtiyacı vardı. Bunu da “America First” -Önce Amerika- takımında buldu ve onların sloganlarını aynen kampanyasında tekrar etti. Üstüne bazı vaatler koydu: “Ben barış adayıyım, dünyaya barış getireceğim, bütün savaşları sona erdireceğim.” Amerika'da enflasyona sebep olduğu düşünülen dış harcamaları azaltacağını ve iç istihkakı, yani para getiren çalışmaları artıracağını vadetti. Hatırlayacaksınız, Elon Musk’ın “devletteki lüzumsuz harcamaları önleyebiliriz” diye bir söylemi vardı. Bu, 1 trilyon dolar iç harcamaları kısarak gelir artışına gitme projesiydi. Bu mümkündü. Bütün bunların sonucunda Trump seçimi kazandı. Buna MAGA dediler: “Amerika’yı yeniden büyük yapmak.” Ama Trump bazı şeylerin de farkında. Adamın sağ kulağında kocaman bir kurşun yarası var. Anti-İsrail olduğunuz zaman Kennedy’nin öldürülmesi gibi bir hadise var ortada. Bütün demokratlarıyla birlikte her kesim Siyonist olmaktan başka çare bulamamış bu memlekette.

“İSRAİL LOBİSİ DİYE BİR GERÇEK VAR”

İsrail lobisi diye bir gerçek var. Milyarlarca dolar akıtıyor. İsrail lobisinin Siyasal Eylem Komitesi AIPAC ve benzeri yapılar... Şu anda Kongre’deki 450 üyeden -senatörler hariç- yüzde 60’ına yarım milyon dolardan fazla bağış yapılmış. “AIPAC Tracker” diye bir web sitesi var. Oraya girildiğinde bu rakamlar görülebilir. Ayrıca AIPAC bir süredir, son iki üç yönetimden bu yana hükümete eleman da veriyor. Eskiden sadece Elliott Abrams bilinen Siyonist olarak Dışişleri’nde görev yaparken, şimdi Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın yüzde 50’si AIPAC’in tavsiye ettiği memurlardan oluşuyor. Savunma Bakanlığı'nın bütün bakan yardımcıları da aynı şekilde. Savunma Bakanı olan şahıs, Pete Hegseth. Siyonistlerin parasıyla oraya gelmiş, Fox'ta çalışan biri. Askerî bir yönü de yok; astsubaylıktan mı ne emekli olmuş.

Rubio -Dışişleri Bakanı Marco Rubio- yıllarca İsrail yanlısı propagandalar yaptı. Onların lobi firmalarını finanse eden Thiel adında bir adam var. Rubio, onun verdiği parayla geçen sene Kongre’ye girdi.

Trump, bütün bu neocon (yeni muhafazakâr) ve küreselcileri kadrosuna aldı. Evet, kendisi megaloman; kimseye söz hakkı tanımıyor. Ama koca Dışişleri Bakanlığı’nı, koca Savunma Bakanlığı’nı bu kadroya verdiği zaman, bu bir mesaj anlamı taşıyor: “Ben MAGA söylemlerindeyim ama siyaset uygulamaya geldiğinde işlerimi neoconlar ve küreselciler yapıyor.” Bu güvenceyle işleri yürütüyor. Fakat bir siyasetçi, hele ki ABD Başkanı ve megalomansa, zaman zaman sınırları aşan, nazik çizgileri geçen çıkışlar da yapabiliyor. Mesela Ortadoğu gezisinde bu neoconları, küreselcileri -ki onlar kendilerine “devlet inşa eden takım” derler- Avrupa ve Ortadoğu'da yeni bir devlet inşa edeceklerini söyleyen bir ekipti. Irak'ı, Suriye'yi parçalayarak, İsrail ile İran arasında tampon olacak ikinci bir İsrail devleti kurma söylemleri vardı.

“İSRAİL TRUMP’A BİR TUZAK KURDU”

En güçlü şekilde İsrail’i destekleyenlerden biri de bu neoconlar değil mi?

