Suriye coğrafyasını yıllardır yakından takip eden biri olarak, Esed ve çevresinin son durumu hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Genel olarak bakmak gerekirse, Esed 2015’ten beri başkalarının gücüyle ayakta duruyor. Bugün hâlâ ayakta durmasının en büyük sebebi Rusya’nın arkasında olmasıdır. Çünkü Rusy çıkarlarının devamlılığı için Esed’den istediği bütün kaynakları elde etmiş durumda. Rusya bugün bölgenin Akdeniz’e açılan 180 km’lik sahilini kontrolünde tutuyor. Rusya 2050 yılına kadar rejimle anlaşma yapmış. 50 senelik anlaşma dışında bölgenin yer altı zenginlik kaynaklarından fosfat, doğalgaz, ayrıca Akdeniz’de petrol araştırma ve çıkartma faaliyetleri de var. Siyasi olarak ise Esed’i şimdilik kaydıyla koruduğunu, alacakları da olduğunu biliyoruz. Birkaç ay önce bir dizi skandal ortaya çıktı, Esed’in kuzeni Rami Mahluf ile ilgili… Esed ailesinin bütün ticari işlerini o yürütüyordu. Suriye’nin neredeyse yüzde 30-40 arasında ekonomik kaynaklarının bu adamın elinde olduğunu söyleyebilirim. Bilhassa iki büyük telefon operatörü şirketi dışında petrol şirketlerine kadar... Rusya yavaş yavaş alacakları için bastırınca Esed’in ödeyemeyeceğini belirttiği anda durum kritikleşti. Esed bu arada kendisini kurtarmak için, nerede kendisine gelmemiş ödeme ve pay varsa dayısının oğlundan istemiş. 2 milyar dolar. Tabiî bu parayı ödemeye razı olmadı. Bu sefer onun gayrı menkullerine, şirketlerine el koymaya başladılar. Galiba bu para, el koyulan varlıkları üçe bölünerek tahsil edilmiş. Üçte biri Rusya için, diğer kısmı Esed’e ve kalanı kendisi için. Mahluf’un servetinin 16 milyar dolar olduğundan bahsediliyor. 30, hatta 60 milyar dolar olduğunu iddia edenler de var. Babası Ukrayna’da yaşıyor. Ukrayna’da, Rusya’daki bankalarla ortaklığı var. Bu arada “Sezar Suriye Sivil Koruma Yasası” çıkacaktı. 17 Haziran’da yürürlüğe girdi.

Nedir Sezar Kanunu?

Bu kanun, 2013’te adlî tıp subayı olan birinin, ülkede bulunan hapishanelerde işkence edilen veya katledilen 11 bin tutukluya ait 55 bin fotoğraf üzerine gündeme getirildi. Kanun, ismini “Sezar” kod adı verilen bu kişiden alıyor. Kanuna göre, rejime, Rusya ve İran adına hareket eden şirketlere destek sağlayan ya da onlarla büyük miktarda para alışverişinde bulunan yabancı kişi ve kuruluşlara yaptırım uygulanabilecek. Bu kişi belgelediği vakaları kaydetmiş ve bir arkadaşıyla yurt dışına kaçmış. Yurt dışında bir süre destek aramışlar. Kendilerini destekleyen Suriyeli gruplar ortaya çıktı. Sonunda bu kanun ABD’li hukuk makamları tarafından 17 Haziran’da uygulamaya koyulmak üzere açıklandı. Bu kanun ile Şam rejimiyle uzaktan yakından, büyük veya küçük iş veya faaliyet yürütmüş kişiler takibe alınacak. Yaptırımlar, ilk olarak iki ay içerisinde takibe alınacak olanlar ile sonraki aylarda takip edilecek olanlara uygulanacak. On yıllık bir zamana yayılacak şekilde geçerli olacak. Duruma göre uzatılması da mümkün. Bu kanun Rusya’ya da dokunmaya başladı. Bu sebeple şu sıralar Rusya, her ne kadar Esed’den vazgeçmiş olmasa da elindeki güç zayıflamaya başladı. ABD, Esed’i ve kardeşi Mahir Esed’i İran işbirlikçisi olması nedeniyle de baskı altına almak için bunu yapıyor. Bunun sonuçları sahada görülüyor. Yakın zamanda Esed unsurları sınırımızda yine bombalama yaptı. Tabiî bu tarz saldırılarla Rusya’yı da bir oldu-bitti karşısında bırakıp sıkıştırmak için yapıyor. Esed milisleri Türkiye-Rusya arasını bozmak için de provokasyonlar yapıyor.

