Tüm dünyada Müslümanlar zulüm görüyor. Son olarak Mısır ve Bangladeş’te arka arkaya idam kararları alındı. Müslümanlar bu durumdan nasıl kurtulacak?
Müslümanların dünyadaki akıbetinin ne olacağı hakkında pek bir şey söyleyemiyoruz;ama ne olması gerektiği ile ilgili belki bir şeyler söyleyebiliriz. Bu zulümler ve uygulamalar Müslümanların ümmet bütünlüğünü kaybetmiş olmalarından kaynaklanıyor.Ümmet olma bilincine yeniden kavuşmaları, bir ve bütün olmaları gerekiyor. Bu zulüm rejimlerinden ve diğer baskılardan kurtulabilmek için Müslümanlar bir güç birliği ve dayanışma oluşturmalı. Bu çerçevede bir takım ihtilafları da geri plana atmak gerekiyor. İttifaka ve dayanışmaya büyük ehemmiyet vermeliyiz; fakat maalesef Müslümanlar arasında çizilen sınırlar, güç birliği oluşmasının önünde engel teşkil ediyor. Bu sınırlardan siyasî olarak kurtulmak kolay değil; elbette ki şimdilik... Ancak en azından İslâmî duyarlılığı prensip alarak bu sınırları zihnimizde kaldırmalıyız. Dayanışma konusunda yapılan çalışmalara katkıda bulunmalıyız. Bunun da ümmetin birliğine giden yolda katkı sağlayacağını düşünüyorum.
Güç birliği hangi merkez fikir etrafında toplanacak?
Şu an için merkezin oluşması konusunda “şurası” yahut “burası” diyebilmek biraz zor. Müslümanlar arasındaki sıkıntılardan bir tanesi de bu. Sadece dışarıdan yapılan baskılar bizim önümüzde set olmuyor, kendi içimizde “merkez biziz” diyen insanların birbiriyle olan kavgalarıyla da uğraşıyoruz. Merkez olma liyakatine ermiş olanı da bir diğer merkez olarak zaten kabul etmiyor. Aynı çatı altında toplanamadığımız sürece sürekli de bu tür olaylar meydana gelecektir. Böyle bir şeyi yapmak için mevzuyu sıfırdan ele almak gerekiyor. İslâm’dan tamamen sapmış olanları dışarıda bırakmak koşuluyla yeniden bir koordinasyon sağlanabilir.
Müslümanların baskı ve zulümlerden kaynaklanan ezilmiş psikolojisi de şu anki durumun nedenleri arasında gösterilebilir mi?
Bu yanlış tutumu ve duruşu uzun süredir dillendiriyor ve eleştiriyoruz. Bilhassa Amerika’yı yeryüzünün tabusu olarak görmekten kaynaklanan bir sıkıntı var. Amerika ve Batı engelini aşamayız korkusu lüzumsuz bir korkudur. Tarihe baktığımız zaman Peygamberlerin dönemlerinde bu korkunun tamamen yok edildiğini görmekteyiz. Hz. İbrahim Aleyhisselam’ın hayatından, Peygamber Efendimiz’in hayatında verdiği mücadelelere kadar buna benzer birçok misali Kur’an’dan anımsamamız lazım. Hz.Musa Aleyhisselam’ın Firavun’un önüne çıkıp da Allah’ın kendine emrettiği mesajı iletmesi de bunlardan birisi. Bunların tümü bizim için örnektir... Hak davayı savunan insanların batıl karşısında çaresizlik içinde olması düşünülemez. Bu çerçevede yeni bir anlayış oluşturmalıyız. Eğer Müslümanlar yeni bir anlayış ile kendilerine güven oluşursa ve birlik olarak hareket etmeyi öğrenirlerse, Amerika’nın, İsrail’in, İngiltere’nin ve diğer Batı devletlerinin aslında ne kadar zayıf olduğu ortaya çıkacaktır.
İslâm coğrafyasında son dönemlerde bir sosyal dönüşüm yaşanıyor. Eskiden Müslümanlar her şeye daha ılımlı yaklaşıyorken bugün daha yüksek sesle bağırıp itiraz edebiliyorlar. Bu sosyal dönüşümün neticesi nereye varır?
