Bakın şimdi okuduklarımdan anladıklarımı yazıyorum, 15 Temmuz davaları ve sanıkları hakkında. Yazmamım temel sebebi de, artık üzerinden beş sene geçmiş darbenin gerçek yüzünün ortaya çıkarılmasıdır. İddianameler ve çıkan kararlarla mutmain olmuş “kamuoyu” haricindekiler, okumaya devam edebilir.

Öncelikle bilinmeli ki, Marmaris Cumhurbaşkanı suikastı davasının sanıklarından olan General Gökhan Sönmezateş ve Binbaşı Şükrü Seymen dışında hiçbir sanık darbe yaptığını kabul etmedi. Sadece bu ikisi, üstelik mahkemede yaptıkları savunmalarda kabul ettiler. Burada kilit kişi General Sönmezateş’tir. Gerek Muğla’daki suikast davasında gerek Ankara’daki GKB/Yurtta Sulh Konseyi davasında çok kritik açıklamalarda bulundu.

Gökhan Sönmezateş 

Sönmezateş 18 Temmuz 2016 günü Ankara’da yakalandı; mahkemede verdiği ifadede “kaç kamera görüyor orayı, getirilsin oradaki görüntüler” diyerek 17 Temmuz günü, polislerin kontrolünde bulunan Hava Kuvvetleri binasına gittiğini, şimdi emekli olan Hava Kuvvetleri Komutanı ve bazı generallerle oturup kahvaltı yaptığını, konuştuğunu ve elini kolunu sallayarak çıkıp gittiğini anlattı. Dediklerinin doğru veya yalan olduğunu kanıtlayacak o görüntüler mahkemeye getirilmedi.

Gerek darbe, gerek Yurtta Sulh Konseyi hakkında çok ciddi ithamlar ve iddialarda bulundu. Hiçbiri kaale alınmadı, “mahkemeyi uzatmaya yönelik talepler” olarak görüldü, reddedildi.

Suikast davası hakkında çok konuştu. Farklı ve ayrı üç helikopter üzerinde durdu, “Aldığım emir Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın can güvenliğini sağlayarak Akıncı Üssü’ne götürmek.” idi dedi. Hiçbir saldırı emri vermediğini, ölümlerden sorumlu olmadıklarını söyledi. Emri, ÖKK Generali Semih Terzi’den aldığını açıkladı. General Terzi ile görüşmesini general eskisi Zekai Aksakallı’nın emrettiğini iddia etti. Sönmezateş, “Görünmeyen kralın emriyle ben darbe yaptım. Bana emri veren adamın makamına güvendim. Ben vatan millet için yaptığımı sanıyordum. Emri verenler arkamızda durmadı. İyi ki darbe olmamış. Bu onursuz insanların koltuklara oturmadıkları iyi oldu. Emri verenler gölgelerde saklanıyor.” ifadesini açıkça kullandı.

Hatay Kırıkhan’ın belli başlı bir ailesine mensup olan General Gökhan Sönmezateş her çıktığında bir bilgi verirken, ailesine yönelik tehditler olduğunu öne sürdü:

“- Bizden nefret ediyor olabilirsiniz. Kimsenin niyetini bilmiyorum, genel olarak konuşuyorum. İşkence, insanlık suçudur. Görevliler için söylüyorum: 'İşkence size az bile, yaşadığınıza şükredin' dese anlayacağım. 'Başıma bir kurşun sıkın beni öldürün' dedim olmadı. 'Bana bir silah verin, kendimi öldüreyim' dedim o da olmadı. Bu günlere geldik. 2 kızımın yaşadıkları benim yüzümdendir. Kızlarımın tek suçu benim çocuklarım olmasıdır. Şahıs olarak söylemiyorum, genel olarak konuşuyorum. Benim yaşadığım hapishane mezar. Ben mezardan konuşuyorum. Bir sonraki safha tecavüz, bir sonraki adım öldürme olur. Geriye ne kaldı. Beni sevmemeye devam edin, çocuklarımı cezalandırmayın. Hukuka da güvenmiyorum.”

O günden sonra da sıradanlaştı.

