Bu ülkede herkes seküler, laik, Allahsız, ahlâksız ve imânsız bir hayatı arzuluyor değil. En iyi hamlelerini on yıl önce üç beş ağacın arkasına sığınarak yaptılar.

Belirli bir konfor alanına kendisini çekmiş, belirli bir konfor alanında yetişmiş yahut kendi isteği dışında bu konfor alanında yetiştirilmiş olan (içinden geldiği sosyal ortam ve aile sebebiyle) bir kısım kimselerden tehditkâr bir üslupla bazı fikirler öne sürülüyor. Buna önayak olanlar da geçmişte tuttukları subaşlarını tekrardan elde edebilmek için hususen çok genç bir yaş grubundan oluşan kimseleri kışkırtarak bu fikirlerin yayılmasına ve köpürtülmesine çalışıyorlar.

2000’li yıllara kadar siyaset sokağın tam içinde ve herkesin üstünde bir kimlik gibi taşıdığı, kendi kamplarını oluşturmuş olarak mahalle mahalle semt semt fikirlerin ve kimliklerin çarpıştığı bir vakıaydı. Bunu ister legal ister illegal olarak hemen her gün belli çatışma noktalarında görmek mümkündü. Herkes kendi sınırlarını çizmişti. Uzlaşılacak ve uzlaşılamayacak noktalar çoğu zaman net ve belirgindi.

Müesses nizâm bu ülkede her zaman bir meşruiyet kaygısı taşıdı. Zira rejim her zaman kendi halkının inanç ve âdetleri rağmına işler yaparak bir dönüşümü gerçekleştirmeye çalıştı. Bunda kısmen de olsa başarılı oldu. “On yılda on beş milyon insan” yaratılamadı belki, fakat içinde bulunduğumuz şu günler itibariyle bunun bir ölçüde gerçekleştiği söylenebilir. 

2000’li yıllardan sonra çok şey değişti. Nefret kutuplarında oynama oldu. Ve de bu yıldan sonra yetişen nesilde, elde edilmesi kolay olmayan bir kafa karışıklığı ortaya çıktı. Dijital çağın ve sosyal medyanın hızlı gelişimi toplumlar üzerinde de müthiş bir yozlaşmaya sebebiyet verdi. Kendi dedelerine yapılanları unutmayan bir nesilden, muarızlarını ve kendilerini hakir görenleri taklid etmeye çalışan bir nesil ortaya çıktı. 

Belli bir kesim tarafından sürekli hesaplaşma ve intikam çağrılarının yapıldığı bir zaman dilimini yaşıyoruz. Oysaki, asıl hesaplaşma; mevcut rejimle bu milletin henüz halledilememiş bir dâvâsı var ve bu dâvâ hakkında nihai karar henüz verilmemiştir. Ancak kendi rahat koltuklarından olanlar ve rejimin kendileri için sağladığı konfor alanlarını tekrar ele geçirmek isteyenler sürekli sokak çağrıları, yargılama ve hesap sorma naraları atıyorlar. Problem de tam olarak burada başlamaktadır. Zira halk henüz kendi dâvâsının neticesini alamamıştır ve tekrardan bir hesaba çekilme tehdidine maruz kalmaktadır. Bir hesap sorma hakkı varsa öncelikli hak Müslüman Anadolu halkınındır. 

Mevcud hükümete mensub olanlar ne kadar farkındalar bilinmez, ama kendilerine gösterilen teveccühün ileri sürdükleri parti programlarından ziyade halkın onlar hakkında vehmettikleri fikir ve inanıştan ileri gelmektedir. Ve de tam olarak kendilerine muhalif olanların karşı oldukları da tam olarak budur ve bunun adının da Anadolu insanının inanç ve yaşayışından başka bir şey olmadığı malumdur. 

Hepimiz yaşayarak gördük. Daha üzerinden bir yıl bile geçmemiş bir vakıa: Kendini ana muhalefet olarak gören bir partinin başı şunu ileri sürmüştü; her ilde gösteriler düzenlenecek ve sokaklar hareketlendirilecekti. Fakat bu, daha ilk teşebbüsten sonra hemen unutulan ve şu ân belki kimsenin hatırlamadığı bir fikir ve hamle olarak kaldı. Niçin?

