YPG ile ENKS arasında Suriye’de birtakım görüşmeler yapılıyor. Bir başka “Kürt Devleti” plânı mı yürütülüyor? Bu husustaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz?

ENKS bir Barzani yapılanması. Aslında 2011’e kadar Suriye bölgesindeki hakim teşkilat ENKS idi. 2011 devrim sürecinde de PKK’nın ilk saldırdığı yapı ENKS oldu. Bölgede yedi-sekiz civarında teşkilat, dernek, parti seviyesinde ENKS’ye bağlı kurum-kuruluş söz konusuydu. PKK ilk darbeyi ENKS’ye vurdu. Bu yapıda başarılı olmuş birçok kişi öldürüldü. Parti başkanı da dahil olmak üzere oradaki yapılanmayı şekillendiren on kadar isim öldürüldü. Takip eden süreçte parti yeraltına indi, kabuğuna çekildi veya sindirildi. Parti kadrosunun yüzde 80 oranında mensubu da yurtdışına çıktı. Bunların büyük bölümü Türkiye’de, Urfa’da bulunuyor. 9 senede çok şey değişti.

ENKS meselesine ilk olarak bundan 3-4 yıl önce Fransa el atmıştı. PKK-ENKS arasında “orta yol” bulmak için. ENKS’de sadece Barzani etkili değil. Yapı biraz daha muhafazakâr karakterde, din düşmanı değil. Veya bütün varlığını Türkiye düşmanlığı üzerine bina etmeyen insanlar. Bunlar Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu-SMDK içerisinde de ciddi anlamda yer aldılar. Bu insanların tarlalarına, arazilerine, mallarına, mülklerine de PKK tarafından el konulmuştu. BAE ve Suudi Arabistan’ın bölgedeki etkinliği sonucu Araplar arasındaki aşiretleri Bahreyn ve Suud rejimi toparlayacaktı. PKK sadece ENKS değil, benim bildiğim kadarıyla 14 tane parti kapattı. Bu kapatılan partiler arasında şeriatı savunan saf İslâmî kimlikli olanlar da vardı. Buradaki parti ve aşiretler arası irtibatın bir yanında da Fransa vardı. Pentagon’un Brett Mc Gurk döneminde öne çıkan “Sivil-Asker Koordinasyonu” adı altında bir birimi vardı. Bunlar başarısız oldular. Daha sonra bu işin içine Mısır’ı da sokarak, adına “Kahire Ekseni” dedikleri PKK’yı da içine alan alternatif yapı kurmaya çalıştılar. Çünkü Rusya-İran-Türkiye, Astana ve Cenevre süreçlerinde işin rengini değiştirdi. Batı için de Mısır-ABD-Fransa aktif oldu, derken İngiltere ve son olarak Almanya dahil oldu. DEAŞ karşıtı görünümlü bir gövde gösterisine girişildi. Türkiye’den de Birgün gazetesinden Fehim Taştekin, Erk Acarer’in katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi. Bu cephenin ENKS içerisinde bulunan birçok kişinin kendi taraflarına geçmesi için ayartmaya çalıştıkları görüldü. Ali Tohum ENKS’nin önde gelenlerinden biri. Süreci hızlandırırken ENKS’ye de ciddi vaatlerde bulundular. ENKS’yi tamamen kurumsal yapı olarak merkezini Türkiye’den, İstanbul’dan SMDK içinde bulunan bir Kürt partisi olarak Kahire’ye taşımaya giriştiler. Kahire’de hem maddî hem siyasî olmak üzere birçok himaye sözü verdiler. Ayne’l Arab’ta, Haseke’de istedikleri şubeleri yeniden açma, 2011 öncesine dönme garantisi verildi. Bu da “Kürdistan” vaadinin parçası… Bu bölgede KYB ve KDP de var. Biraz arka plâna indiğimiz zaman ilk işin orada başladığını biliyoruz. “Mazlum Kobani” dedikleri kişi bu yapılar arasında gidip geldi. Aynı zamanda bir KDP’li olan Irak Dışişleri Bakanı da bu işin içerisine girdi. Böylece sözde “Kürt Devleti” kapısını açmış oldular. Şu anki duruma bakıldığında bir mesafe aldıkları söylenebilir. SMDK’nın da zayıflaması bunda etkili oldu. Rus etkisiyle beraber özelikle 2016’dan sonra SMDK da, Geçici Hükümet de, ÖSO da pasif kaldı. Taraflara farklı roller biçildi. Etkisiz kişilere rol verildi. Bu yapılar bölgedeki belirleyici özelliğini yitirdi. Karşı taraf da ABD desteğiyle güç bularak birtakım vaatlerle harekete geçti. ABD bu işe en son girdi. ABD’nin diplomasisi kaba sabadır. Oldu-bittiye getirmeye çalıştılar. Belli ki orada “jandarmalık” yapmaya devam edecekler. 2003 süreci yeniden yaşanıyor gibi. Bölgeye uçak giremiyor. Orada adı konmamış bir yasak bölge var. “36. Paralel” örneğinden hareketle benzetme yapabiliriz. ABD hâlâ orada ve bir tür “özerk”, “federatif” yapı peşinde. Esed çok sıkıştı. Gideceği belli. Bu yazı çıkarması imkânsız görünüyor. Kimisi istediğini aldı, kimisi Suriye’yi yaktı. Kimisi 49 yıllığına liman aldı. ABD geldi petrol kuyusuna oturdu. Bu yapı içerisinde SMDK-PKK ilişkisi, tıpkı 2003’te Paul Bremer’in başını çektiği “Yeni Irak Anayasası” sürecine benzer, parçalı Suriye haritasının tesisi amaçlanıyor.

