Üstad'ı iyi tanımak. Üstad'ı iyi tanıtmak, “Üstad iyi şair” demek değildir. “İyi yazar” demek hiç değildir. Üstad'ın yaşadığını yaşatmak, anlatmak gerek.

Üstün İnanç Ağabey’le Aylık Baran Dergisi’ne bir röportaj yapmayı epeyden beri düşünüyorduk. Rahatsızlığından dolayı bir türlü mümkün olamamıştı. Nihâyet, biraz olsun sağlığına kavuştuğunu haber alınca Kâzım Albay ile Fatih’teki evine gittik. Kendisiyle zevkle okuyacağınızı umduğumuz bir söyleşi gerçekleştirdik. Sağlık sebeplerinden dolayı epey zorlansa da sorularımıza zevkle, şevkle cevaplar verdi. Kendisine müteşekkiriz.

Büyük Doğu'yla tanışmanız?

Orta okuldayken, İstanbul'un ortamını anlatıyorum. Bunu açıklamak zor. O zamanlar, İmam Hatipler yeni kurulmuştu ve aleyhlerine müthiş kampanyalar başladı. Öyle bir ortam vardı. Biz de bu nefret kampanyasının içindeydik. Ve nefret ediyorduk İmam Hatiplilerden, hafızlardan, Kur’an kurslarından... Bu ortamda, Necip Fazıl ismi, “kumarbaz” diye biliniyordu. Herkes kumarbaz diyordu. Benim bir farkım, -kulakları çınlasın, hâlâ arkadaşım olan eski Milletvekili Vehbi Sınmaz var. Vehbi de Büyük Doğucuydu, aynı zamanda da, koyu bir Müslümandı. Ben bu ortamda İmam Hatiplilerle arkadaşlık kurdum. Vehbi çok uyanık bir çocuktu. Bana İsmail Özen diye, çok bilgili, bir arkadaşını getirdi. İsmail tok sesli, çok sert bir çocuktu. Dinlemez karşısındaki. Hakaret ederse hakaret eder. “Ne diyorsun, Necip Fazıl kumarbaz mı?” dedik. “Yalan!”, “Yalan mı? Ben yalan söyler miyim?”, “Söylersin.” Böyle tartıştık. Kalktı, ben de kalktım. Ayrıldık. Sonra Ayhan Songar ile konuştuk. “Kumarbazsa kumarbaz, sana ne?” dedi. Ben de “O Müslüman, yapmaz bu işi.” dedim. “Sana ne! Adamın Müslümanlığını sorgulamak sana mı düştü?” diyerek baya güzel konuşarak tesir altına aldı beni. İşte Allah nasip ediyor öyle insanları. Ondan sonra, İsmail beni Üstad’ın Gülhane Parkı'nda verdiği bir konferansa götürdü. Hapisten yeni çıkmış ve konferans veriyor.

Siz gazeteci, yazar, romancı, senarist ve aktörsünüz. Ancak kendinizi, Büyük Doğucu olarak tanımlıyorsunuz. Türkiye'de biyografisine, Büyük Doğucu yazdıran tek kişisiniz. Biyografinizde, bizzat resmi biyografinizde, kitaplarınızda “Büyük Doğucu” diye yazıyor.

Benim için şereftir.

Neden Büyük Doğu’nun altını çiziyorsunuz, kimliğinizi ve kişiliğinizi orada bulduğunuzu söylüyorsunuz? Size ne kazandırdı Büyük Doğu? Büyük Doğu olmasaydı haliniz ne olurdu?

Şimdi burada, düşünce kamaşması meydana geliyor. Büyük Doğu olmasaydı, biz yine aile işleri içerisinde gençliğimizi sürdürüp gidecektik. Peki, bize ne kazandırdı? Bize, imanımızı kazandırdı. Bize, dünya ve ahiret mutluluğunu, saadetini kazandırdı.

Necip Fazıl'ın, konferansına gittiğinizi söylediniz. Önce, konferansıyla mı tanıştınız?

Üstad’ı 30 yaşlarımda ilk defa Gülhane Parkı’nda verdiği konferansıyla tanıdım. Bahar ve Çiçek Bayramı etkinliği içerisinde Üstad’ın da “Yolumuz, Hâlimiz, Çaremiz” isimli konferansı vardı, üç saat sürdü. Bu sırada, arkadaşlarımızı da götürüyorduk tanıştırmaya. Dünya görüşümün tamamen zıt olduğu ve benden 10 yaş büyük bir akrabam vardı. O ateistti ben ise Müslüman. Çünkü insanlar, genç yaşlarında kız tavlamanın şiirlerle kolay olacağına inanıyor veya ben, o enayiliği gösterip inanıyordum. Bu kişi şair. Sanat dergisinde çalışıyor. İşte bu arkadaşımı da götürdüm konferansa. Dedi ki bana, “Şiir dünyasının iki önemli kutbu vardır. Birisi Nazım Hikmet, birisi Necip Fazıl.” Öyle de realist tarafı vardı arkadaşımın. O zaman ilgimi çekti Necip Fazıl. Daha sonra, Necip Fazıl davet etti bizi. Göztepe’deki evine gittik o adamla. Necip Fazıl ile cedelleşti. Necip Fazıl darma duman etti arkadaşımı. Ve ben bitti her şey dedim içimden. Sonra bizi kapıya kadar uğurladı. Üstad çok zarifti ama bize sert tarafını gösterdi. Evinden çıkarken, “Sizinle burada meşgul olamadık” dedi. Ondan sonra da, “Sizi daha bırakmam. Kapıdan kovsanız, pencereden girerim, pencereden kovsanız, kapıdan girerim” dedim. Üstad güldü ve dedi ki, “O zaman size bir hususi kapıyla, hususi bir pencere yaptırmamız lazım.” Cevabı görüyor musunuz? Bu tanışma faslı üzerine, eve kapandım ve eserleri okumaya başladım.