Evet ama Trump megalomanyak olduğu için bu seyahatte öyle demeçler verdi ki, bu adamları -yani devlet kurma projesi yapan küreselcileri- “kurdukları devletten çok devlet yıktılar” diyerek suçladı. Bu sözler karşısında adamların nefesi kesildi. Çünkü hem Ortadoğu'ya gidiyorsun, hem İsrail’le görüşmüyorsun, Netanyahu’ya azarlayan demeçler veriyorsun, sonra da bu ekibi “kurduğundan fazla devlet yıkan bir ekip” diye kamuoyunun önünde hedef gösteriyorsun. Onlar da “biz sana haddini bildiririz” dediler. Amerika’ya döner dönmez büyük bir saray darbesi oldu. İsrail Trump’a bir tuzak kurdu. İran’la görüşmeler yapacağız dendi. Şunu da parantez içinde ifade edeyim: Trump’ın neoconlara ve küreselcilere bir nebze mühlet vermesine sebep olan söylemi şuydu: “Ben İran’la öyle bir görüşeceğim ki, sizin savaş yoluyla ve üç ülkeyi bölerek, kanlar içinde bırakarak ulaşamayacağınız noktaya ben kansız bir şekilde, diplomatik görüşmelerle ulaşırım. Edemezsem de bakın, yönetimimde zaten bu kadar küreselci var; onlar da sizin için garanti.” Ama söylediği sözler, kırdığı cevizler sınırı aşınca, neoconlar “yürü” dediler Netanyahu’ya. Netanyahu da Trump’ın Ortadoğu planını sabote eden hamleyi yaptı. Medyada bu “sabotaj” olarak yazıldı. Netanyahu, Trump’ın Ortadoğu planını sabote eden bir savaş başlattı. Dördüncü gün saray darbesi gerçekleşti. Trump’ın “İki hafta veriyorum” dediği bir demeç vardı. Sonra golf oynamaya gitti. Gittiği yerde ani toplantılar yapıldı. Hızla Washington’a döndü. “Ben İran’a iki hafta veriyorum, golf oynamaya gidiyorum” dedikten sonra, aynı akşam Washington’a dönüp Ulusal Güvenlik Toplantısı’na katıldı. O toplantıda “İsrail’i destekleyen işler yaparız, İsrail hiç korkmasın, arkasındayız, sığınak delici bombaları veririz” gibi açıklamalar yaptı.

“İRAN’DA SADECE ‘ACEM MÜBALAĞASI’ VAR, NÜKLEER MALZEME YOK”

Şimdi bakıldığında, o gece ne oldu? O gece birçok kişi birçok şey yazdı. Ben de bu hafta Sabah’ta yazmayı düşünüyorum. Bir saray darbesi oldu. Neoconlar, “şu kulağını bir yokla bakalım Trump” dediler. Trump da sağ kulağını yokladı, oradaki kurşun yarasını gördü. Büyük ihtimalle birisi ona Kennedy’nin hikâyesini hatırlattı. Kennedy nasıl öldü, ne zaman öldü? Seçimi yeniden kazanmışken, en kuvvetli olduğu anda. Evet, Trump her şey olabilir ama aptal değil. Megalomanyak olması, paranoyak olması aptal olduğu anlamına gelmiyor. Ve sonra “tamam abi, devam, ne yapıyorsanız yapın, alın bombalayın, ne hâliniz varsa görün” dedi. Fakat bu süreç, İran’a 4 günlük bir zaman kazandırdı. Belki İran nükleer malzemeyi bir kenara çekip gizleme imkânı buldu. Ama benim şahsi teorim şu: İran’da sadece “Acem mübalağası” var, nükleer malzeme yok. Olsaydı, Amerika, neoconlar, Pentagon gider ve o nükleer malzemeye bomba atar mıydı? Ortadoğu’da yarım milyar insan yaşıyor. Rüzgâr yönleri hesaba katıldığında, İran’daki bir nükleer sızıntı Hazar bölgesine, Orta Asya’ya kadar yayılır. Orada da milyarlarca insan tehlikeye girer. Yüzde ikisi ölse bile, rakamlar felaket boyutuna ulaşır. Böyle bir şeyi Amerika, Pentagon veya neoconlar göze alabilir mi? Alamazlardı. Onlar da biliyorlardı ki orada sadece Acem mübalağası var; nükleer malzeme yok.

