Üstad Necip Fazıl ve Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun doğumları ve perde ardına geçişlerinin sene-i devriyesi vesilesiyle, 17 Mayıs 2025 Cumartesi günü kabirleri başında “Üç Remz Şahsiyetimizi Yâd Ediyoruz” etkinliği düzenlendi.
Kaşgârî Camii’nde kılınan ikindi namazının ardından, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu’nun kabirleri başında Kur’ân-ı Kerîm tilavetiyle anma programı gerçekleşti.
Necip Fazıl’ın vefatının 42, Salih Mirzabeyoğlu'nun ise 7. yılı dolayısıyla düzenlenen “Üç Remz Şahsiyetimizi Yâd Ediyoruz” etkinliğine başta Aylık Baran Dergisi yayın kurulu üyeleri, Büyük Doğu Akıncıları Derneği ve Prof.Dr. Bedri Gencer olmak üzere birçok gönüldaş ve Üstad'ı sevenler katıldı.
Üstad Necip Fazıl ve Kumandan Salih Mirzabeyoğlu mezarları başında yâd edildikten sonra Büyük Doğu Akıncıları Derneği'ne geçildi. İkramların ardından yapılan söyleşilerde ilk oturum başladı.
Seyyidlik ve Siyâdet
Abdurrahman Hacımelek'in konuşmasıyla başlayan programda Hacımelek, seyyidlik ve siyâdet kavramlarını derinlemesine ele aldı. Hacımelek, seyyidliğin nesep meselesi olmadığını, aslolanın hikmet ve hakikat yolunda ilerlemek olduğunu belirtti. Seyyidliğin, sadece soy veya unvanla değil, insanın ruhî mertebesiyle ölçüldüğünü ifade etti.
Hacımelek, siyâdetin ise gerçek bir liderlik ve rehberlik hali olduğunu, insanın hem kendi nefsine hem de topluma karşı sorumluluğunu bilmesiyle ortaya çıktığını söyledi. Bu kavramların, çağımızda manevi rehberlik ve hikmetin temel taşları olduğunu vurguladı.
Necip Fazıl’ın Büyük Doğu fikriyatına atıf yapan Hacımelek'in, onun tasavvufi inceliği ve İslâmî hikmetiyle bugünün gençlerine yol gösterdiğini dile getirdi. Seyyidlik ve siyâdetin manasını kavrayanların, hem kendilerini hem de toplumu olgunlaştıracak bir yola gireceğini anlattı.
Hacımelek'in konuşması, manevi liderlik ve hakikatin özüne dair önemli mesajlar taşıdı.
Necip Fazıl ve Mahmut Efendi Hazretleri'nin mücadelesi
İlk oturumda Prof. Dr. Bedri Gencer de Necip Fazıl Kısakürek ve Mahmud Efendi Hazretleri'nin hayatları ve mücadelelerini ele aldı. Gencer, konuşmasında her iki ismin de özellikle tasavvuf ve Nakşibendilik geleneği içindeki yerlerine dikkat çekti.
Prof. Dr. Gencer, Necip Fazıl'ın ve Mahmud Efendi'nin asıl eserlerinin yazdıkları kitaplardan ziyade, hayatları ve İslâmî mücadeleleri olduğunu vurguladı. Özellikle Nakşibendilik tarikatının, şeriatın ve İslam'ın devletten ve medeniyetten çekilmeye başladığı dönemlerde öne çıktığı, bu süreçte Mevlana Halid-i Bağdadi ve Şeyh Şamil gibi isimlerin önemli rol oynadığı belirtildi.
Necip Fazıl'ın, Abdülhakim Arvasi Hazretleri'nin halifesi olduğu ve küfür düzenine karşı İslâmî bir tepki ve şuur oluşturma misyonunu üstlendiğini ifade eden Gencer, Mahmud Efendi Hazretleri'nin ise Ali Haydar Efendi tarafından "sünnetleri ihya etme" vazifesiyle görevlendirildiğini, bu iki misyonun aslında birbirini tamamladığını kaydetti.
Gencer, gerçek aydınlığın parlak fikirler üretmekten öte, bu fikirlerin insanların hayatlarına dokunması ve iradelerini harekete geçirmesiyle ölçülebileceğini belirtti. Mahmud Efendi Hazretleri'nin "Sünnete yapışacaksınız, başka tavsiyem yok" sözleriyle doğrudan hayatı dönüştürmeyi hedeflediği, Kemalizm'e karşı en büyük devrimi bir cami imamı olarak gerçekleştirdiğini vurguladı.
Son olarak, Necip Fazıl'ın "Allah'ın düşmanlarına düşmanlığım var, ona güveniyorum" sözlerine atıfta bulunan Prof. Dr. Bedri Gencer, her iki ismin de İslâmî değerleri yaşatma ve yayma konusundaki kararlılıklarının altını çizdi.