Bu noktada Türkiye geriden takip eden veya süreci ıskalayan pozisyonda olduğu için bu gerçekleşti. Onlar bundan da fırsat buldu. Bu süreçte hatalar yapıldı. Bizim yaptığımız hataları başkası yapmıyor. Sınırımızda ve yanımızda olan birçok müttefikimizi kaybettik, süreci farklı şekillere dönüştürebileceğimiz imkânları kullanamadık. Biz kullanamayınca emperyalistler bir şekilde girdiler. Bu süreçte Arap rejimlerinden Suudi Arabistan, BAE ve en son Mısır’ın da dahliyle bu aşamaya gelindi. Sadece Batı emperyalizmi değil, bölgesel aktörler de işin içine girdi. Esed rejimi içerisinden de bu işe destek veren var. Rusya da destekliyor. Putin’in özel temsilcisi Avrupalılardan daha faal oldu. Haseke’de, Kamışlı’da tarafları defalarca bir araya getirdi. O da çok geldi gitti. Elimizdeki pozisyonları, kozları kaptıran ülke olduk. Türkiye bir şey vaadetmiyor.

Türkiye’nin emperyalistler gibi bir yerlere çökme niyeti yok. Milletimizin hissiyatı Müslümanların birlik olması… Bizim fikrimiz de İttihad-ı İslâm’ın kurulması… Mevcut Kemalist gömlekle-rejimle ne vaad edilebilir? Tamam, Libya’da operasyon, Katar’a, Sudan’a asker sevkiyatı var. Peki bu hangi fikre nisbetle yapılacak?

Ben sahada olan biri olarak, öyle çok köklü biçimde yapısal meselelerden de bahsetmiyorum. Hangi devlet, hangi ideolojik çizgide olursa olsun şu vasatta CHP de olsaydı pragmatist davranırdı. Biz şu an onu dahi tam anlamıyla yapamıyoruz. 2016’dan beri bir Rusçuluk oynanıyor. Dağıstan mesela? Tamamen dinî, kültürel, tarihî, soy bağlarıyla ortak geçmişimiz var. Birkaç tane camii tadilatından başka kimse bir şey yapmış değil. Putin Dağıstan’ın şu an tamamını işgal etmiş. “Doğu Türkistan’da zulüm var” diyen insanlar hakkında “CIA ajanı” diye yazılar yazılıyor basında. Ve bu yazıları yazanların Erdoğan’a akıl verdiği iddia ediliyor.

Tamam, ENKS güney sınırımız açısından önemli bir yapı, hatta hayatî bir ehemmiyeti var. Burada bir şey yapmazken Doğu Türkistan gibi meseleler de yok sayılıyor. Dünyanın en büyük zulmünü görmezden geliyorsun. Hükümete yakın bir tek gazete Doğu Türkistan’daki zulmü görmüyor. Orada işkence, cinayet, ırza tecavüz var. Bu adamlar Müslümanım diyor. Perinçek, Doğu Türkistan’da Çin’in “Kültürel Devrimi”ni Tek Parti döneminin Halk Evleri’ne, Köy Enstitüleri’ne benzeterek pervasızca savunuyor. Çin’de tarihin en büyük asimilasyonu, en büyük alçaklığı işleniyorken bir tane muhafazakâr medya kuruluşu, basın-yayın organı konuşamıyor. Bu kadar belirsizliğin, omurgasızlığın içinde kimler olabilir? Irkçılık yapmak şeytanlıktır. Ama Dağıstan’da adımız yok, sanımız yok. Esasında bir kadro problemi de var. Bakanından bürokratına ideallere sahip insanlarla donatılmış bir devlet yok karşımızda... Hatta tek kutsalı bazı şahıslar olan insanlar bakan koltuklarında oturuyor.

Son olarak şunu sorayım; IŞİD’in tekrar etkin konuma geldiği Batı basınında yazılıp çiziliyor. Bunun aslı astarı var mıdır?

IŞİD, kullanışlı bir yapı olarak el altında tutuluyor. Bitirilebilecek olmasına rağmen bitirilmediğini biliyoruz. IŞİD’in yeniden etkinleşmesi söz konusu değil; fakat yarın kullanabilecekleri noktada kullanmaya çalışacaklardır.

Teşekkür ederim.

Ben teşekkür ediyorum.

Baran Dergisi 700.Sayı