Libya’nın Türkiye için öneminden ve Libya ile ilişkilerimizde gelinen aşamadan bahsedebilir misiniz?
Libya bir Akdeniz ülkesi olarak Türkiye’nin deniz komşusudur. Hem de Osmanlı toprağı olarak tarih komşumuzdur. Bu anlamda Libya’daki gelişmelere Türkiye’nin uzak kalması düşünülemezdi. Kendi güvenliğimiz ve Akdeniz’in güvenliği açısından bu petrol ülkesinin geleceğine yönelik emperyalist ülkelerin müdahaleye geçtiği yeni dönemde gereken tedbirleri almak zorunda kalınmış ve bu ülkenin BM tarafından tanınmış olan yasal hükümeti muhatap kabul edilerek bir protokol noktasına gelinmiştir. Fakat bu bölgede özellikle Rusya ve İsrail’in desteğiyle ön plâna çıkmış olan Hafter güçlerinin Libya’da yeni bir iç savaşa doğru olayları kışkırtmasının gündeme geldiğini ve bu noktada da Libya’daki parçalanmış yapının varlığını sürdürdüğünü görüyoruz. Bölge barışı ve gelecekte Akdeniz barışı açısından maalesef üzerinde durulması gereken bir husustur. Eğer önlem alınmazsa Türkiye’nin sıcak bir savaşa Libya üzerinden de girmesi söz konusu olacaktır ki, böylesine olumsuz bir durumun önlenmesi için bir mutabakat metni hazırlandığını görüyoruz.

Türkiye hangi amaçlarla Libya’da asker bulundurmak için harekete geçti?
Türkiye, Libya’nın birliğinden, bütünlüğünden, bağımsızlığından, özgürlüğünden yanadır. Libya halkının kendi doğal kaynaklarına sahip çıkmasından yanadır. Libya’nın Batılı sömürgeciler tarafından sömürülmesine karşıdır. Bu ilkeler, Türkiye’nin Libya’ya daha yakın durmasını, Akdeniz’de işbirliği ve dayanışma yolu açmasını gerektirmektedir.

Osmanlı sonrası Libya nasıl bir süreç geçirdi?
Osmanlı’dan kopma noktasında Libya’nın bir dönem İtalya’nın yönetiminde kaldığını hatırlamak gerekiyor. Türkiye, Osmanlı olarak bölgeden çekildikten sonra doğan boşluğu İtalya’nın doldurmasının manidar olduğunu vurgulamak isterim. Libya’nın karşı kıyısındaki ülke İtalya’dır ve İtalyanlar 1950’li yıllarda bu ülkeyi bırakıp geri çekilirken ilk kurulan Libya hükümeti eski bir Osmanlı ülkesi olduklarını hatırlayarak, Osmanlı İmparatorluğu tarih sahnesinden çekilmesine rağmen Osmanlı’nın mirasçısı Türkiye ile yakınlaşmak hatta Türkiye’ye bağlanmak istemiştir. İlk Libya hükümeti İtalyanlardan önce Osmanlı’ya bağlı olduğu içindir ki aynı bağlılığı Türkiye için düşünmeye başlamıştır. Birkaç senedir Akdeniz’e dolan savaş ve petrol gemilerinin yeni sömürgecilik plân ve projelerine karşı Libya’nın böyle bir süreçten zarar görmesini önlemek, giderek büyüyecek muhtemel gelişmelerin Türkiye’ye sıçramasını engellemek üzere bu mutabakat metni hazırlanmıştır. Ben bu metne üçüncü taraf olarak İtalya’nın da dahil edilmesini öneriyorum. Çünkü İtalya emperyalist ülkelerden birisi değildir. Şu aşamada Libya üzerinde etkin hakları olan bir ülkedir. İtalya’yı dışlayarak bölgede bir barış ortamı hazırlamak, kurmak mümkün değildir.