Peki, İran’a saldırmadaki amaç neydi hocam? Rejimi değiştirmeye yönelik bir çalışma mıydı?

Tabii. İran'la müzakereleri yok etmekti. Trump'ı çizgiye getirmek, İran'la görüşmeleri sabote etmek. Çünkü bu görüşmelerin sonunda İran’ın Amerika’dan alacağı 30 milyar dolar var. Amerika’nın üstüne yattığı paralar… İran deyip geçme, İran sonuçta -neocon deyimiyle söylüyorum- “İslamcı bir terörist devlet”. Bu insanların eline 30 milyar dolar verilir mi? Nükleer silahı var ya da yok, ama Amerika geniş düşündü: Bu paraları veremeyiz. Dolayısıyla, o gece Trump’a haddini bildirdiler. Bir pazarlık yapıldı. Şu oldu, bu oldu. Ama İran da çizgiye geldi. İran, artık nükleer enerji elde etmek için dahi uranyum arıtamaz. Arıtmamayı kabul eden bir anlaşma imzalamak zorunda Amerika’ya. İmzalar mı, imzalamaz mı bilmiyorum.

Sizin Neocon–Küreselci ittifakın İsrail lehine müdahale mimarisi kurduğuna dair tesbitiniz var. 2025 sonrası global sistemde bu yapının kırılma ihtimalini görüyor musunuz? İddia edildiği gibi çok kutuplu bir dünyaya doğru gidiyorsak, böyle bir dünyada İsrail’in konumu ne olacak?

İsrail için şu anda tek çözüm yolu Gazze'de sürdürdüğü apartheid devlet sistemidir. Bu apartheid rejimi, iki devletli çözüm önerisine bağlamış durumda. Ancak iki devletli çözüm derken sadece Batı Şeria'yı kastediyor. Planlarına göre Gazze’de küçük bir alan bırakacaklar; Filistinlileri oraya toplayacaklar ve tüm dünyaya, “Bakın, Filistinliler burada yaşıyor, hiçbir yere gitmiyor” diyecekler. Ama bu böyle devam edemez. Çünkü İsrail’in içinde de demokratik insanlar var. İsrail deyince aklımıza hemen Siyonizm geliyor ama İsrail’deki Yahudilerin hepsi Siyonist değil. Sadece yüzde 20’si Siyonist. Evet, son anketler 7 Ekim’den sonra İsraillilerin büyük kısmının Gazze’ye, Hamas’a karşı harekete geçilmesini desteklediğini gösterdi. Ama şu anki durum böyle değil. İstatistiklere baktığınızda, İsrail’de Siyonist olmayan Yahudiler Netanyahu gitsin diye kampanyalar yürütüyorlar, gösteriler yapıyorlar. İsrail muhalefeti de artık savaşın bitmesini istiyor. Eski Genelkurmay Başkanı bile istemiyor. Çünkü İsrail’de de enflasyon var. Amerika’nın her yıl bütçeden verdiği karşılıksız paralarla dahi kendini kurtaramaz hale geldi İsrail. Bu yüzden bekleyebileceğimiz tek şey, İsrail’in kendi içinde mevcut yapıyı yıkan, yeni bir İsrail oluşumudur. Olur mu, olmaz mı… O günü göreceğiz. Ama neoconlar da Siyonistler de boş durmuyor. Onlar da karşı planlar yapıyorlardır bu muhalefete karşı.

Şimdi AIPAC’in, neoconların ve küreselcilerin ortak fikri aslında İsrail'in varlığına varlık katmak. Peki, İsrail’i yük olarak gören bir yapı var mı Washington’da?