Esed’in sözkonusu propagandaları dışında, yapılan katliamların Batı’nın da işine geldiğini sessiz kalmalarından anlıyoruz. Bu durumda Rusya ile Batı ve ABD arasında Esed üzerinde şu an bir uyumluluk veya anlaşma olduğundan bahsedilebilir mi?

Anlaşma demek fazla olabilir ama tarafların açık onayı veya eleştirisine rastlanmadığına göre mevcut şartlar kabul edilmiş oluyor. Yalnız bugün baktığımızda ipler daha çok ABD’nin elinde. Irak halkını aç bırakarak, Saddam rejimine ambargo uygulayarak, daha sonra ortadan kaldırarak arkalarında parçalanmış bir Irak bıraktılar. Diğer parçalayacakları yer Suriye. 2011’den beri parçalanacağını söylüyordum. Nitekim bugün parçalanmış durumda. İşin daha kötü tarafı, şimdiden söylüyorum; yakında Lübnan parçalanacak.

Nasıl?

Lübnan’da bugün yaşanan, ekonomik kaostur. Oysa Lübnan Osmanlı döneminden bu yana bolluk içinde yaşayan bir yerdi. Halkın ciddi bir bölümü çöp karıştıracak hale düştü.

Lübnan da Suriye gibi iç savaşa sürüklenebilir mi?

Suudi Arabistan, oradaki Hristiyanların bir kısmını destekliyor. İran da Hizbullah ile gücünü ortaya koyuyor. Arada tehlike yaşayan Sünnî halk eziliyor. Bilhassa Sünnîlere sahip çıkmamız gerekiyor. Çünkü Sünnîlerin yok olması demek dengelerin kötü yönde değişmesi demek. Bir proje var; öyle seziyorum ki Ruslar, Lübnan’ın kuzeyinden Lazkiye’ye kadar bölgede bir “Alevî devleti” kurmak için askerî güç bulunduruyor. Türkiye’nin dış politikada pasif tavırdan çok etkin bir politikaya geçerek, sözü geçen ülkeler arasında denge sağlayıcı olmaya başlamasını gerçekten takdir ediyorum. Hatasıyla sevabıyla... Rusya’ya bu bölgede yeşil ışık yakılmasına bir başka sebep de Çin’e karşı cephe oluşturmak için diye düşünüyorum. Rusya’nın Çin’e yaklaşmasını istenmediğinden Batı kendisine yakın tutmaya çalışıyor. Suriye’de ve Libya’da Rusya’ya göz yumulması da bundan dolayı…

Suriye’nin son durumunu İsrail açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bakın; “Büyük İsrail” projesi donmuş durumda… İsrail bütün Ortadoğu’ya hakim olamaz. İsrail ancak parçalanmış bir Ortadoğu’nun, satılmış, zayıf kişilikli “lider” peşinde. Bu durumda İsrail’in gücü artar. İkincisi, BAE’de bulunan Karamitalar’ın kalıntıları Müslüman coğrafyasına zehir saçan pozisyonda. Her yerde İsrail’le görüşüyorlar, tam bir maşa oldular. İsrail’in ikinci maşası Suudi Arabistan’daki son yönetici kadro. Biz İsrail’in kötü olduğunu söyleyerek büyüdük; bugün onlarla Türkiye’ye karşı işbirliği yapıyorlar. Bu benim için utanç verici bir durum. Arap ülkeleri için de tarihlerine düşen kara bir leke oldu. Sen İsrail, Rusya, Fransa ile anlaş ve İslâm ülkesi Türkiye’ye karşı gel? ABD ve Batı, satılık kişileri liderliğe yükseltiyor. Sisi gibi, Selman gibi, hatta Suriye’deki muhalefetin içinde de öyle kişiler öne çıkarılıyor ki, aralarında mazileri hırsızlıkla, hainlikle anılan kişiler var. Suriye’deki başkaldırıyı sonuçsuz çıkarmak, sonuçsuz bırakmak için. Bunu her yerde yapıyorlar. Bakın, hayatında hiçbir başarı göstermemiş bir Hafter var. Amacı, Libya’yı ele geçirdikten sonra Fransız enerji şirketi Total’e ülkenin zenginlik kaynaklarını peşkeş çekmek. Mısır’daki petrol rafinerisini canlandırmak için. Rusya eskiden kalma 10 milyar dolar alacağı bahanesiyle Libya’da. Hafter onlara da Libya topraklarını peşkeş çekiyor. “Yeter ki ben lider olayım” diyor. Aynı Esed gibi.

Esed’in rejimin silahlı unsurlarına hakim olduğundan bahsedebilir miyiz?

