Bu kongre, Yahudiliğin milletler ve medeniyetler üzerindeki yıkıcı karakterini deşifre eden tarihî bir vesikadır. Kongre manifestosunda dile getirilen tespitler, yalnızca birer iddia değil bu marazî yapının Batı için “erken” bir teşhisidir. Dresden'de altı çizilen her bir tehlike, bugün Siyonist bir terör aygıtına dönüşen İsrail'in Filistin'deki soykırım politikalarıyla ve küresel hegemonyasıyla kanlı bir şekilde doğrulanmaktadır.

Bozgunculuk ruhu
Dresden Manifestosu, Yahudiliğin temel karakterinin, içinde yaşadığı her toplumu içten içe çürüten bir "ırksal yabancılık" olduğunu vurguluyordu. Bu, basit bir dini farklılık değil, Üstad Necip Fazıl'ın ifadesiyle, "nerede bir birlik görürse onu yıkmaya, yemeye memur" bir güve karakteridir. Yahudi, "milletlerin içine girip, onların bütün irtibat noktalarını yiyip, kendi gizli hâkimiyetini kurmaya memur, en tehlikeli beşerî zümredir." Dresden'de, Yahudilerin Talmud'a dayanarak kendilerinden olmayanları "yok edilmeye mahkûm düşmanlar" olarak gördüğü tespiti, bu yıkıcı misyonun teolojik temelini gözler önüne serer. Yahudi, "kene sessizliği ve sinsiliği içinde kanını emdiği" her bünyeyi hasta eder ve en sonunda terk eder. Bu üstünlükçü ve bozguncu zihniyet, bugün Filistinlileri topyekûn imhayı hedefleyen Siyonist ideolojinin ta kendisidir.

Paranın ve yalanın saltanatı: Sermaye ve medya hegemonyası
Kongre, Yahudilerin finans piyasalarını, borsaları ve basını ele geçirerek diğer milletleri kendilerine köleleştirdiğini haykırıyordu. Manifesto, hükümetlerin dahi Yahudi finans baronlarının "tahsilat dairelerine" dönüştüğünü belirtirken, aslında gelecekteki küresel sömürü ağının şifrelerini veriyordu. Bu, Üstad’ın teşhisiyle, her türlü zıtlığı kendi hegemonyası için kullanan şeytanî bir aklın ürünüdür: "Kapitalizmi o kurar, komünizmi o yapar, sonra o yıkar." Amaç tektir: "Yahudilik hegemonyasını kurabilmek için insanlığı bölmek, ufalamak, çözmek ve çürütmek!" Dün olduğu gibi bugün de bu hegemonyanın en büyük silahı medyadır. Küresel medya organları ve "İsrail lobisi" adı verilen kanserli yapılar, siyonizm'in işlediği cinayetleri örtbas etmek ve Filistin'in haklı çığlığını boğmak için, dün olduğu gibi bugün de gece gündüz yalan üretmektedir.

Tarih boyu değişmeyen saldırganlık
Dresden'deki kongre, Yahudilere tanınan eşit yurttaşlık haklarının, Hristiyan medeniyetinin temellerine dinamit koymak için kullanıldığını ve bu imtiyazların geri alınması gerektiğini savunuyordu. Bu, onların hiçbir zaman içinde yaşadıkları topluma sadık olmayacakları gerçeğine dayanıyordu. Müslümanlar tarafından çoktan bilinen bu tarihsel gerçek, bugün İsrail'in uluslararası hukuku ve Birleşmiş Milletler kararlarını bir paçavra gibi çiğnemesiyle Batılı milletlerin gözleri önünde en çıplak halini almıştır. Batılı siyasîlerin, kendi milletlerinden yükselen öfke seslerine daha fazla kayıtsız kalamayarak İsrail'i "savunmasız bir halkı yok etmekle" ve "savaş suçu" işlemekle itham etmeye başlaması, bu hukuk tanımazlığın artık gizlenemez boyutlara ulaştığını göstermektedir.

Gazze'de on binlerce masumu katleden, hastaneleri bombalayan, çocukları açlıkla öldüren bu ahtapot, Dresden'de işaret edilen tehlikenin ete kemiğe bürünmüş halidir.
Netice itibarıyla, 1882 Dresden Kongresi, kör bir nefretin değil, aslında “basiretli” bir uyarının manifestosuydu. O gün deşifre edilen "Yahudi sorunu," bugün Siyonizm olarak bütün dünyanın başına bela olmaya devam ediyor. Tarih, Dresden'deki uyarılara kulak tıkayan ve insanlığın kanını emen bu habis urun büyümesine göz yumanları ve kölelerini elbette mahkûm edecektir.
Baran Haber




