Bir önceki yazımızda, “Eğer bu dünyayı yöneten bir alt güç var ise, sembolü kozalaktır”, demiştik. Daha önceki yazılarımızda ise, “kozalak” sembolü üzerinden epifiz bezi ve kalb arasındaki ilişkiye değinmiştik.

“Yürek” ve “gönül” olarak da bilinen kalb, bâtınî olarak “fuad” ve “imanın bir mahalli”, zahirî olarak da “vücudun kan dolaşımı merkezi”dir. “Bütün hislerin kaynağı”nın dimağ veya beyin olmasına karşın, “bütün kuvvetin başlangıcı, kaynağı, kökü, temeli ve esası” olan kalb, İBDA Mimarı’nın yüksek ifadeleriyle, “tahkik ehli indinde, çam kozalağı şeklindeki cismanî et parçasına taalluk eden Rabbanî lâtifedir.”(1)

“Yürek göğüste, sol memenin altında, karaciğere yakın renkte fincan (veya kozalak) şeklinde şerefli ve değerli bir uzuvdur. Sivri ucu aşağıya doğrudur. Ortasında gözbebeğine benzer bir sevdâ (siyah) nokta vardır. O en kıymetli uzuvdur. İsmi suveydâdır. Ruhun ve bütün kuvvetlerin menbaıdır. Hayvanî ruhun, insanın nefsinin birlikte bulunduğu, Rabbanî ilhamın indiği ve nazargâh-ı ilâhi olan yerdir. Bütün uzuvlara hayat, hareket, idrak ve gıda verip, terbiye ederek yetiştiren odur. Bütün kuvvet ve uzuvlar onun hizmetçisi olup, emrindedirler.  Amir odur. O halde, bedenin bazı uzuvları reis, bazısı reisin hizmetçisi, bazısı da ne reis ve ne de hizmetçisidir.”(2)

Kalbden maksadın “sanevberî-çam kozalağı” gibi bir et parçası olmadığı çok açık. Yukarıda belirtildiği üzere kalb, Rabbanî lâtifedir. Bunun hissedildiği yer vicdan, düşünüldüğü akis yeri ise beyin veya dimağdır. Rabbanî lâtifenin insanın maneviyatına hizmet etmesine mukabil, “sanevberi” cesedin hizmetindedir.(3)

Epifiz bezi salgısını doğrudan kana veren bir iç salgı bezidir. Hâl böyle olunca, epifiz bezinin en çok ihtiyaç duyduğu organ, hiç şüphesiz ki, kalbtir. Demek ki epifiz bezi, her şeyden önce kalb ile fonksiyoneldir. Kalb, kan pompalamazsa epifiz bezi pert! Bu arada, epifiz bezinin konuşlandığı mekân olan dimağ/beyinin kalbin akis yeri, dimağ/beyin ile eşanlamlı olan aklın ise ruhî bir keyfiyet olduğunu söyleyelim.

İslâm büyüklerine göre, insan vücudunda “mutlak reis” olan kalb, organların en şereflisidir. Kalb aynı zamanda “hayvanî ruh”un da merkezidir. Şeklî yapısı itibariyle konik(4) olan kalb, “çam fıstığı kozası”na benzetilmiştir.(5) “Çam kozalağı”na benzetilen epifiz bezi de koniktir.

Kalbden sonra insan vücudunun en önemli organlarından biri, hiç şüphesiz ki, dimağ/beyindir. Bu organ, yine İslâm büyüklerine göre, “nefsanî ruh”un bulunduğu mekândır. Burada konuşlanan epifiz bezine “boş bez” dendiği de vakidir.(6)

“Boş bez” tabiri ilginç bir tabir olsa gerektir. Başın başında şu: “İnsanın cevheri, yaradılışın başında ilim ve idrakten boş olarak halkedilmiştir. İnsan, Allah’ın yarattığı âlemlerden hiçbirini bilmiyordu.”(7) Tedaisi, başlangıçta veya yaratılışta, boş bir kalıb olan bedenin ruh ile doldurulması ve yine aynı şekilde, boş bir kafes olan bedenin ruh kuşu ile doldurulup yeni bir anlam kazanması… Diğer taraftan, insanoğlunun memuriyetinin gereğinin yerine getirilmesi sürecinde bütün bir hayat, içi doldurulması gereken boş bir levha olarak algılanabilir. Kuyruk sokumu kemiği (acb-üz-zeneb/us’us/koksiks) ile eklemleşmiş olan sakrum kemiğinin içi boş bir halka görüntüsü vermesi de çok dikkat çekici. İnsanın maddî veya beden yapısının fonksiyonel olması sakrumun içinin dolmasıyla ilişkilendirilebilir gözükmektedir. İnsan vücudunun iletişim sistemi, yani sinir sistemi ağı, kuyruk sokumu kemiği ile eklemleşmiş olan sakrum kemiğinin içindeki boşluktan vücuda dağılmaktadır. Can alıcı bir soru hâlinde, insan hafızasının boş bir levhadan ibaret olduğu söylenebilir mi? Hafıza, insanın gayreti nisbetince Allah’ın hatırlattıklarıyla doluluk keyfiyetine kavuşuyor.