Sokağın realitesi farklıdır. Gençlik, kanı kaynayan ve öfkesi bir saman öbeği gibi hızla tutuşturulabilecek kıvamda bir kitledir. Fakat aynı zamanda kendisine inanılacak ve ölesiye peşinden gidilecek bir dava verilmezse aynen bir saman alevi gibi de hızla tutuşup sönecek bir şeydir. 

Laik seküler kesimin kafalarının almadığı şey, hedonist bir hayat tarzı dayatılmış bir halk kitlesinin iştihasını doyurabilecek hiçbir şeyin olmadığıdır. Vaad ettikleri hayat tarzı içinde kendi aleyhlerine hızla dönecek bir kitleyi beslemeye ve azdırmaya çalışmaktadırlar. Kışkırtmaya çalıştıkları ve hemen yakın geçmişten bihaber bu kitleyi kullanmaya çalışanların kafaları buna ne kadar basıyor bilinmez, fakat hemen söylemeli ki, kendilerine hedef seçtikleri bu kitlenin pohpohlanarak yetiştirilmiş, sabahları önüne kahvaltısından bir şey eksik gelse hemen mızmızlanacak ve ne yapacağını bilemeden apışıp kalacak unsurlardan da mürekkep olduğunu unutmamaları gerekir. Bunları günlük hayatın içerisinde, yolda, okulda, otobüste hepimiz görüyoruz: Kıçlarına sandalye yapışık doğmuş gibi iki dakika ayakta duramayan ve oturduğu yere de doğru düzgün oturamayan, konuşmaları özenti ve telaffuzları berbat, hayatlarındaki bütün gâyeleri kendi kafa konforları için her şeyi feda edebilecek tipler: Benim arzularım gerçekleşsin de bindiğim gemi yansın, umurumda değil!  Bu konforlu hayatı isterken kendilerine örnek olarak gösterdikleri adres; Batı’nın sanayi gelişimini tamamlamış ve belli bir refah seviyesine erişmiş memleketleri. Ne o memleketlerin tarihinden haberdarlar ne de o refah seviyesi elde edilene kadar o memleket ahalisinin çektiklerine vakıflar. Kâmil mânada bir sanayimiz ve yeraltı kaynağı olarak müthiş bir zenginliğimiz olmadığı hâlde bu merhaleleri acısız ve tasasız geçerek, hiçbir çaba göstermeden kendilerine o refahın sunulmasını bekliyorlar. Liberalizm ve Kapitalizm beşiği memleketlere özenirlerken bu fikirlerin bir başkasını, bir diğerini, bir grubu, halkı, milleti ezmek üzere kurulduğundan da haberdar değiller. Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler sözü kan damlayan bir slogandır ve bırakınız yağmalasınlar, bırakınız ezsinler şeklinde tezahür etmiştir.

Elbette bahsettiğimiz vaziyet bütün bir Anadolu gençliğine hâvi bir durum değil. Kendi rejimlerinin seküler bir hayata mahkûm ettiği gençliği ajitasyona maruz bırakarak arkalarından sürüklemeye çalışırlarken akıllarından çıkmaması gereken de budur. Bu ülkede herkes seküler, laik, Allahsız, ahlâksız ve imânsız bir hayatı arzuluyor değil. En iyi hamlelerini on yıl önce üç beş ağacın arkasına sığınarak yaptılar ve o zaman da görüldü ki, kendilerine bir gâye verilmeyen bu kitle bir altın kâse değil her artığın içine doldurulduğu bir çöp tenekesidir ve henüz karşılığı da verilmemiştir.

Belki içlerinde günlük herhangi bir olayın haksızlığına karşı feda edecek binlercesi vardır. Ama asıl Hak ve Hakikatin davasını güdecek ve peşinden gidecek fikirleri, enerjileri ve güçleri olmadığını da bilmeleri gerekir.

Bu saatten sonra Anadolu halkının ve onun temsilciliğine namzet olanların, vatanın asıl sahipleri olarak “inceldiği yerden kopsun” tavrıyla ithal malı fikirlerle sistemleştirilmiş rejim karşısında, hayatın her alanına kolluk kuvveti marifetiyle sokulmuş, halkın iman ve anlayışına ters olan bütün fikirleri defetmeye çalışması gerekir. Biz bunun farkındayız. Buna mecbur olduğumuzun anlaşılamadığı her ân, geçmiş tecrübelerin daha acı bir şekilde yeniden vuku bulmasından başka bir yola çıkmayacaktır.

Aylık Baran Dergisi 14. Sayı, Nisan 2023.