Malum Filistin meselesi gündemde. Yahudi meselesi Türkiye’nin iç meselesi midir, dış meselesi midir?

Böyle bir ayrım bence doğru değil, aşağı yukarı 100 seneden fazladır Türkiye’nin hem iç meselesi, hem dış meselesidir.

İçe dönük tarafından bahsedebilir misiniz?

Açıkçası çok uzun mevzular, konu başlığı olarak söyleyeyim:

Yahudi meselesinin iç mesele oluşu II. Abdülhamid’in azli ile başlıyor. İttihat Terakki’nin Selanik’te örgütlenmesi, Dönme Yahudilerin onu ele geçirmek suretiyle kullanması, 31 Mart Vakası ile Abdülhamid’in azli iç meselede başlangıç tarihidir.

Ondan sonra süreç devam ediyor. Cumhuriyet’in kurucu kadrosu arasında fazlaca Yahudiler var. Bunu sadece kurucu kadroya girmiş Selanik Dönmelerinden ibaret görmemek lazım. Öyle bakarsanız aldatır. Kurucu kadronun hayat görüşü, felsefesi, dini anlayışı itibariyle düşünce formasyonları büyük ölçüde Selanik, Yahudi kökenlidir. Bu ikinci önemli başlıktır.

Üçüncü önemli başlık İsrail’in tanınmasıyla beraber iç siyasette Yahudilik hassasiyetinin yine yükselmiş olmasıdır. Buna mason localarının yine 1945 tarihinden itibaren aktif edilmesi de dahil ediliyor. 1950’ler boyunca mason localarıyla el ele olacak şekilde Türkiye Yahudiliği, Türk siyasetini ve Türk toplumunu dizayn etmede çok ciddi bir güç elde etmiştir. Bu, Cumhuriyetin kuruluş yıllarıyla ve II. Abdülhamid’in hâliyle mukayese edilebilecek kadar büyük bir güç. İki tane somut örnek vereyim. Menderes’in 10 sene mühletle müsteşarlığını yürüten, yani Türk bürokrasisin bir numaralı adamı olan Ahmet Salih Korur aynı zamanda 33 dereceli bir mason üstad-ı âzamıdır. Yani aynı anda 10 sene boyunca hem Türk bürokrasisini hem Türkiye’deki mason localarını yönetmiştir. Ve bu yıllar içerisinde mesela bir masonun çıkarı gereği meclisten özel kanun çıkartılabiliyor. Mason diyoruz ama, bunlar Yahudilikle özdeş, hem felsefesi hem arka plandaki gerçek güç hem de büyük ölçüde yönetici kadroyu oluşturan isimler Yahudiler, Siyonistler.

Dördüncü başlık, 27 Mayıs dönemine gelirsek… Resmen deklare edinmiş bilgilere göre Cumhuriyet hükümetlerinin hiç birisinde mason bakan oranı 27 Mayıs hükümetindeki kadar yüksek değil. Kabinenin 3’te 1’i zaten alenen mason, 6 tane mason olduğu deklere edilmiş bakan var. Türkeş başta 14’ler grubunun darbe içerisinde bir darbeye maruz kalarak sürgün edilmeleri, bunların safiyane milliyetçi güdülerle mason localarının ve Yahudi etkisinin üzerine ciddi ciddi gidilmesini planlamalarıyla bağlantılı. Yani Masonlar 14’lerden önce onları ekarte ediyor. Ve dönemin CIA Ankara istasyon şefinin devreye girmesiyle birlikte son anda kurşuna dizilmekten kurtulup, yurtdışına sürgün ediliyorlar.

Beşinci başlık Demirel Hükümetleri… Demirel Ankara Bilgi Locasına kayıtlı üye bir mason. Hem Yahudi hem mason etkisi 27 Mayıs sonrası devam ediyor. Sonrasında 2000’lerin başlarına kadar o şekilde gelmiş oluyor. Yani son tahlilde baktığınız vakit Yahudilik Türkiye’de, II. Abdülhamid’in hâllinden bu tarafa iç siyasetin ve toplumun dizayn edilişinde stratejik bir unsur. Sonucu belirleyen unsurlardan birincisidir. Ama masonlukla el ele… Keza Türkiye’nin 1949 yılında İsrail’i resmen tanımasından itibaren Türkiye’nin İsrail karşısındaki tavrı merkezde olmak üzere dış politikanın belirlemesinde de yine etkili bir unsur. Bunlar Ak Parti iktidarı ile alıştıklarının dışında ve ters bir mecraya yöneldiler. Ak Parti iktidarında da hem dış hem iç politika üzerindeki belirleyici etkileri tam olarak kırılamadığı için, devlet İslami açıdan ideal çizgiye hâlâ çekilebilmiş değil, sadece eski saltanatlarını kaybettiler.

Yani hâlâ aktifler…

Tabiî ki hala aktifler; ama gerçekçi olursak 2000’lerin başlarına kadar olan ölçüde hakimiyetleri ve saltanatları da yok. Hiçbir şey yapılmadı dersek haksızlık etmiş oluruz. Son 20 senede olup bitenleri görmezden gelmiş oluruz. Onların aleyhine çok ciddi bir kırılma yaşandı ama bununla beraber dişi söküldü, tarih oldular, tamamen ortadan kalktılar da diyemeyiz.

Zaten laik-seküler bir rejimde hâlâ yaşıyor oluşumuz bunun en büyük göstergesi değil mi?

Tabiî, son tahlilde öyle. Son 20 sene aleyhlerine olmakla beraber, kalıcı olacak ve telafi edilemeyecek bir stratejik mağlubiyeti de henüz yaşamadılar. Pusuda bekliyorlar. Allah korusun bir şeyler ters giderse eski şaşalarına, saltanatlarına kavuşabilirler.

Baran Dergisi 749.Sayı