Evet, dönüşüm yaşandığı aşikâr; ancak bu dönüşüm de bölgeden bölgeye çok fark ediyor. Bazı bölgelerde Müslümanlar biraz önlerinin açık olduklarını gördüklerinde cesaretleniyor ve karşı koyabiliyor; fakat bazı bölgelerde tehditler ve sindirme politikaları Müslümanları korkutuyor. İşte bu korkunun oluşmaması adına da bir dayanışmaya ihtiyaç duyuluyor.
-Suriye’de yaşanan güncel mevzular ile ilgili düşünceleriniz nedir? “Tel Abyad’ın PYD’nin eline geçmesi, o bölgedeki kantonların birleşmesi ve şimdi gözlerini Halep civarına dikmeleri. Geçen hafta da kapağımıza taşıdık, biz orada Amerikan Mandası bir Kürdistan tasavvuru var diye düşünüyoruz. Beş yıldır iç savaşın devam ettiği Suriye’de bir Kürt devletinin kurulması gündemde. IŞİD’in baskısı ve koalisyon uçaklarının bombardımanı ile göçe zorlanan Arap ve Türkmenlerin yerine Kürtler yerleştiriliyor. PYD’nin kontrolündeki kantonlar birleştiriliyor. Burada bir Kürt devletinin kurulması ne anlama gelir?
Şahsen bu konuyu bir seneye yakın bir süre önce dile getirmiştim. Bu süreci değerlendirmeye, her şeyden önce IŞİD’in önünün açılmasından başlamak lazım. IŞİD kontrol altına aldığı bölgeleri kendi gücü ile mi yoksa önünün açılması sayesinde mi kontrol altına aldı. İlk olarak bunu sorgulamak gerekiyor. Bu sürecin başından itibaren bir komplo olduğunu ve IŞİD’in kendi başarısı olmadığını düşünüyorum, buna yazılarımda da dikkat çekmiştim. Kendi içerisindeki ihtilaflardan dolayı dağılma sürecine giren IŞİD’in, Suriye’nin içlerine doğru girmeleri ile birlikte yeniden bir cazibe merkezi konumuna geldi ve militanlarının sayısı arttı. Mademki bu kadar güçlüydün, ilerledin ve çok geniş bir alanda hâkimiyet kurdun; o hâkimiyet kurduğun sahaları savun şimdi. Hayır savunmuyorlar. Kurşun bile sıkmadan hâkimiyet kurdukları bölgeleri terkedip gidiyorlar. Bu durum aklımıza şu soruyu getiriyor: “IŞİD emanetçi miydi?” Bugün Amerika uzaktan kumandalı ve kavmiyetçilik esasına dayalı, İsrail’in o bölgedeki fonksiyonunu icrâ edebilecek bir devlet oluşumu içerisindeler. Kavmiyetçilik bugün Müslümanların bu şekilde dağınık olmasının en mühim sebeplerinden birisidir ve hâlâ Batı aynı kartı kullanmaya devam ediyor. Türkiye açısından da ehemmiyetli bir nokta, Kürt meselesini birtakım siyasi hesaplar için kullanmak isteyecekler.
Diğer bir önemli husus ise sürekli karşı karşıya oldukları gibi bir algı ile karşımıza çıkan İran ve ABD’nin burada politikalarının ve çıkarlarının birebir örtüştüğünü görüyoruz. Aynı plan doğrultusunda birlikte çalışıyorlar.
Kürt devleti kurulabilir mi, Türkiye’nin buna ne gibi bir tepkisi olur?
Türkiye buna kesinlikle razı olmayacaktır; fakat “önleyecek gücü var mıdır?” sorusunu da ister istemez soruyoruz. Bilhassa seçim döneminde Türkiye’nin bir hayli yıpratıldığını gördük. Son günlerde de Batı yanlısı yayın organları tarafından Türkiye’de bir koalisyon kurulması yönünde kamuoyu oluşturuluyor. Türkiye, Suriye’de yaşanan bu gelişmeler etrafında ciddi bir sınav daha verecek.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Tüm İslâm âleminin mübarek Ramazan’ını tebrik ediyorum. Teşekkür ediyorum.
Biz de teşekkür ederiz, hayırlı Ramazanlar…
Baran Dergisi 441. Sayı