Son derece stratejik bir ehemmiyeti olan İstanbul ve Çanakkale boğazlarının kimin kontrolünde olacağına dair münakaşalar her daim yaşanmıştır. Osmanlı’nın zayıfladığı dönemde gerek İngilizler, gerek Fransızlar, gerekse de Ruslar İstanbul ve Çanakkale boğazlarında hâkim olmaya çalışmışlardı. İstiklâl Harbi’nin ardından da bu mesele gündemdeki yerini korudu. İstanbul hâlâ işgal altındaydı ve Ankara hükümeti, Lozan Antlaşması’nda buraların kontrolünün Türkiye’ye bırakılması ve işgalin sonlandırılmasını istiyordu. Lozan’ın ardından İstanbul’un işgali bir kurşun dahi atmadan sonlandırılırken boğazların hâkimiyeti ise Milletler Cemiyeti çatısı altındaki bir komisyona devredildi.

Boğazlar Sözleşmesi

Lozan Antlaşması’nın ekinde yer alan Boğazlar Sözleşmesi, Türkiye’nin boğazlar üzerinde hâkim olmadığını gösteren hükümler içermesine rağmen imzalandı ve onaylandı. Bu bağlamda en çok dikkat çeken hüküm uluslararası karaktere sahip Boğazlar Komisyonu’nun kurulmasına ilişkindir. Her ne kadar mukavele ile sınırlandırılan yetkilerle kurulması ve faaliyette bulunması tasarlanmışsa da Boğazlar Komisyonu’nun yabancı üyeleri, bu Komisyon’un görev alanını genişletebilmek için birçok teşebbüste bulundu. Bu sözleşmeye göre; Türkiye boğazlarda asker bulunduramayacaktı, barış zamanında sınırlama olmaksızın askeri ve ticari gemi geçişine izin verilirken Türkiye’ye sadece savaşta kısıtlama uygulama hakları tanındı.

Montrö Boğazlar Sözleşmesi

1930’lu yıllardı uluslararası düzende kutuplaşma yeniden artmış ve gerginlikler kendini göstermeye başlamıştı. Daha sonra II. Dünya Savaşı’na gidecek bu süreçte Türkiye boğazların statüsünü değiştirme teklifinde bulunurken, 1936'da İngiliz Dışişleri Bakanlığı, “Türkiye'nin Boğazlar Sözleşmesi'nin değiştirilmesi ile ilgili isteği haklı kabul edilmektedir.” açıklamasıyla destek verdi. Menfaatleri adına boğazların statüsünün değişmesini isteyen İngiltere’nin yanısıra Balkan Antantı ülkelerinin desteğiyle 22 Haziran 1936'da İsviçre'nin Montrö kentinde Türk boğazlarının statüsünü değiştirecek konferans toplandı. 20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Sözleşme, 9 Kasım 1936'da yürürlüğe girdi.

Sözleşmenin tarafları ve temel maddeler

Lozan’a en bir mukavele olan Montrö Boğazlar Sözleşmesi Türkiye, Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Yunanistan, Japonya, Romanya, SSCB ve Yugoslavya tarafından imzalanmıştır.

Sözleşmenin 1. Maddesinde tarafların boğazlardan bilhassa ticarî faaliyetler çerçevesinde geçiş özgürlüğünü savunduklarını belirtmiştir. Bir sonraki maddeye göre Türkiye bu ticari gemilerden sözleşmede öngörülenler haricinde hiçbir vergi yahut harç alamamaktadır. Ticarî gemilerle alakalı daha sonra gelen tüm maddelerin, ticaretin sekteye uğramaması ve gemilerin boğazları serbestçe kullanımının sağlanması düşüncesiyle kaleme alındığı rahatlıkla anlaşılıyor.