Sizin, Kemal Tahir, Tarık Buğra, Metin Erkan, Ayşe Şasa, Halit Refik, Atıf Yılmaz, Yücel Çakmaklı ile de dostluğunuz oldu. Bunları hülâsa ederseniz?

Üstad bir şey söyler, bunu talimat olarak alırız. Üstad bir konferansında, Karl Marx'tan bahsediyor. Karl Marx ile kendilerini karıştırdıklarını söylüyor ve “Bunlar bilmiyorlar Müslümanlığı. Müslümanlığı öğretin.” diye talimat veriyor. Ben yemeden, içmeden kesilip doğruca Yeşilçam'a gittim. Orada genç biriyle (Erdoğan Tokatlı) tanıştım. Ondan sonra Ayşe Şasa’yı tanıdım. Allah rahmet eylesin. Ayşe çok değerli bir insandı. Kimi saydıysanız o sıralarda tanıştığım insanlardı. Mesela Kemal Tahir, kitap gibi bir adam. Bu insanlar solcuydu. Ben ise sağcıydım. Büyük Doğu’nun çocuğuydum. Yani Üstad, “bu davayı anlatmak lâzım!” dediği için bunu talimat olarak addettim ve sinema dünyasına komünistlerin arasına girdim. Sinema, İslâm'ın telkin dili için İslam'ı yaymaya da çok uygun bir sanat.

İslamî mânâda yapılan sinemaları nasıl görüyorsunuz?

Yücel Çakmaklı’nın dışında hepsi laubaliydi.

Yeni isimleri takip ediyor musunuz? Mesela Semih Kaplanoğlu.

Evet tanıyorum. Kaplanoğlu’nun dikkat çekici çalışmaları var.

Romanlarınız da film oldu. Bunlardan biraz bahseder misiniz?

Mesela “Yalnız Değilsiniz”, başörtüsü zulmünü anlatıyor. Çünkü o dönemde gerçekten büyük bir dram vardı. Başını örten bayanlar, talebeler sınıfta bırakılıyordu, hatta amfilere bile alınmıyorlardı. Bunları yaşadık. İlk gazetecilik çaylaklığıyla atıldım bu meselelere. Yaşlı biri bana, “Çok hoşuna gidiyorsa kendin yap da görelim.” dedi.

Müslüman sanat camiasını nasıl görüyorsunuz?

Müslüman sanat camiası ölmez ama günün şartları içerisinde ayak uydurabilir mi, uyduramaz mı? Bunlar ayrı mesele. Fakat Necip Fazıl'ın sanat görüşü de işlenmesi gerekiyor.

Necip Fazıl’ın talebesi Salih Mirzabayoğlu da Üstad’la aynı çizgiden 16 sene hapis yattı. Mirzabeyoğlu hususunda neler söylemek istersiniz?

Uzun süre içeride yatmış. Bundan dolayı üzüntüm var. Eserlerini vermiştiniz daha önce. Bakmıştım eserlerine; güzel, derinlikli fikirleri var. Üstad’ı kavramış. Üstad’ı pratik Üstad ve fikir babası Üstad olarak ikiye bölebiliriz. O zaman olursa fikir babası Üstad’la pratik Üstad’ı karıştırmamak lazım. İkisini birleştirmek zaman ister, kadro ister.

Büyük Doğucular niye kadro olamadı? Büyük Doğu Cemiyeti niye yürümedi?

Büyük Doğucuların beyni Üstad. Üstad hapse girmişti. Ortam da müsait değildi. Büyük Doğu Cemiyeti de parasızlıktan yürümedi. Bir de o dönemin hükümeti nefes aldırmadı, göz açtırmadı.

Üstad size gazetede, “Haydi namaza!” demişti. Bu hadiseyi anlatır mısınız?