Vardı, adı da Demokrat Partisi. Ama bu MAGA’cılar onları da yok etti. Şu anda Kongre’de doğru dürüst, aklı başında bir Demokrat kalmadı. Trump’a karşı harekete geçebilecek durumda değiller. Demokratlar da AIPAC’ten para alıyor. Almayan birkaç kişi var, mesela New York Belediye Başkanı olmak isteyen genç bir siyasetçi. Amerika’yı da hemen silip atamayız. Amerika tamamen Siyonist oldu diyemeyiz. Amerika içinde insanın iyi bir değerlendirme, iyi bir analiz yapması şart. Tek tek bakmak gerekiyor. Şu anda kabaca New York Times’a, Washington Post’a baktığında bir muhalefet olduğu görülüyor: Trump’a karşı, neoconlara karşı, MAGA’ya karşı. Ama aynı zamanda kendisi de Trump’a karşıymış gibi görünen, ama gerçekte değilmiş gibi davranan bir yapı var. MAGA’cılara da güvenemezsiniz, çünkü ortada bir teorileri yok. Bir hareket yok. Teorisi olan bir yapı da görünmüyor. Gene umudumuz Demokratlara dönüyor ama Demokratlarda da bir hareket yok. Korku hâkim. Çünkü Trump’ın arkasında büyük bir kamuoyu desteği oluştu. “Buna karşı çıkarsak mahvoluruz” havası hâkim. “AIPAC paramızı keserse biz nasıl yeniden seçiliriz” korkusu var. Ama dünya büyük bir kaosun içinde şu anda.

“AVRUPA DİYE BİR ŞEY KALMADI”

ABD’nin bu şaşmaz şekilde İsrail’den yana olmasını sağlayan bir İsrail lobisi olduğunu söylediniz. Bu lobi döktüğü paralarla ABD Kongresi’nde ve bürokraside bir yer ediniyor. Peki, Avrupa’da İsrail lobisi yok. Burada neden bir İsrail desteği var?

Evet. Orada da 6 milyon Yahudi’yi öldürmenin getirdiği bir borç var.

Bu borç hâlâ ödenmedi mi?

Ödenmedi! Ödenemez ki, kolay kolay ödenmez. Mesela bizim Türkiye olarak çok güvendiğimiz, politikalarına değer verdiğimiz biri olan Victor Orban var Macaristan’da. Ama o da Netanyahu’yu iki ay önce ağırladı. Tutuklaması gerekirken tutuklamak bir yana, parlamentosunda konuşturdu. Yani ne sağı ne solu, Avrupa’nın şu anda düzenli bir ideolojik yapılanması yok. Avrupa, Batılı olmaktan çıkmak üzere. Avrupa diye bir şey kalmadı. Belki zamanla Avrupalı solcular, liberaller bir araya gelirler, tekrar akılları başlarına gelir. Ama şu anda öyle bir şey yok.

“NATO’NUN, AB’NİN VE BM’NİN VARLIĞI SORGULANMAYA BAŞLADI ARTIK”

Bozulan dünya düzeninde bir nevi kabından çıkmaya çalışma durumu da var. Avrupa yalnız kaldı. Bu süreçte onlar da aslında bir tavır belirlemeye çalışıyorlar. Sonuçta İsrail’in bir yük olduğunun onlar da farkında mı?

Tabii. İspanya Başbakanı bunu çok güzel ifade etti. Aile fotoğrafına girmedi, kenarda dikildi. NATO’nun varlığı sorgulanmaya başladı artık. Avrupa Birliği’nin varlığı da sorgulanıyor. BM’nin bu yapısıyla varlığı da sorgulanıyor. Belki umudumuz Almanya ve Fransa olabilirdi. Ama orada da, Allah’ın bir zübüğü olan Macron var. Öbür tarafta, sağcı mı olduğu belli olmayan bir Hristiyanlar grubu var. Solcu olmadığı kesinleşen bir Alman işçi hareketi var. Yani kaos, kaos, kaos…

“İKİ DEVLETLİ ÇÖZÜM ARTIK İŞLEMİYOR”

Avrupa’da İspanya, Norveç, Belçika, İrlanda, İsveç gibi ülkeler iki devletli çözüm istiyor ve bunun üzerine gidiyor. Daha yeni de Avrupa ülkeleri toplanıp bu işi konuştu.