Oysa yargılandığı Marmaris Cumhurbaşkanı suikastı davası, 15 Temmuz’un kalbine giden bir davaydı, darbenin nasıl ve kimler tarafından gerçekleştirildiğini, sanıklar üzerinden ve bazı güvenceler verilerek çözmeyi sağlayabilecekti. Fakat bu yapılmadı, en önemli dava bile şüpheler içerisinde kapatıldı.

Davada yargılanan sanıkların tesbitleri üzerinden 2018 yılının ortalarında ve tek müştekisi Cumhurbaşkanı Erdoğan olarak açılan Dalaman Soruşturması da, gelen haberlere bakılırsa (ki ne savcılık ne bakanlık açıklama yaptı) 2020’nin Aralık ayı ortasında KYOK verilerek kapatıldı.

Neydi Dalaman soruşturması?

Suikast dosyasında yargılanıp ceza alan sanıklar daha Çiğli’de helikopter içinde gelecek emri beklerken, Erdoğan’ı İstanbul’a getirecek ATA uçağının bulunduğu Dalaman askeri havalimanına, ATA uçağının hemen yanına inip, uçağın içini kontrol eden ve sonra havalanarak Marmaris istikametine doğru giden üç helikopter hakkında açılmış dosyadır.

Uçağı kontrol ediş ve Marmaris’e varışları, Erdoğan’ın ve Berat Albayrak’ın “biz kalkarken indirme yapıyorlardı” demeleriyle uyumlu bu helikopterler, sanıkların (en azından) oradaki patlama çatlama ve cinayetlerle alakalı olmadıklarını ortaya koyacak veya şüpheli hale getirecekken, KYOK kararı ile kapatılmıştır Dalaman soruşturması. Bu KYOK kararının içeriğinin açıklanmaması da ilginçtir; 200 sayfalık bir gerekçeli karardan bahsetmiyoruz. Ki görmedik, “duyum” bunlar tabii.

15 Temmuz davalarında yargılanan belli başlı sanıklar savunmalarında darbeyle alakaları olmadıklarını iddia ettiler ve “Genelkurmay başkanının emirleri dışında” hiçbir şey yapmadıklarını söylediler.

Savunmalarını iddianame kapsamı içinde gerçekleştirdiler, iddianame içinden deliller çıkararak savunmalarını gerçekleştirdiler. Büyük kısmıyla kendileri hakkındaki iddiaları şüpheli hale soktular; fakat darbe hakkında hiçbir şey demediler.

Malumun ilamı tarzındaki muğlak ifadeler hiçbir şeydir. Hem GKB binasında hem Akıncı Üssü’nde hadisenin içinde yer alan bu çoğunluğu general ve albay olan sanıklar, bir noktada durdular. Durdukları yerde de her biri, ikiyüz küsur yıl ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldılar.

***

15 Temmuz’un üzerinden beş/5 sene geçtikten sonra artık Cumhurbaşkanı Erdoğan himayesinde, her türlü yetkiyle donanmış bir Hususi Komisyonun kurulması, darbe çarkının çalışmasının net olarak ortaya konulması, 15 Temmuz şehitleri için gereklidir.

Bu bir kenara, Cumhurbaşkanı Erdoğan, bineceği uçağın kimler tarafından kontrol edildiğini bilmek istemez mi? Sırf bunun için bile bu Hususi Komisyon gereklidir; çünkü kararlar şüpheli ve açılan soruşturma da kapatılmıştır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu kararı alacaktır, diye düşünüyoruz. Çok önceden “at izi it izine karıştı” diye niyetini belli eden Erdoğan, zannımızca Dalaman soruşturmasının kapatıldığını bile bilmemektedir.

Not: Dalaman soruşturmasının ehemmiyetini, bu konu üzerinde bir süre duran, yazdıkları yazılara (2018 sonuna doğru) yasak gelen Sabah gazetesi yazarı Abdurrahman Şimşek ile ilgili yazısını koyduğumuz Nazif Karaman’ın kaleminden takip için:

https://kriterdergi.com/dosya-feto-ile-mucadele/dalamanda-sinifta-kalan-yargi

Görüş: İbrahim Haceviç