İlk oturum Prof. Dr. Bedri Gencer'in konuşmasının ardından sona erdi. Akşam namazı kılındıktan sonra 2. oturum başladı.
Üstad ve Kumandan'ın misyonu
Büyük Doğu Akıncıları Derneği Başkanı Mehmet Ali Bayram'ın konuşması ile başlayan 2. oturumda Necip Fazıl Kısakürek ve Salih Mirzabeyoğlu'nun misyonlarını ve mücadelelerini vurguladı.
Bayram, Osmanlı'dan sonraki çöküş devresinde, devlet mefkuresinin yıkılmasıyla Müslümanlar için başlayan zeval çığırının tersine döndürülerek yeniden İslam'ın hakimiyetinin tesisi noktasında Üstad ve Kumandan'ın aynı misyonun sahipleri olarak farklı zamanlarda farklı görünümlerle ortaya çıktığını belirtti. Efendi Hazretleri'nin dinin ve itikadın koruyucusu, Üstad'ın ise İslam'ın nasıl hayata tatbik edileceğini gösteren birer şahsiyet olduğunu ifade etti.
Konuşmasında Kumandan Salih Mirzabeyoğlu'nun, Müslümanları bir taraf haline getirdiğini, Gölge dergisiyle Menemen vakası gibi korkuları yıktığını ve Ayasofya ile başörtüsü direnişinin bayraktarlığını yaptığını vurgulayan Bayram, Mirzabeyoğlu'nun nezaketi, zarafeti ve asaletiyle gerçek insan soyunun temsilcisi olduğunu, tahliyesinden sonra dahi içerideki arkadaşlarını unutmayan vefalı bir şahsiyet olduğunu söyledi. Mehmet Ali Bayram, "Allah rahmet eylesin, bize insan olarak yaşamanın nasılını gösterdi, dava adamı olmanın şerefini bizzat şahsında gösterdi" diyerek Salih Mirzabeyoğlu'nu dualarla yâd etti.
Üstad ve Kumandan'ın mirâsı
Mehmet Ali Bayram'ın ardından kürsüye çıkan Özden Yılmaz, Üstad Necip Fazıl Kısakürek ve Salih Mirzabeyoğlu'nun bıraktıkları mirası anlattı. Yılmaz, Büyük Doğu'yu Türk tarihinde zorlu bir dönemde hayati bir entelektüel ve manevi "istinat duvarı" ve "şemsiye" olarak konumlandırdı. Salih Mirzabeyoğlu, Üstad'ın "eser verici eseri" ve Büyük Doğu'nun temel fikirlerini anlayan ve yayan kilit entelektüel mirasçısı olarak tanımlandı.
Mirzabeyoğlu'nun "İdeolocya Örgüsü"nü yeniden yayımlaması ve kendi temel eseri "Kültür Davamız"ın İBDA hareketi için merkezi önemi vurgulandı. Yılmaz ayrıca Mirzabeyoğlu'nun "Büyük Muzdaripler"den biri olduğunu ve eserlerinin yeterince anlanmadığını dile getirdi.
Yâd etmek kuru kuru anmakla değil fikir ve ruh dünyalarına nüfuz etmekle olur
Son olarak Kökler Derneği başkanı Saadettin Ustaosmanoğlu'nun konuşmasıyla biten programda "yad etmek" kavramının hikmet perspektifinden manasını ve Üstad Necip Fazıl, Kumandan Salih Mirzabeyoğlu ile Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretleri gibi büyüklerin hususiyetlerini ele aldı. Ustaosmanoğlu, bu büyük şahsiyetleri anlamanın, onların fikir ve ruh dünyalarına nüfuz etmekle mümkün olacağını, kuru bir anmanın yeterli olmayacağını vurguladı.
Vaktin evvelinde vaktin hakikatine muttali olmanın önemine değinen Ustaosmanoğlu, Sahabe-i Kiram'ın Miraç hadisesinden önce Miraç sırlarından bahsetmesini örnek gösterdi. Gerçek ve hayal arasındaki farkın, hakikat ehli nazarında ortadan kalktığını belirten Ustaosmanoğlu, Fatih Sultan Mehmet'in entelektüel yönünün hem gerçeklere hem de hayal gücüne dayandığını aktardı. Üç Işık sırrının temel esprisi olarak "bütün işleri bir gayeye bağlayıp her şeyde has ve hususi bir anlayış sahibi olmak" ilkesi vurgulandı. Ustaosmanoğlu konuşmasında ayrıca, çağımızda savaşların metafizik olduğu ve bu savaşları ancak Seyyid Abdülhakim Arvasi gibi şahsiyetlerin yürütebileceği ifade edildi.
Ustaosmanoğlu'nun konuşmasının hitamıyla sona eren program dualarla noktalandı.