Sizi tanıyabilir miyiz?
Bolu Geredeliyim. 4 çocuk babasıyım. Çocuklarımı da anmak isterim burada... En büyük kızım Büşra ve oğlum Burak üniversite okuyor. Özellikle Mursi ismi yaşasın diye altı yaşındaki oğluma şehid Muhammed Mursi’nin ismini verdim. Bir de Ahmet Yasin adlı bir buçuk yaşında bir oğlum var. Allah hepimizin evlatlarına muttakilerden olmayı nasip eylesin. Şehid cenazelerine gittiğimiz gibi şehidliği de istemek lazım. Şehidlerin ismini koymak güzel bir şey. Allah her an şahitlikle, imanla yaşatsın. Ölürken de “şahit” olmak. Mesela yazmak, çizmek de şahitliktir. Olayları anında servis etmek. Allah neden zamana yemin ediyor. Zamanında tepki koymayı telkindir bu...

Aile Meclisi ne zaman faaliyetlerine başladı. Hangi sahalarda faal?
1984’ten beri adalet, insan hakları, muhacirlerle ilgili çalışmalarımız var. 1 buçuk yıldır da aile sorunlarıyla ilgili faaliyetteyiz. Dünya Çocuk Hakları Derneği, Türkistan Birliği, Özbekler Birliği Derneği var; muhacirlere sahip çıkmak bakımından. İyilik ve İnsan Hakları Derneği’miz var. Adalet Platformu kuruluşumuz da genellikle askerlerin yargıya taşıdıkları davaları takip ediyor. Mesela 12 Eylül, 28 Şubat davaları. Her iki darbenin yargıya taşınmasını sağlayanlardanız. 27 Nisan e-Muhtırası’nın da dava olması için uğraşıyoruz. Filistin davasıyla ilgili üç dernekten birinin kurucuyum, diğerlerinde aktifim. 

Aile içi davaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Aileye dair sorunlar genellikle velayet meselesinde çıkıyor, inandığımız kitaba göre babada olur. Babaya verilmiyorsa da ortak velayet yoluyla çocuklarını görebilir; cinnetler, cinayetler önlenebilir. İstanbul Sözleşmesi’nden önce 121 olan cinayet vakası, geçtiğimiz yıl 400’e yaklaştı.

Bu cinayetleri İstanbul Sözleşmesi’ne mi bağlıyorsunuz?
Bu sözleşme aileyi yıkıyor. 14. Maddeye göre, “tüm eğitim kurumlarında cinsel tercihin temel hak olduğu”nun işlenmesi isteniyor. Bu insanlığı tehdittir. Biz, aile hakları, adalet platformu, dünya çocuk hakları alanında başladığımız çalışmalarımızı Türkiye Aile Meclisi adı altında yapıyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nin iptali için 18 bin imza topladık. Bu çalışmalarımızı da toplamda 3 bin dernek, STK, parti, platform destekliyor. Bunun içinde medya da var. Türkiye’de yaklaşık 35 yerde teşkilatlandık. Bu el birliğiyle yapılacak bir çalışma. Çünkü karşımızdakiler aileye karşı küresel bir savaş açmış. Bu operasyonun adı da “Eşcinselleştirme Operasyonu”dur. Bununla ilgili Aile Meclisi bir kitap bastı. Bu operasyonun görünürdeki adı “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği”dir. Ben size zehri verirken buna zehir demiyorum. Balın, çorbanın içine katarak veriyorum. Bu noktada sadece “kızıl” değil, “yeşil feministler”i de bu sözleşmeyi savunurken görüyoruz. Ya biz anlatamamışız veya onlar görememiş. Abdülhamid Han bazı hususlarda yabancı elçilere danışarak onların dediğinin tersini yapıyordu. Cinsiyet Eşitliği’ni “insan hakkı” olarak görenler kimler? Kaos-GL bir terör örgütüdür mesela...

