On binlerce kişi, Cenova’da Küresel Sumud Filosu’nu uğurlamak için yürüdü.
İtalya’da Gazze için yaşananlar, ülkenin tarihinde görülmemiş düzeyde bir dayanışmayı gösteriyor. Bir halk ayaklanması başladı. Bu ayaklanma yalnızca Roma’nın İsrail’in Gazze’deki soykırımına yönelik tavrını değil, ülkenin siyasî yapısını da tamamen değiştiriyor.
Bunu anlamak için iki önemli noktayı dikkate almak gerekir:
- Ülke çapındaki halk seferberliği.
- İtalya’nın Filistin ve Ortadoğu’ya karşı tarihsel tutumu.
Gazze’de soykırım başladığında, Giorgia Meloni’nin aşırı sağ hükümetinin dili ve tavrı, diğer Avrupalı liderlerden farklı değildi.
21 Ekim 2023’te İsrail’i ziyaret eden Meloni, Filistinlileri 7 Ekim saldırısı sebebiyle koşulsuz kınadı. Aynı zamanda İsrail’in “kendini savunma hakkına” söylemine de hudutsuz bir destek verdi.
Bu tavır aylarca değişmedi. Ta ki İsrail’in Gazze’deki soykırımı, Meloni’nin bile göz ardı edemeyeceği boyuta ulaşana kadar. Savunma Bakanı Guido Crosetto, geçtiğimiz Ağustos’ta İsrail’in “aklını ve insanlığını yitirdiğini” söyledi.
Buna rağmen İtalya’dan İsrail’e silah akışı sürdü. Roma yeni silah satmama kararı alsa da, İtalyan savunma devi Leonardo ile yapılan eski anlaşmalar işlemeye devam etti. Bu silahlar, Gazze’deki soykırımda doğrudan kullanıldı.
İtalyan toplumu ise, ilk aşamada sessiz ve dağınık göründü. Bu ilgisizlikten değil, üç temel tarihî ve siyasî nedenden kaynaklanıyordu:
Bir: İtalyan medyası iki gruba bölünmüştü. Özel medya, büyük ölçüde Netanyahu’nun yakın dostu olan eski Başbakan Silvio Berlusconi’nin ailesinin elindeydi. Kamu medyası ise hükümetin kontrolündeydi. Her ikisi de İsrail’in propagandasına bağlı kaldı: Filistinliler suçlandı, İsrail aklandı.
İki: İtalya’da örgütlü yapılar zayıflamıştı. Oysa bir zamanlar güçlü sendikalar, büyük partilere bağlıydı. Hem iç siyasette hem de dış politikada belirleyici roller üstlenmişlerdi.
Üç: Bunların hepsi, İtalya’nın İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşadığı büyük siyasal değişimle bağlantılıydı. 1948–1992 arasındaki Birinci Cumhuriyet ile 1992 sonrası İkinci Cumhuriyet arasındaki fark, Sovyetler’in çöküşü ve İtalya’nın güçlü komünist partisinin dağılmasıyla oluştu. Bunun sonucunda merkez sağ siyaseti yükseldi.
Bu değişim, İtalya’nın dış politikasını da kökten dönüştürdü. Daha dengeli bir tutumdan, İsrail’in en aşırı sağcı siyasetçilerini kucaklayan bir çizgiye geçildi.
Bu yakınlık, Berlusconi döneminde zirveye çıktı. Matteo Salvini’nin Lega partisiyle ise daha da belirginleşti. Lega, İtalya’da faşist mirasın en açık temsilcisi olarak biliniyor.
Ama tablo artık değişiyor. İsrail’in Gazze’de işlediği suçların boyutu, dünya çapında yükselen Filistin dayanışması ve İtalya’daki taban hareketleri bu süreci hızlandırdı.
22 Eylül’de İtalyan liman işçileri, İsrail’e silah sevkiyatına karşı ülke çapında greve gitti. Bu, militarizme karşı uzun bir direniş geleneğini hatırlatan tarihi bir adımdı. İşçiler yalnızca ücret değil, vicdan için sokaktaydı.
Bu grev, sendikaları yeniden içtimaî öncü yaptı. Bu hareketin siyasi sonuçları büyük olabilir. Çünkü Meloni, Filistin devletini tanımayı reddederek kendi halkının geniş kesimlerinin karşısında duruyor. Bu tutumun seçimlerde bedeli ağır olabilir.
İtalya, yeniden tarihin eşiğinde. Ya aşırı sağa daha da saplanacak ya da anti-faşist, dayanışmacı geçmişine geri dönecek.
Her durumda bir gerçek var: Bugün İtalya’da yaşanan şey, gerçek bir siyasi ayaklanmadır. Bir intifada!