Esed’in birlikleri söz geçirilemez durumda. Kendi adamı kalmadı. Dış güçler Esed unsurlarını idare ediyor. İran mesela… Suriye içinden, “adımızı Esed’le birlikte anmayın, biz onunla birlikte değiliz” şeklinde sık sık uyarılar alıyoruz. Esed tayfasından 300 bin kişi öldü. Genç aktif üyesi azaldı. Ciddi bir askerî güç sayılamaz.

PKK ile masaya oturacak durumda olduğuna göre?

Dahası kaçakçılarla, para aklayıcı, üç kağıtçılarla da masaya oturmak istiyor. Sırf ayakta kalmak için. En yakınlarını, yakın zamanda eski başbakanı Hamid’i tutuklatmış. 400 milyon dolar tutarında gümrük kaçakçılığı ile suçlanmış, bu parayı istemiş. Kendisi vermeyince geçen gün öldürdüklerini duyduk.

Suriye dışında milyonlarca insanımız var. Aralarında dayanışma içinde hareket edip, hak mücadelesi verenler var. Şu anki durumlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, doğru. Yüzlerce dernek oluştu. Bakın, Suriye halkı 50 senedir elinden inisiyatifi alınmış bir halktır. Bu yüzden dernek kurarken derneğin ne olduğunu anlamadan kuranlar var, katılanlar var. Ancak zaman içinde Türkiye’de bu gibi işleri yavaş yavaş öğreniyorlar.

Geçen yıl Suriye’ye geri dönüşten bahsedildiği zaman, kimi mülteci dernekleri “onurlu geri dönüş” talebinde bulunmuştu. Bugünkü tabloyu nasıl görüyorsunuz?

Türkiye dahil Suriye dışından dönüşler çok az oranda gerçekleşebilir.

Neden?

Suriye’nin kuzeyindeki topraklarda çalışabilecek halkın dönebilmesi mümkün. Ancak bölgede tam olarak güvenlik sağlanabilmiş değil. Geçici bir hükümet kurulmuş. Başında, Suriyeli Türkmenlerden üzerinde düşeni tam olarak yapabilecek biri olmadığı için süreç ağır işliyor. Ticari lise mezunu biri, Libya’da Türk şirketlerine tercümanlık yapmış, kendi şirketini de kurmuş birinden hükümet başkanlığı bekleniyor. Bir kaymakam konumunda olabilir ancak. Ne beklenebilir ki? Batı’nın istediği de bu. Maalesef, Türkiye’nin istediği düzeyde değil, bölgede inisiyatif alanlar. Dernekler arasında iyi niyetle hareket eden mühendis, tabip, tüccar olanlar var. Parti kuranlar var. Tek başına kalkıp “parti kurdum” diyenler var. Üye sayısı parmakla sayılacak kadar. Cumhurbaşkanı adayı olarak şimdiye kadar altı kişi kendini öne çıkardı. Yönünü kaybetmiş bir toplum. Türkiye’de 5 milyon kişiyiz. Ürdün, Lübnan kadar bir nüfus var neredeyse… Daha ciddi olmak gerekiyor. Bu hususta 4-5 ay önce bir proje hazırlayıp Türkiye’deki yetkili makamlara sundum. Bu şekilde giderse kimlik kaybedilmesi söz konusu. Türkiye’de bugün 400 binden fazla doğum yapmış Suriyeli insanımız var. Az bir rakam değil. Genç yaşta olanların, burada tahsil görenlerin daha fazla üzerinde durulması gerektiğini düşünüyorum.

Suriye Milli Ordusu hakkındaki görüşünüzü alabilir miyim?

Askeri alanda uzman değilim ama çok ciddi bir hamle olduğunu söyleyebilirim. Bir ara Suriyeliler için “neden gidip orada savaşmıyorlar” deniliyordu. Bir kişiyi askeri olarak donatmanın maliyeti neredeyse ayda 500 doları bulur. 100 bin kişi asker yapıldığı takdirde, ayda 500 milyon dolar demektir bu. Bir Türkmendağı’nda bir tüfek mermisine 5 TL harcıyorduk. Parasızlıktan, her çatışmaya paramız olmadığı için 20 mermi ile çıkıyorduk. Bugün en az 300-400 mermi ile sahaya çıkması gereken kişileri kim finanse edecek. Araç, mühimmat vs. kim bu maliyeti karşılayabilir. Allah yardımcımız olsun. Bu bakımdan Suriye Milli Ordusu gerçekten büyük bir aşama.

Baran Dergisi 703.Sayı