Yayınladığınız 14 maddelik bildiride, “Kadın hakları ileri sürülüyor; ancak kadına zulüm var.” diyorsunuz. Biraz açar mısınız?
Bu sözleşme 18 yaş altını tamamen kadın olarak kabul ediyor. Bu da pedofiliye yol açıyor. Hollanda’da bu zihniyette çevrenin partisi var. “Kadına Şiddete Hayır” diye bir şey olamaz zaten. Şiddetin ayrımcılığı olur mu? Biz Müslüman olarak şiddeti ailenin tüm mensupları için konuşmalıyız. Babaya şiddete de karşıyız, hayvana, bitkiye de. Kadına şiddete karşı olununca erkeğe şiddeti müsbet karşılamış gibi olunuyor. Bu mânâ çıkmaz ancak böyle algılanıyor. Feminist liderlerden biri diyor ki; “Erkekleri mağdur etmek yetmez, bunu ifşa etmemiz lazım.”. Bugün ailede “reis” yok. Baba bir rol modeldir ailede. Ama 6284 sayılı kanun ile sadece geçen yıl 358 bin baba evden uzaklaştırıldı. Çocuğunu da göstermeyince şiddet doğuyor. Velayeti eşlerden hangisi istismar ediyorsa birinden alınıp diğerine verilmeli.

Bir de süresiz nafaka meselesi var, sizin görüşünüz nedir?
İcra-iflas kanunun acilen değişmesi lazım. Nafaka ömür boyu olmamalı. 1988 öncesine dönülmeli. Semra Özal’ın Papatya Vakfı’nın eseridir ömür boyu nafaka sorunu. Herkes dini inanışına, mezhebine göre evlenebilmeli. Şahsen bunu savunuyorum. Hatta bu cümleyi aynen Tayyip Bey’e söyledim. İslâm 3 ay nafakadan bahsediyor. Tayyip Bey “Az değil mi?” şeklinde sordu. Hadi bunu çocuk nedeniyle 1-2 yıla çıkarabilirsiniz; ama bu ömür boyu olur mu? Mesela Avcılar temsilcimiz Anayasa hukukçusu Prof. Dr. Latif Tarpak, bir hafta evli kalmış; 30 yıldır nafaka ödüyor. 88’den bugüne kadar. Olacak şey mi? Adam şimdi kanser oldu. Kadın bir işe giriyor mesela. Resmi muamele yaptırmıyor. Sigorta yaptırmıyor. Yaparsa nafaka kesilir malum. Bir de evlenince resmi nikah yapmıyor. Yine istismara giriyor. Adam o zaman ister istemez tepki koyuyor. “Mal paylaşımı” düzenlemesinde adaletsizlik var. Kadınlar lehine “Pozitif ayırımcılık”a karşı dava açılamayacağı Anayasa’da koyuldu. Yani “eşitlik” kaldırıldı.

İstanbul Sözleşmesi evlilik kurumunu nasıl değerlendiriyor?
Bir defa “aile” diye bir kavram yok. “Partner” kavramı kullanılıyor orijinal metinde. Sözleşmenin çevirisi tepkileri önlemek için “aile” diye geçmiş ama orada kullanılan kelime “ortak ev arkadaşlığı”   anlamına gelen “domestic”tir. 4. maddede geçiyor. Mesela eşlerden biri zina halinde yakalarsa şiddete hiçbir şekilde başvuramaz, suç kapsamına girer. İslâm rejiminde dört şahit gözetilir ve cezasını devlet verir malûm. Bu sözleşmenin ilgili maddesinde örf ve adetlerin “kökünü kazıma” diyor.

Bu kadar açık mı?
12/1. Madde... Çünkü her türlü cinsel tercih “insan hakkı” olarak değerlendiriliyor. Erkek erkekle, kadın kadınla evlenebiliyor. Bu durumda çocuk olmayacağına göre ortada aile kalmaz ki. 29 Kasım 2014’te Anayasa Mahkemesi’ne bir feminist başvuruyor. “Üreme şartı olmaksızın” şeklinde Anayasa Mahkemesi kadının lehine karar veriyor. Buna “van minüt” denilmesi lazımdır. Sözleşmenin 9. Maddesi LGBT-İ gibi hareketlere itibar tanıyor.