1960 İhtilal döneminde darbe sonraları ve biz Üstad’la çok dikkat çekiyorduk. Üstad ile 6 ay kadar beraber kaldığımız bir dönemde, her sabah namaza kaldırırdı. “Abdestini al, namazını kıl” derdi. Sonra kendisi de kılar ve biraz istirahat ederdi. Onunla bir sürü beraberliğimiz oldu, şimdi Üstad’ı kıskanan ve Üstadlığa soyunanlar gibi ihanet mi edeyim, puşt muyum ben?

Mısıroğlu, Üstad’ın Müslümanlığına laf söylüyor. Ne dersiniz?

Defolsun, kendi Müslümanlığına baksın.

Rahmetli babanızla, Fehmi amcayla birlikte, Üstad’ı dinlemeye gittiğiniz bir konferans hatıranız var! Onu anlatabilir misiniz?

Şimdi evde oturuyorum, bekarlık sultanlık diye. Üstadın Beyazıt’ta, Kara Ağaç İş Hanı’nda vereceği konferansına hazırlanıyorum. Orası da ilk defa Üstadın şiirlerini neşreden bir yerdir. Orada Aydınlar Kulübü vardı.

Aydınlar Kulübü ismini de Üstad koymuştur.

Orada konferans dinliyoruz. Hazırlanırken babam geldi ve hazırlanırkenki telaşımı görünce “Oğlum hayır olsun, nedir bu telaşın?” dedi. “Konferans var babacığım.” dedim. Kimin konferansı deyince “Necip Fazıl’ın” dedim. Babacığım da gelmek istedi konferansa. Konferanstan önce babamla tanıştırdım Üstad’ı. Salonda o zamanlar bir avuç insan vardı. Babam biraz dolanırken salon dolmaya başladı. Konferans biterken, alkıştan yer yerinden oynadı. Babam elini öpeceğim diyerek yerinden fırladı. Bir şey demedim, diyemem zaten. Üstad’ın yanına geldi ve “Efendim elinizi öpeceğim.” dedi. Üstad da “Aman Fehmi Bey!” dedi. Babam inatçı adamdır. Kafkas’tır. Üstad müsaade etmedi, ancak bana seslenip, “Üstün! Elimi öp!” diye emretti. Hemen koşup elini öptüm. Bunun üzerine Üstad babama dönerek, “Fehmi Bey teşekkür ederim, elimi öptünüz!” dedi ve böylece gönlünü aldı.

Bir de Üstad size “Megali İdea” diyormuş.

O dönemler Üstadla firariyiz. O günlerde Kıbrıs davası patlaktı. “Megali İdea” derdi bana. İsmime izafetle “Üstün İnanç” demek istiyordu.

Üstad son dönemlerinde ölümle tehdit edilmişti. Salih Mirzabeyoğlu, Yalçın Turgut ve Akıncı Güç kadrosu korumalığını yapıyordu. O dönemleri hatırlıyor musunuz? Üstad’a Sultan’üs Şuara ödülü verilmişti.

Ben de o ödül törenindeydim. Çile şiirini okumuştum.

Büyük Doğu dâvâsını sürdürmek, yürütmek için neler yapmamız lazım?

Üstad'ı iyi tanımak. Üstad'ı iyi tanıtmak, “Üstad iyi şair” demek değildir. “İyi yazar” demek hiç değildir. Üstad'ın yaşadığını yaşatmak, anlatmak gerek.

İşte bugün onun izinden ve Salih Mirzabeyoğlu’nun izinden giden gençlerden bazıları, “Büyük Doğu Akıncıları Derneği”nin kurdular. Şimdi bu gençler, yaşayacak ve anlatacak. Mirzabeyoğlu’nun yetiştirdiği gençlik, şimdi harıl harıl Üstad’ı okuyor. Mirzabeyoğlu’nun 70 cilde varan eseri var. Bu eserlerde, Üstad’ın nasıl anlaşılması gerektiği anlatılıyor. Aralarında mühendis, avukat, yazar vs. mesleklerde insanlar var, bu davayı sürdürmeye çalışıyorlar.

Ben de bunu söylemek istiyorum. Bu ancak bu şekilde olur. Büyük Doğu davası, Allah Resulü’nün yolunun mücâdelesini veren bir dâvâ olduğuna göre, bu gençlerin omuzunda yürüyecek. Üstad Necip Fazıl, “Çok var ki, bu hınç bende fikirdir, fikirse hınç! / Genç adam, al silâhı; iman tılsımlı kılınç!” diyor ya.

Üstad benim kaderimde bir nasiptir. Yoksa Allah korusun yoldan çıkardık. Gavur gibi olurduk.

Şiir okudunuz orada değil mi? Bunu da Türk Edebiyatı Dergisi özel sayı yapmıştı.

Bana şunu söyledi Üstad. “Evladım çok güzel okudun. Eline diline sağlık.”

En büyük sükseyi o yapmış: Çile. (Burada Üstün Ağabey Çile şiirinden bir bölümü, bu ihtiyar haline rağmen bir genç heyecanıyla okuyor.)

Ağzınıza sağlık. Röportaj için teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Aylık Baran Dergisi 21. Sayı Kasım 2023