Önceki gün birdenbire garip bir haber duyuldu: Yunan başbakanı Miçotakis "Türkiye Lozan Antlaşması'nın yüzyıllarca geçerli olacağını anlamalı"…"Küçük Asya" etkinliğinin açılışında yaptığı konuşmada Miçotakis, Türkiye'ye Lozan Antlaşması'nın revize edilmeyeceğini belirterek "Yunanistan diplomasisi ve ittifaklarıyla, aynı zamanda silahlı kuvvetlerinin caydırıcı mızrağıyla Lozan'a uyulmasını garanti ediyor ve garanti edecek" dedi.

Tam, habere bak hizaya gel denecek bir durum. Bir asırdır Batıcı Kemalist kesimin Türkiye’nin tapusu diye höykürdüğü Lozan’a Yunan sahip çıkıyor, hem de silahlı kuvvetlerinin caydırıcı mızrağıyla Türkiye’yi Lozan’a zorla uyduracağını söyleyerek. Bizim anlı şanlı kahraman Kemalist kesimden gık yok. Herhalde bu sözlerin ifşa ettiği hakikatin fark edilmiş olmasından utanmış olduklarından susuyorlar, yahut şimdi biz ne halt edeceğiz diye kara kara düşünüyorlar. Eminim bazıları da Miçotakis’e sövüyorlardır asırlık yalanı yüzlerine vurduğu için. Meğerse Kemalistlerin güya bağımsızlık diye davulunu çaldıkları Lozan, Yunan’ın bağımsızlığının garantisiymiş iyi mi?

Üstad Necip Fazıl “Ayasofya açılacak hem de öylesine açılacak ki, kaybedilen bütün manalar, zincire vurulmuş kan revan içinde masumlar gibi, ağlaya ağlaya, üstünü başını yırta yırta onun açılan kapılarından dışarıya vuracak.” sözünün bir tecellisi halinde Lozan Antlaşması’nın hakiki manası açığa çıkmış oldu, hem de amansız düşmanımız Yunan’ın ağzından.

Bilindiği gibi Yunan’a karşı verdiğimiz Kurtuluş Savaşı sonrasında Lozan Antlaşması imzalanmıştı. Çizmeyi aşan Yunan’a İngiliz desteğinin kesilmesi ve emperyalistlerin kendi aralarındaki rekabet sayesinde kazanılan savaşın sonunda koca imparatorluğun tarihe gömülüp mazlum Anadolu’da zahiren bağımsızlık elde ettiğimiz bu antlaşma bizlere sanki bütün dünyayı yenmişiz de Anadolu’yu fethetmişiz gibi anlatılmıştı bugüne kadar. İlk meclisten bugüne sürekli tartışılan bu antlaşmaya baktığımızda gerçekten de yenilmiş taraf olarak bütün şartlara razı olduğumuz anlaşılıyordu. Savaşı kaybedip “denize döktük” edebiyatıyla Kemalistlerin aşağıladığı Yunan’ın elinden Ege kıyılarımızda adeta taş atsak düşecek mesafedeki adaları bile alamadık. Birinci Dünya Savaşında yenilen müttefikimiz Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 1918’de hem hanedanı hem de toprak bütünlüğüyle beraber çökertilmesinin benzeri Osmanlı İmparatorluğu’na yapıldı. Ortadan kaldırılan imparatorluğun yerine Batı kuyrukçusu bir rejimin varlığına izin verildi. Olan biten bundan ibaret olduğu halde Batıcı Kemalistler bir asır boyunca “düşmanı kovduk” teranesiyle kafamızı ütüledi durdu. Bu zafer edebiyatını yaparlarken, karada Alman ordusunu yenmeyi başarmış denizde ise dünyanın en büyük gücüne sahip İngilizler, işgal ettikleri İstanbul’u nasıl oldu da tek kurşun atmadan bize bırakıp gittiler hiç söylemediler. Musul’u kurtaracak gücümüz olmadığı için İngilizlerden alamadık diyen bu kafalar, hiçbir deniz gücümüz olmadığı halde dünyanın en güçlü donanmasının elinden İstanbul’u alabildiğimizi iddia ederlerken utanmadılar.

