Bir dünya doğuyor, yepyeni bir dünya. Kat kat sis arkasında, yarı belirli, yarı belirsiz bir dünya...

Bu dünyayı hecelemekte en zayıf olanlar, -her yerin mahzun ve münzevi mütefekkirleri müstesna- kaba politika dizginlerine sarılmış̧, bir dünyayı güttüğünü sananlardır. Yani basit (aksiyon) seyisleri...

Türk milletini, yarına yekpare bir ruh, mefkûre ve nizam bütünü içinde çıkarmak için ilk zarurî teşhis, bugün kan ve ateş lâvları altında artık pelteleşmeye, donmaya yüz tutan yeni dünyanın birkaç̧ ana çizgisini sökebilmek...

Batı çevresinde doğan bu dünyada, arayanlar, ne saf halde komünizma ve sosyalizmayı yerinde bulacaklar; ne faşizma ne nazizmayı hortlatmaya namzet görecekler; ne de liberalizma ve kapitalizmada bir temellilik kaydedebilecekler... bu dünya bir "yeni"ye muhtaçtır.

Çoktandır kendi mekân çerçevesi içinde, maddecilikten ruhçuluğa, (beynelminel)cilikten (millet)çiliğe, içtimaî toptancılıktan ferdî şahsiyetçiliğe, kemmiyetçilikten keyfiyetçiliğe, mutlak devletçilikten mahdut mülkiyetçiliğe dümen kırmış bulunan komünizma; şimdi, can havliyle ve bütün oyun ve ustalık dehasiyle atlattığı imtihanların ertesinde, dünyaya, kendi içine doğru kurnaz bir yamacı ve muvazaacı, dışarıya doğru da bir türlü hizaya girmez ve ihtilât kabul etmez bir bozguncu ve yıkıcı gibi bakıyor.

Bedbaht faşizma ve nazizma, hiçbir zaman ve mekânda beşeri bir ideolocya haysiyetine ulaştıramadığı kaba ve nefsanî kuvvet psikolocyasının macerasını muhteşem bir (gangster) romanının üstüne çıkaramadan tüketmiş̧ bulunuyor.

Liberalizma ise, kendine zıt her şeklin kötü taraflarını tasfiye edip iyi taraflarını nefsine sindirmek, böylece kendi pörsük ve gevşek taraflarını besleyerek içtimaî mezhepler arası yeni bir terkip kurmak ve terkibini liberalizma ruhuna uydurmak yolunda çırpınıyor; fakat bir türlü yapamıyor.

Girift ifadeleri çözmeye çalışarak belirtelim ki, yeni dünyada, sâf (doktrin)ler zaviyesinden komünizma dönek, nazizma müflis; demokrasya ise, yeni zaman ve mekânın fâtihi olmak, kendinden ve düşmanlarından aldığı derslerle nefsini gençleştirmek hamlesinin âcizi...

Komünizma, Batı münevverinin, bütün istismar ve sultalariyle Batı cemiyet düzenine karşı, intihardan farksız ihtilâli oldu. Faşizma, bu ihtilâl önünde, Batı münevverine, bütün istismar be sultalariyle tezatsız ve zaafsız bir Batı muvazenesini perçinleme yolunda teşkilâtlanma hamlesini verdi. Liberalizma ve kapitalizma ise, biri kendisini soldan devirmeye, öbürü sağdan çelmelemeye savaşan bu iki zıt bünye dürtüşü arasında, birtakım mekân zaferlerine erdikten sonra, birini biraz döndürmüş, fakat kandıramamış, öbürünü ise vakitsiz yere sermiş olarak, doldurmakla mükellef olduğu fikirtaştahtasının önüne geldi.

Demokrasyalar dünyasının takma dişli hatiple, hâlâ bu taştahta üzerine, "insan, cemiyet, millet kadrolarındaki serbest oluş hakkına saygı mefkûresi"nden başka bir ibare yazamıyorlar. Kendi iç tefekkür tabakalarından gelen mahrem seslerse, aynı nizamın bütün zayıf ve yatalak taraflarını tasfiye etmesi ve asırlar boyunca eşya ve hâdiselere yeniden tahakküm iktidarını verecek bir gençliğe kavuşması için, ruhî bir eriş ve oluş zaruretinden dem vurmakta...

Dünya, "insan, cemiyet, millet kadrolarındaki serbest tekevvün hakkına saygı mefkûresi" gibi, "ne olursan ol; elverir ki, olduğun, istediğin olsun!" tesellisine değil, "mutlaka bir şey ol; elverir ki o şey doğru olsun!" itminânına muhtaçtır ve bütün ıstırap ve ihtilâç kaynağı işte bu itminânsızlıktır.

Dünya bir iman ve nizam kaybetmiştir ve yeni zaman ve mekân şartları içinde bunlara muhtaçtır.

Neticede, mutlaka bir şey olmak isteyenler, korkunç̧ bâtıllarını dağ gibi yükseltmekten ve düşmanlarını temizlemekten başka bir şey yapamamışlar; ne olmak lâzım geldiğine eremeyenler de, hep bu bâtıları fışkırtan bünye ihtilâline razı, mücerret be başıboş bir hürriyet hakkını müdafaadan gayri bir şey bulamamışlardır.

Bu dünya, şu ânda, yanlış olanlarla doğru olamayanlar arasındaki kavgada, bir ân için yanlışın tasfiyesi, fakat doğrunun tesviye edilemeyişi buhranını yaşamakta; ve ister bugüne kadar gelmiş içtimaî mezhepler arası, ister hepsinin dışında ve üstünde mücerret bir vâhid olarak kendisine yeni bir terkip ve nizam getirecek haberciyi bekliyor.

Doğan dünyayı, şimdiden, ruhçu, ahlâkçı, milliyetçi, cemiyetçi, şahsiyetçi, keyfiyetçi, nizamcı, müdahaleci, sermaye ve mülkiyette tedbirci gibi ana fârikalar altında, mücerret insan hürriyetine saygı mefkûresi altında toplanmaya namzet sayabiliriz.

Bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar olmayan milletlere artık içtimâi mânada ölüm ve yokluk düşüyor. Öyle bir dünya doğuyor ki, niçin yaşadıklarını ve ürediklerini izah edemeyen milletlere, yarın, üstünde süründükleri stepleri sulamak vazifesini verecektir.

Böyle bir dünyanın doğmak üzere olduğunu; ve bütün medeniyet dünyası bütün dâva ve aks-i dâvaları içinde son tekevvün buhranlarını çekerken, bizim biricik kurtarıcı sistemi kendi öz cebimizde kaybettiğimizi bilelim; ve Garp döne dolaşa, bizim kaybettiklerimize gelmeden, biz, dönüp dolaşmaksızın onu kendimizde arayalım!

Fakat bu, "arayalım" demekle olacak iş değil... Onu arayıp bulacak olanları bulmak lâzım... Bunun için de asırlık mahrumluğumuzu, derinden derine incelemek ve onun hınciyle harekete geçmek...

Necip Fazıl Kısakürek,  İdeolocya Örgüsü