Türkiye, 14 Mayıs ve 28 Mayıs'ta iki kritik seçim gerçekleştirdi. Türkiye'nin gelecekteki 5 yılını ilgilendiren seçimler, dünya basınının da gündemindeydi. Seçimleri değerlendiren ABD siyaset bilimci Dr. Adam McConnel, seçimlere yönelik dikkat çeken açıklamalarda bulundu:

“BATI MEDYA DİLİ, TÜRKİYE HAKKINDA ON YILLARDIR AYNI AŞAĞILAYICI”

"Batı basınının Türkiye seçimlerini selamladığı saldırgan, olumsuz, hatta nefret dolu haber dalgası, aslında banal olmasaydı şaşırtıcı sayılabilirdi. Batı basınının Türkiye’ye ve önde gelen siyasetçilerine karşı tutumu yıllardır yazdığım bir konu ve bu tablo hiç değişmedi. Oryantalizm, şovenizm, ırkçılık, siyasi çıkarlar, kibir, korku, kötü niyet, cehalet, son bir ayda bolca yazı ve görüntünün ortaya çıkmasına neden oldu. Örneğin Charlie Hebdo’nun en son mide bulandırıcı ve ırkçı kapak fotoğrafı, New York Times’ın Türkiye haberlerinin damıtılmış, çocukça versiyonundan başka bir şey değil."

“TÜRK SEÇMENİ DEMOKRASİYİ CANI PAHASINA SAVUNUYOR”

"Türk seçmeni, demokrasinin ne anlama geldiğini çoğu modern toplumdan çok daha iyi biliyor. 1877’den başlayarak Osmanlı, ardından da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları demokratik olmayan seçimlere katlandı. Türkiye seçimleri ancak 1950’de demokratik hale geldi, fakat Türk halkı sonrasında da tekrarlayan ve kimisi şiddet içeren, hepsi travmatik izler bırakan askeri darbelerden zarar gördü. En son 15 Temmuz 2016 gecesi, 250’den fazla Türk vatandaşı, bir başka gayrimeşru aktör olan ve Türk vatandaşlarının demokratik haklarını ellerinden almak için şiddete başvuran Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) ABD merkezli lideri Fetullah Gülen tarikatına karşı demokrasilerini korumak için hayatlarını feda etti."

"Türk seçmeni demokrasilerinin ne kadar değerli olduğunun bilincinde. Seçimlere katılım oranları da [3] Türk seçmeninin siyasi karar alma süreçlerine kendi iradesinin yansımasına verdiği önemi gösteriyor. Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kaldığı bir durumda bile, yüzbinlerce Türk vatandaşının sırf oy kullanmak için yurt dışında bile uzun yolculukları, her iki seçim için de göze alması da dikkat çekici."

”BATI MEDYASI TÜRK SEÇMENİNE TEPEDEN BAKIYOR”

"Türkiye’nin demokrasi tarihi, Batı basınının Türkiye seçimlerine yönelik tutumunu daha da şaşırtıcı hale getiriyor. New York Times’a, Washington Post’a, The Economist’e, Le Point’e, Der Spiegel’a veya 14 Mayıs öncesi Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a saldıran makaleler yayınlayan diğer birçok Batılı basın kuruluşuna neden böylesi skandal haberleri yayınladıklarını soracak olursanız; demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü ve bunun gibi şeyleri savunduklarını iddia edecekler. Gerçekte ise bu Batılı basın organları Türk seçmenine tepeden bakıyor; son dönem Gustave Le Bon hayranları gibi Türk seçmeninin de “doğru” kararı ayırt edemediğini düşünüyorlar."

