Türkiye’de adalet adı altında yapılan düzenlemeler, kelimenin gerçek mânâsıyla bir çıkmaza dönüştü. Yeni açıklanan 10. Yargı Paketi’yle birlikte cezaların alt sınırları artırılıyor, mükerrer suçlar için daha uzun süreli hapis öngörülüyor, ancak aynı zamanda “iyi hal” ile müebbet yiyenlerin, beş on yıl sonra salıverileceği bir sistem de yürürlükte kalıyor. Ne yaman çelişkidir ki bir yandan cezalar artırılırken, diğer yandan bu cezaların uygulanma süresi kısaltılarak etkisizleştiriliyor.

Suçlu artık şu hesabı yapabiliyor: “Öldürsem de çıkarım, tecavüz etsem de tahliye edilirim.”

Yeni düzenlemeye göre bir suçun karşılığı hapis cezasıysa, artık en az 5 gün cezaevinde kalınacak. Ağırlaştırılmış müebbet hapis alan biri 39 yıl, müebbet hapis alan biri 33 yıl, süreli hapis cezası alan biri ise dörtte üçünü “iyi hâl” ile cezaevinde geçirirse salıverilecek. Peki bu indirimlerle birlikte hukuk sistemi neyi hedefliyor: Adaleti mi, yoksa kalabalık dosyaları kapatmayı mı?

Kasten yaralama suçunda bile cezanın 6 yıldan az olamayacağı belirtiliyor; ne var ki uygulamada bu cezalar ne kadar etkin, ne kadar caydırıcı? Kanunların satır aralarında adeta suçlu için af var.

Bu bozuk düzenin temelinde ise seküler bir zihniyet yatıyor. Batı’dan alınmış, yamanmış, eklektik hukuk kurallarıyla ne insan ıslah edilir, ne toplum terbiye edilir. Oysa Allah’ın emri olan "kısas" prensibi, hem adaleti sağlar hem caydırıcılığı temin eder.

Batılı normlarla yapılan hukuk, adaletin değil, bürokrasinin muhafızıdır. Batı’nın “insan hakları” söylemleriyle yapılan yargı düzeni, suçluyu koruyor. Suçluyu teşvik ediyor. Böylesi bir hukuki sistemde ise cinayet işleyen, tecavüz eden, gasp eden; hepsi bir gün “iyi hal” gösterdiği için özgürlüğüne kavuşacak.

Cezaevleri dolup taşıyor

Cezaevleri dolup taşıyor. Çünkü sistem suçluyu değil, sadece suçu hedef alıyor. Oysa bir ceza sistemi, sadece cezalandırmakla kalmamalı. Ayrıca ıslah etmeli, yeniden topluma kazandırmalı. Peki mevcut düzende bu var mı? Mahkûm cezaevinde nasıl yaşıyor? Oradan çıktıktan sonra onu bekleyen ne?

Hiçbir meslek edindirilmeden, hiçbir manevi rehabilitasyon görmeden, sadece duvarlar arasında çürüyen insanlar, dışarı çıktıklarında ne yapacak? Yeniden suça bulaşmaları mukadder değil midir? Eğer bir sistem, insanı ne dünyada ne de ahirette kurtaracak bir istikamet çizemiyorsa; o sistem, zulüm sistemi değil midir?

Bugünkü manzara açık

Bugünkü manzara açık: Cinayetlerin önüne geçilemiyor, cinsel suçlar azalmıyor, çocuk istismarları sürüyor, hırsızlıklar yaygınlaşıyor. Ve hâlâ çözüm olarak “cezaları biraz daha artıralım” deniliyor. Hayır! Suçun kökü cezada değil, İslâm adaletindedir. Suçun çözümü Batı’nın kanunlarında değil, İslâm nizamındadır. Bu nizam uygulanmadıkça ne sokaklar emniyete kavuşur, ne cezaevleri boşalır.

ABD vatandaşlarına acil çağrı: Venezula'yı derhal terk edin!
ABD vatandaşlarına acil çağrı: Venezula'yı derhal terk edin!
İçeriği Görüntüle

Yasaların adil olabilmesi için önce kaynağının meşru olması gerekiyor. Parça parça ithal edilmiş, kopyala-yapıştır kanunlarla bu milletin yaraları sarılamaz. Gerçek çözüm; İslâmî adalet sisteminin tüm yönleriyle hâkim kılınması, “kısas” ve “ıslah” prensiplerinin esas alınmasıdır.

Millet ne öldürülmek istiyor, ne de canilerle aynı toplumda yaşamak... Ya Allah’ın hükmünü kabul edeceğiz ya da bu maskaralığı hukuk sanmaya devam edeceğiz.

Baran Dergisi