Libya’daki tabloya baktığımızda, Rus özel kuvvetleri, Fransız unsurları, Suudi-BAE finansmanı yanısıra Mısır askerinin de ülkede hareket halinde olduğu görülüyor. Bu güç ve unsurları dikkate alarak Türkiye-Libya ilişkilerinin geleceğini nasıl düşünmek gerekir?
Geldiğimiz noktada eski dünya düzeni yok. Özellikle 2020’ye girerken yeni dünya düzeni şartlarıyla karşı karşıyayız. İngiltere Avrupa’dan ayrılıyor. Almanya ve Fransa Avrupa ordusu kurmak için, “Avrupa NATO’su” için harekete geçti. ABD de bunu dikkate alarak Avrupa NATO’suna karşı eski “doğu bloku” merkezi Polonya’nın başkenti Varşova’da yaptığı Ortadoğu zirvesinde Ortadoğu’nun geleceğiyle ilgili masa kurdu. Bu zirveye bütün Ortadoğu ülkeleri katıldı. Arap ve diğer müslüman ülkeler katılırken Türkiye katılmadı. Özellikle Mısır’daki Sisi darbesi sonrasında şekillenen askeri rejimin Mısır’a hakim oluşunda İsrail ve ABD’nin desteği olmuştu. Suudi Arabistan parasıyla bu rejim finanse edildi. Libya deniz komşumuz ise, Mısır da kara komşumuzdur. Mısır’ın Libya’ya yakın olduğu dikkate alınırsa Libya’nın geleceğinde Batılı emperyalistlerin rekabet halinde olduğu görülmektedir. ABD Ortadoğu’da bir “Arap NATO’su” veya “İslâm Ordusu”nu, özellikle sünni merkezli ve esas hedefi İran olmak üzere şu aşamada Rusya ve Türkiye’nin devreye girmesine karşı kurma girişimlerinde bulunuyor.

Bunu başarabilirler mi?
İsrail’in bölgedeki hakimiyetini ve güvenliğini sürdürmesi açısından bu önem taşımaktadır. Dikkat ederseniz; son bir yıl içerisinde Netenyahu sekiz defa Rusya’ya gitti. Çünkü ABD ile arasında problemler var. Türkiye ile karşı karşıya geldiler. Yeni süreçte Müslüman ülkelerin bölgemizde nasıl yönlendirilecekleri söz konusu. İsrail bu noktada İngiltere ile de karşı karşıyadır. İsrail, Mısır’daki askeri rejime destek dışında Libya, Ürdün, Suudi Arabistan ile birlikte Ortadoğu yapılanması için Mısır-Kahire merkezli yeni bir askerî yapılanma içerisindedir. Bu aşamada Türkiye, hem NATO üyesi olarak “Avrupa Ordusu”nun dışında kalmakta, hem de Ortadoğu’da kendisine karşı İsrail tarafından örgütlenen Mısır merkezli bir “Arap NATO’su” veya “İslâm Ordusu”nun dışında kalarak önümüzdeki dönemde çok ciddi boyutta dışlanmaya zorlanmaktadır. Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması, ortak hareket etmesi, özellikle Suriye’nin geleceği açısından önem taşımıştır. Ancak bugün gelinen noktada Rusya’nın Ortadoğu’nun geleceğinde Türkiye ile işbirliği yapması hususunun geride kaldığını, Libya meselesinin yeni bir mesele olarak öne çıktığını, hem İsrail, hem Türkiye, hem de Rusya’nın birbirleriyle ilişkilerde zaman zaman karşı karşıya geldiklerini, zaman zaman da birbirlerine karşı ortak hareket ettiklerini görüyoruz. Böylesine karışık bir ortamda savaş çıkartmak isteyen, savaşı bölgeye yaymak isteyen, “kıyamet senaryosu” peşinde koşan lobilerin bu durumdan yararlanmak isteyeceklerini şimdiden söyleyebiliriz.

Savunma sanayiinde ciddi hamleler gerçekleşiyor. En son bir denizaltımız donanma envanterine girdi. Savunma sanayiimizdeki hamleleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savunma sanayiimiz Türkiye’de geç kalınmış, çoktan yapılması gereken bir meseledir. Avrupa’ya bizi almayacakları kesindi. NATO’da bizi kullanacakları kesindi. Şimdi de emperyalizmin 3. Dünya savaşı süreci hazırlığı derken, Türkiye’yi merkez ülke olmaktan çıkarıp cephe ülkesi haline getirdiklerini görüyoruz. Bugünkü hükümet de dahil bunları hesaplaması gereken eski hükümetlerin, savunma sanayiini çoktan geliştirerek Türkiye’nin bölgesindeki gelişmelerde caydırıcı unsur olarak yeni dehşet ve güç dengeleri içerisinde yer alması, en az Batılı ülkeler kadar varlık göstermesi gerekiyordu. Malesef bu gecikmenin faturasını ödeyen Türkiye, Rusya ile yakınlaşmak zorunda kalarak veya NATO içerisinde hareket ederek geciktirici ve uzatıcı yaklaşımlarını sürdürüyor.

Bu noktada içeriden engellemeler olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabiî ki... Biliyorsunuz bütün emperyalist ülkeler Türkiye’de örgütlüdürler. Güçlü lobileri vardır. Hatta devlet içinde kadroları vardır.

Teşekkür ederiz
Ben teşekkür ederim.

Baran Dergisi 676. Sayı