“TÜRKİYE SEÇİMLERİ ABD SEÇİMLERİNDEN DAHA DEMOKRATİKTİR”

"Tüm iddiaları bir kenara bırakalım ve gerçeği söyleyelim: Türkiye seçimleri Amerika Birleşik Devletleri (ABD) seçimlerinden daha demokratiktir. Türkiye’de seçimler pazar günleri yapılıyor. Böylece daha büyük bir seçmen çoğunluğu seçimlere katılabiliyor. Türkiye devleti yurt dışı seçimleri içinse ekstra bir çaba gösteriyor ve dünyanın dört bir yanında onlarca ülkede havaalanlarında ve sınırlarda oy kullanma tesisleri kuruyor. Oylama süreci tamamen şeffaf ve tamamen kağıt üzerinden yapılıyor. ABD’deki Seçim Koleji gibi hiçbir anti-demokratik kurum, seçmenlerin temsilcilerini doğrudan seçmelerini engellemiyor."

“Sosyal medyada, Twitter’da, Facebook ve benzeri platformlarda her siyasi konu yedi yirmi dört eşit yoğunlukta tartışılıyor.”

"Bir önceki paragrafta anlattıklarımın bazı okurları şaşırtacağını tahmin ediyorum. Ancak bunun nedeni, Batı basınının onlara Türkiye siyasetinin gerçeğini anlatmayı reddetmesi ve bazı durumlarda da bu konuda yetersiz kalmasıdır. Edward Said’in 40 yıl önce söylediği gibi, Batı basını kendi şirketlerinin, okuyucularının ve devletlerinin ne beklediği bilinciyle çalışır.

Bu durum belli oranda cehaletten kaynaklanıyor. Örneğin, uluslararası bir gazetecinin okurlarına Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) seçimlerde neden her zaman oyların yaklaşık yüzde 25’ini aldığını açıklamaya çalıştığına hiç tanık olduk mu? Hiçbir zaman yüzde 30’dan fazla, yüzde 20’den az değil ve her zaman yüzde 25 civarında. Cevap, Türkiye’nin sınıfsal, demografik ve siyasi olgularında yani sosyolojisinde gizli. Batılı gazeteciler, bu kadar basit bir konuyu kendi okuyucularına açıklayabilecek kadar Türk sosyolojisi hakkında bilgi sahibi değil."

“BATI MEDYASI ÖNCE TÜRK SEÇMENİNE SAYGI DUYMALI”

"Batı basınının Türk halkıyla veya seçilmiş liderleriyle akılcı, bilinçli bir diyalog temelinde ilgilenmediğini kendi deneyimlerimden öğrendiğim için meselenin esasını vurgulayarak bitireceğim. Batı basını, Türk seçmenine karşı, en yalın haliyle küçümseyici bir ataerkillik olan Besserwisserei iddiasında. Aşağılamalarına otorite süsü vermek için, Türkiye’nin sosyo-kültürel seçkinleri arasından, Türkiye’nin siyasi liderlerine ve/veya seçmenine iftira atmaya hevesli yorumcular da buluyorlar.

150 yıldır bu tür kibirli davranışlara maruz kalan ve bu menfur tavırların asıl amacını bilen Türk seçmeni, bunlara itibar etmeyi çoktan bıraktı. Türk seçmeni, Batılı gazetecilerin histerik, beceriksiz saçmalıklarına aldırmadan, kendi çıkarlarına ve görüşlerine göre oy kullandı."

"Dolayısıyla Türk seçmeninin neden bu şekilde oy kullandığını anlamak için gerekli çalışmayı yapmayan Batılı gazeteciler ve onların üst kuruluşları, sonuçlar karşısında şaşırmaya devam edecek. Türk seçmeninin büyük çoğunluğuna karşı alenen düşmanca bir tavır sergileyen ve bunu bir tür otoriter bilgelikmiş gibi yayınlama küstahlığı gösteren Batılı gazeteciler ve yayın organlarının, kendilerinden ve kendi eksikliklerinden başka suçlayacak kimsesi ve hiçbir şeyi yoktur. Batı basınının önündeki tek yol, Türk seçmeninin tercihlerine saygı duymaya başlayarak, sonra bu tercihleri bütüncül olarak kavramaya çalışmaktır."