Bunlar çıkıp dese ki, “elimizden gelen buydu, yapacak bir şey yoktu”, en azından “öyle mi olurdu, böyle mi olurdu” diye tartışılabilecek olan bu mesele tam bir yalan rüzgarı olarak esti durdu, ama artık bu yalanın ömrü dolmuş olmalı ki itiraf ve ifşalar işi bitirdi. Bu noktada esaslı Kemalistlerin yayın organı olan Aydınlık’a atıf yapmak istiyorum: 25 Temmuz 2022 tarihinde “Kurtuluş Savaşı’nı bitiren, 'Mavi Vatan' savaşımızı bitiremeyen Lozan” başlığıyla yayınlanan bir yazıda Boğazlar’ı ve Ege adalarını tam manasıyla elde edecek deniz gücümüz olmadığı şu şekilde ifade edilmiş: “…savaşı Türk Boğazları’na, Marmara Denizi’ne ve Adalar Denizi’ne taşıyabilecek tek bir savaş gemisi bile bulunmayan TBMM Hükûmeti’nin deniz çıkarlarımızı korumak adına Lozan’da, eli bomboştu.”[1] Bu itiraf neleri açıklamaya yeter ve ne yıkıcı soruları beraberinde getirir! Mağlup ve ezik Yunan’dan adaları alamıyoruz ama dünyanın en güçlü donanmasının elinden İstanbul’u alıyoruz. Yedi düveli böyle yendik biz. Artık Lozan sınırları içinde hapsolarak yaşamamızın imkânsızlığını görmüş olan devletin nihayet bu çemberi yarmak için harekete geçtiğini anlamamızı da sağlayan bu satırlar her ne kadar bizi sevindirse de bir asırdır nasıl bir tiyatronun oynandığını da gösteriyor.

Osmanlı’nın tasfiyesi sayesinde o sıralar hâkim olduğu topraklarda hükümran devlet durumunda olan Yunanistan, eski Osmanlı toprağı olan o bölgelerin Osmanlı torunlarınca geri alınmasından endişe ediyor. Koca imparatorluğun tasfiyesinden sonra Osmanlı’nın sözünün geçtiği topraklarda kurulmuş olan Bulgaristan’dan Arnavutluk’tan tutun, Mısır, Suriye, Irak, Arabistan vs. gibi ülkeler dâhil hepsinin kuruluş senedi, yani garantisi, yani tapusu olan Lozan, bizim Kemalistlerin iddia ettiği gibi Türkiye’nin değil bizden koparılan topraklarda kurulu uyduruk devletlerin tapusudur. Yunan da bunun farkında olduğu için diyor ki, “ey Türk, Lozan’da sana çizilen sınırdan dışarı taşmaya kalkma, yoksa seni döverim”. Yenilen ve ağır şartlara razı olan bir devlet yerine galip gelen ve antlaşmayla kazandığı hakları yedirmemeye çalışan bir tavır. Yani bu bizim Kemalist mütegallibelerin “denize döktük” dediği Yunan’dan bahsediyoruz. İçerde de Müslüman halka karşı “Lozan’ı tartışmaya kalkanı döveriz” havasındaki bilumum Batıcı Kemalist tayfa şimdi denize döken mi yoksa dökülen taraf mı oluyor? Aslında kuyrukçuluğunu yaptıkları Batı adına Müslüman Anadolu insanının tepesinde gardiyanlığa alışmış olan Kemalistlerin Osmanlı düşmanlığı ortak paydasında nasıl Yunan’la yan yana olduğu ifşa oluyor. Hadise bu kadar nettir.

Yunan’ın sanki muzaffer tarafmış gibi Türkiye’ye karşı “Lozan’ın içinde kal, yoksa seni döverim” tavrı sayesinde ortaya çıkan traji-komik durumun bir de Kemalizm masalıyla hesaplaşmadan emperyalizmle mücadele edileceğini sananları, yani en başta devlet bürokrasisini açık düşüren yönü var. Armut diyemeyip “mut, mut” demekle ısrar etseler de takke düştü kel göründü. Maskeli baloya devam etmekte güttükleri bir maslahat varsa bilemem ama bizim yerimize armuta armut demiş olan Miçoya teşekkür etseler iyi olur.

Miço sayesinde çuvallamış olan Türk kılıklı Yunan hayranı, Yunan dostu, Batı kuyrukçusu ve de o tarz bilumum boş teneke de yeterince madara olmuşken hala vicdanları sızlamıyorsa koşarak yahut yüzerek Yunan’ın kollarına atsın kendilerini.