İstanbul Sözleşmesi nasıl kabul edildi?
11 Mayıs 2011’de Türkiye imzalıyor. 24 Kasım’da ise 4 parti onaylıyor. Avrupa’daki toplantıda AK Partili Selma Aliye Kavak, bu sözleşmenin muhtevasına itiraz edip imzalamayınca, Kavak’a karşı linç başlatıldı. O zamanki adıyla Aileden Sorumlu Devlet Bakanı idi. Şimdi Aile Bakanı olarak geçiyor. Bu hanımefendi linç edilince sahip çıkılmadı. Ardından Fatma Şahin göreve getirildi. Şahin, Aile Bakanı olarak Rixos Otel’de Sözleşme taraftarı feminist kuruluşlarla bir toplantıya katıldı. Süpürge, Pembe Hayat, Mor Çatı gibi feminist dernekler orada. Bakan Şahin, bunun bir anayasal güvence olduğunu belirtti. Sıkı durun; 2014’te genel bir rapor yayımlandı. Raporda diyor ki, “kadın için ev, aile tehlikelidir.” BM, 25 Haziran’da yayımladığı raporda yine “tehdit” olarak ifade etti. Mesela Rusya, aile içine polisi, yargıyı sokmadan çalışma yapıyor. Bizdeki boyutlarda bir dejenere durum yok. Hatta Rusya’nın yanında Peru, Macaristan, Bulgaristan, Ermenistan İstanbul Sözleşmesi’ni reddetti. Biz İslâm ülkesiyiz. Başımızdaki insan bir İmam-Hatipli ve Müslüman. Buna karşı çıkılması, “van minüt” denilmesi lazım. AK Partili Şeref Malkoç, “bu yasalar aileyi yıkmak için çıkmış haberimiz yok” demişti. 2019’da Avrupa Yatırım-Kalkınma Bankası, (EBRD) Türkiye’ye 12 milyar dolar para ayırdı. Bu yıl, 1 milyar dolarlık miktarı Koç grubu bakanlık denetiminde aldı. Bunun dışında projeye destekte Vodafone, Fenerbahçe gibi isimler de öne çıkıyor. Şahin, Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Komisyonu kurup tüm belediyelere bunu tavsiye kararı aldı. İmamoğlu gelir gelmez ilk yaptığı iş de bu hususta toplantı yapmak oldu.

İBB’nin 50 yıllık “camili” logosu kaldırılıp başka bir logo koyuldu...
Zaten Beylikdüzü Belediyesi’nde iken de öyleydi. “Onursuzluk Haftası Yürüyüşü” ile yaklaşık 30 belediye, cinsi sapıklığı meşrulaştıran bu projeyi “LGBT-İ” adı altında destekledi.

Bildirinizde, herhangi biri hakkında cinsi sapık anlamına gelecek kelime kullanmaya yasak koyulduğuna dikkat çekiyorsunuz.
12/5. Madde bu yasağı koyma hakkını tanıyor, “ötekileştirme” olarak değerlendiriliyor. 16. Madde bu hususta “tedbirler” alınması gerektiğini hatırlatıyor. Televizyonlar bu hususta 90 dakika yayın yapmak zorunda. STK’lara da sahip çıkma talimatı verilmiş. Hükümet de AB’den fon geldiği için tepkisiz. Bursa Valiliği bu proje ile gelenlere 50-200 bin arası teşvik veriyor. Erzurum, Erzincan. Mahsun Kırmızıgül’ün filmine bakın mesela... Eşcinsel kimlik öne çıkarılıyor. 

Bu sözleşmenin tam adı nedir?
“Aile içi şiddet ve kadına karşı şiddeti önleme yasası” olarak Avrupa Konseyi’nin düzenlediği bir metin. Kısaca İstanbul Sözleşmesi diyoruz. Sadece bu sözleşme değil, SEDAV diye bir anlaşma var. BM çatısı altında imzalandı. 1979’da yasalaşıyor, 81’de imzalanmaya başlıyor. 85’te de biz imzaladık. Sosyolog Lütfi Bergen, Türkiye’de “devrimler”in bunun için yapıldığını söyler. SEDAV, İstanbul Sözleşmesi’nin temelidir. Fitnenin başı SEDAV... 193 ülke imzalamış. Cinsel tercihleri, yani sapkınlığı “insan hakkı” olarak görüyor. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 8. ve 12. Maddeleri de böyle değerlendiriyor. Biz 40 ayrı başlık altında çalışıyoruz; onu da hatırlatayım. Mesela Emine Bulut cinayeti. İçki yüzünden öldürüldü. İçki yasaklanmıyor.
Kumar, faiz, fuhuş. Bunlar da aileyi yıkıyor. Fuhuş serbest, genç yaşta evlilik yasak.

Anadolu’nun özellikle batı kıyılarına hakim CHP’li belediyelerin LGBT-İ ve diğer feminist hareketleri desteklemesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
En başta Çanakkale Belediyesi destekledi. İyi oldu.