Askerî gemiler ve Türkiye

9 Kasım 1936'da yürürlüğe giren Montrö Sözleşmesi'ne göre, Karadeniz'e kıyısı olmayan ülkelerin askeri gemileri 15, kıyıdaş ülkelerin askeri gemileri ise 8 gün önceden Türkiye'ye haber vererek boğazlardan geçebiliyor. Kıyıdaş olmayan ülkelerin gemileri ise Karadeniz’de 21 günden fazla kalamıyor.

Sözleşmede geçiş için belirtilen şartların başında ise gemilerin tonajı geliyor. Türk Boğazlarından bir gün içinde geçecek askeri gemilerin kıyıdaş olsun ya da olmasın toplam tonajının 15 bin tonu aşmaması gerekiyor. Dolayısıyla, sözleşmede uçak gemilerine ilişkin bir madde bulunmamasına mukabil, bu gemiler yapıları gereği uygulanan tonaj sınırını aştığı için boğazlardan geçerek Karadeniz'e giremiyor.

İlke olarak, yabancı ülke denizaltıları da Türk Boğazlarına giremiyor. Kıyıdaş ülkeler ise sipariş edilmiş denizaltılarını teslim almak ya da onarıma göndermek ve getirmek için Boğazları kullanabiliyor.

Montrö Sözleşmesi, Karadeniz'deki askeri varlığın yoğunluğunu da düzenleyen hükümlere sahip.

Karadeniz'e kıyıdaş olmayan ülkelerin burada aynı anda bulundurabileceği gemilerin toplam tonajı 45 bin tonu, kıyıdaş olmayan tek bir ülkenin ise 30 bin tonu aşamıyor.

Savaş durumu

Savaş zamanlarında ise Türkiye'ye askeri gemi geçişi uygulamalarında kısıtlama hakkı tanınıyor. Türkiye savaşın taraflarından biri değilse, askeri gemiler barış dönemindeki şartlarla boğazları geçebiliyor. Türkiye savaştaysa ya da savaş tehdidi hissediyorsa savaş gemisi ve askeri yardım gemilerinin geçişini engelleme hakkına da sahip. Sözleşmenin 20. Maddesinde Türkiye’nin savaşan ülke olması durumunda hangi maddelerin hükümlerinin uygulanamayacağı belirtilirken 21. Maddesinde ise Türkiye’nin kendisini yakın bir savaş tehlikesi altında görmesi durumunda 20. Maddenin hükümlerini uygulayabileceğine yani boğazları gemi geçişine kapama dahil girişimlerde bulunabileceğine yer verilmiştir.

Kanal İstanbul ve Montrö tartışması

Montrö Sözleşmesi konusu, Kanal İstanbul ile ilgili tartışmalarda da zaman zaman gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Aralık 2019'da yaptığı açıklamalarda bu konuya değindi. Erdoğan, ilk açıklamasında "Bir İstanbul boğazımız var. Siz Independenta (Independenta faciası, 15 Kasım 1979 tarihinde ham petrol yüklü bir tanker gemisi ile bir kuru yük gemisinin çarpışması sonucu İstanbul Boğazı'nda meydana gelen kaza.) olayını unutuyor musunuz? Hepsinden öte Montrö Anlaşması Türkiye'ye ne kazandırmıştır ne kaybettirmiştir? Bunu hiç düşündünüz mü?" dedi.

Bundan yaklaşık bir hafta sonra yaptığı bir başka açıklamada ise, Erdoğan, "Montrö Sözleşmesi'nin siyasi tehdidine" dikkat çekmiş; sonrasında ise katıldığı bir televizyon programında konuyla ilgili soruya "Montrö'yü kafaya takmayın" yanıtını vermişti.

Bu açıklamalardan kısa bir süre sonra, Ocak 2020'de 126 emekli büyükelçi Montrö'nün tartışmaya açılmaması gerektiğini belirten ortak bir açıklama yaptı.

Yine 2021 senesinin başında da Kanal İstanbul meselesinin gündemde olması Montrö tartışmalarını da beraberinde getirdi. Bu kez 103 emekli amiral Montrö süslü bir bildiri yayınlayarak hükümeti tehdit etti.