Doğru fakat bu iki devletli çözüm artık işlemiyor ve işlemeyecek. Avrupalıların da görmesi lazım ki çözüm: tek İsrail. Demokratik tek İsrail. İki toplumlu, çok dinli, demokratik bir İsrail. Bunun zemini var. İsrail’de bunu savunan insanlar var. Henüz çoğunluk değiller ama fikir olarak bunu savunuyorlar. Ama İsrail’in sağı “iki devletli çözüm” derken bile, çözüm kelimesi içinde geçtiği hâlde, “çözüm mözüm yok, neyi çözüyoruz?” diyor. Otuz yıldır ne görüşüldü? Yaser Arafat’ın son yıllarında bile bu işten sıdkı sıyrıldı, kenara çekildi. Onun yerine gelen şişko Abbas Amerika’dan, Avrupa’dan, BM’den parayı alıp oturuyorlar popolarının üstüne. Eğer hakikaten bir çözüm olacaksa, iki devleti boş verin, tek devleti konuşun. Onun üstünde durun. Karşınızdaki muhatap olan İsrail’in yola gelmesi lazım. İsrail’in yola gelmesi için de İsrail’deki demokratik akımları desteklemeniz lazım. Filistin’i bırakın. Sizin muhatabınız olan bir İsrail yok karşınızda.

Büyük İsrail Projesi sizce bugün hâlâ geçerli mi? Bu planın güncel hattı neresi? Böyle bir yapının kurulması Türkiye'nin güvenlik dengelerini nasıl etkiler?

Mahveder. Şu anda zaten Büyük İsrail yoluna doğru gidiliyor. Trump’ı da yola getirdiler. Böyle bir şey olamaz. Türkiye’nin güvenliği açısından en önemli unsur, Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanmasıdır. Hükümet bunu sağlamaya çalışıyor. Bütün mücadele bunun için. Bu iki devlet parçalanırsa, İran parçalanır. İran parçalanırsa Türkiye parçalanır. Tamam, terörsüz Türkiye olsun, güzel. Oluyor da. Nitekim bunun için uğraşıyor herkes. Ama terörsüz Türkiye hiçbir zaman olamaz. Çünkü o terörü yaratacak olan İngiltere’nin çıkarttığı isyanlar, Amerika’nın desteklediği PKK hareketi gibi unsurlar hâlâ duruyor. Fikir olarak da duruyor. Çoğu yok edildi belki, ama PKK’nın Türkiye için bölme tehlikesi hâlâ var. İran için de öyle. Dolayısıyla bu adımların gerçekleşmemesi için önce Suriye ve Irak’ın toprak bütünlüğünün sağlanması gerekir. Bu, tek çaredir.

Türkiye’nin güvenliğinin sağlanması açısından Şam’ın güneyinde bir savunma hattı kurması gerekmiyor mu? Bu hususta Türkiye nasıl bir vaziyet almalı?

Benim dışarıdan baktığım kadarıyla ve Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamalarından çıkardığım sonuç şu: Türkiye kendisi elini ateşe sokmayacak, ama Suriye’ye bunu sağlamak için gereken her türlü yardımı yapacak. Irak’tan Suriye’ye doğru bir çizgi çiz. Türkiye, bu çizginin savunması için gereken tüm harcamaları üstleniyor. Ama kendisi doğrudan işin içinde değil. Çünkü Türkiye’de bir “Osmanlı’yı kuruyoruz” söylemi var ya, bu söylem bizde fobi halini aldı. “Aman öyle anlamasınlar, aman öyle algılamasınlar” diye biz Osmanlı’nın adını bile telaffuz edemez olduk.

Teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Aylık Baran Dergisi 41. Sayı Temmuz 2025