Neden?
Milletin uyanmasına vesile oldu. Şehitler yatağı bir şehirde nasıl destekleniyor; bu sorgulandı. Hükümetin yanlışlarını güzel ifade etmek lazım. Bizim derdimiz üzüm yemek. Bakınız; Feride Acar’ın başkanlığında sözleşme lehine kurulmuş GRAVİO adlı bir denetim teşkilatı var. Şu anki başkanı bir AK Partili olan Aşkın Asan adlı bir hanımefendi. 23. Dönem AK Parti milletvekiliydi. Yarının annelerini yetiştirecek olan Tenzile Erdoğan Kız İmam Hatip Lisesi’nin müdiresi. Mesela “3 çocuk” isteniyor. Normalde İstanbul Sözleşmesi’ne göre bu kadına karşı şiddettir. Bu çelişki değil mi? 102/2. Kanuna göre genç yaşta evlendiği için hapse atılmış mağdur insanlarımız var. Bu insanın sicili bozulduğundan toplumda nasıl barınacak, kolay iş bulabilecek mi? Küresel güçler dünya nüfusunun 8 milyardan 500 bine inmesini istiyor. ABD’de eşcinselliği “hastalık” olmaktan çıkardılar. Nevzat Tarhan, Sefa Saygılı gibi akademik isimler “hastalık” dediği için Türkiye Tabipler Birliği dava açtı.

Çocuklara “sen kızsın” veya “sen erkeksin” demenin de baskı olduğu ileri sürülüyor...
İşte bu... İzlanda, İrlanda, Norveç, Danimarka, Hollanda gibi ülkelerde “cinsiyet eşitliği” uygulanmış. Ailesiz, cinsiyetsiz, ebeveynsiz toplum projesi. Finlandiya’da yüzde 70’e varmış. Biz İstanbul Sözleşmesi’ni toptan karalamıyoruz. İyi, faydalı yönde teklifleri de var. Ama mesela 18 yaş altı “0” kabul ediliyor. Kadının beyanı esas ve “ben kendim evlendim, baba rızası da var” diyor. Ama çocuk gelin diyorlar. Bu algıyı yıkmak için genç-akran evliliği diyoruz. Siz sorumluk verirseniz, rüşdüne ermesi mümkün. Önceden bu sınır 13’müş 14 olmuş. AB baskısına bakmamalıyız. İstatistikler evlilik yaşının 28.5 olduğunu gösteriyor. O zamana kadar biyolojik ihtiyacını nasıl giderecek bellidir; risktir. Oysa Avrupa’da teşvik var daha erken yaşta evlilikte.

Neler yapılmalı... Çözüm?
Kemalizm’in tüm eğitim sisteminden kökünün kazınması lazım. Ahlâksızlığın müsebbibi Kemalizm’dir. Kemalizm’in kurucusunun ahlâk anlayışını biliyoruz. Meclis tutanaklarında var. Ailede dede ile torunun, nesiller arası irtibatın kesilmesi, bir toplumun bir gecede cahil bırakılmasının müsebbibi de Kemalizm’dir. Tarihi 1 Kasım 1928’dir. Yıkıldığımız yerden başlamamız, bireyi yeniden inşa etmemiz lazım. Sonra aileyi ve mahalleyi. Mahalle kültürü kalmadı. Aynı binadaki insanlar bile komşuluktan kopmuş. Evlerde, ellerde telefon. Anneliği teşvik etmeliyiz. Evlilik teşvik edilmeli. Aile sigorta kapsamına alınmalı. Ayrıca bu İstanbul Sözleşmesi’nin MEB tarafından müfredatlardan kaldırılmasını memnuniyetle karşıladık. Ancak Cumhurbaşkanlığı sitesinde duyurulan “2019 yılı yatırım programı”na alınması kınanacak bir durumdur. İnşallah döner. Mesela Kadın-Erken Fırsat Eşitliği Komisyonu-KEFEK feminist lobisi gibi çalışıyor. Başta Hülya Nergiz olmak üzere.

Teşekkür ederiz...
Ben teşekkür ederim. Yayın hayatınızda başarılar diliyorum. Adalet, iyilik ve aile konularında yaptığınız yayınlarınızın da tesirli olmasını Allah’tan diliyorum.


Baran Dergisi 662. Sayı