Not: “Boş levha” veya “boşluk” tabiri bize, İBDA fikriyatının en önemli sembollerinden, hatta başlıcası olan “Abdülhakîm Koltuğu”nu hatırlatmaktadır. Denilebilir ki, “Abdülhakîm Koltuğu”nun müşahhas zemini Büyük Doğu, iletişim sistemi ise İBDA’dır... “Abdülhakîm Koltuğu”, 1980’lı yıllardan bu yana İBDA Mimarı tarafından içi doldurulmaya çalışılan bir “delik”tir!.. Diğer taraftan, İBDA, surda açılan bir gediktir. Yani şehrin içine girilecek bir delik! İBDA Mimarı’nın, aziz ve üstün fikrin muhataplarına, “Bir koltuğunuz olsun ve oturduğunuz koltuğu doldurun!” mealindeki sözü şimdilerde daha iyi anlaşılmaktadır. Bunun bir şahsiyet olma meselesi olduğu çok açık. Mekânda yer işgal etme hakkına sahib olma meselesi! Aksi takdirde, “delik”ten aşağıya düşmek tehlikesi vardır. Kısacası, “var oluşun hakikatini yakalamak”  için bahşedilen fani bir hayatı yaşayan her bir insan, aslında, kendine ait ve doldurmakla mükellef olduğu bir “boşluk” üzerinde yaşamaktadır. Aksi takdirde, sahibine uçurum!

Kalbin (sanevberi) “çam kozalağı”na benzerliğinden mülhem ve bedeni yönetenin kalb olduğu gerçeğinden hareketle denilebilir ki, eğer bu dünyayı yöneten bir alt güç var ise, “kozalak” sembolüne de ilham kaynağı olan kalbdir. Kalb, Beyt-i Rahman’dır. Kalb hakikatinde bitişik ruh ve nefs; insan bunlardan birinden birini gerçekleştirmeye memur. Kalbe hâkim olan dünyaya hâkim olur! İnsanın kalbini kazanmak meselesi! Gönüllerin fethedilmesi meselesi! Gaza ehlinden önce erenlerin sahaya sürülmesi meselesi!

“Beden; Kâinat insanda toplu. Kalb; beden ve bâtına bakan. Kova. Berzah…”(8) Kalbin “berzah” mânâsına dikkat! “İkinci beyin” olarak bilinen bağırsakların karın bölgesinde bulunduğuna ve bunun da, “berzah” mânâsına dikkat! “Bağırsaklar, zararlıyı atıp, faydalıyı tutan…”(9) Takib edelim:

“Çene- Isıran. Tutan. Çiğneyen. Konuşan: 59: Mehdî- Beşik, döşek. Batn ve Batın… Sindiren: Varis… Aslan Burcu, unsuru Ateş, tabiatı Sıcak-Kuru, türü Sabit, yıldızı Güneş, vücutta tesir yeri Sırt, arka-Kalb, cinsiyeti Müessir- Erkek, simya’da Sidirme safhası. “Batn, mide- Bâtın, Berzah”… Her şey galibine tabidir!”(10) Beden ruha, akıl üst başlığı altında epifiz bezi ise kalbe tâbi!

“Süryanice, Tboco- Arzu. “İçgüdü” : 417: Bar Rozo- Süryanice, “Sır Ortağı”. Kemer bölgesi- İçgüdü, aklın öncüsüdür… Bağırsaklar zatiyle hareketli olmakla, ruhîliğe tam tabidir; faydalıyı tutup zararlıyı nefyederken, bunu ispatlayan akla misâl…”(11)

İnsanın en büyük rüknü, yani direği, kalbi, en küçüğü de kalıbıdır. Beden kalbin kılıfı ve kabuğudur. İnsanın bedeni âlemin özü, kalbi ise bedenin özüdür. O halde özün özü olan gönül, Beyt-i Rahman’dır. Âleme ait bilgilerin, beden ilmine yardımcı olduğu gibi, beden ilmi de kalb ilimlerine yardımcı ve yol göstericidir.(12) Epifiz bezi ve salgıladığı hormonlardan (melatonin, pinolin ve DMT) nasıl yararlanmak lazım geldiği üzerinde derinliğine ve genişliğine doğru araştırma yaparak belirli dünya görüşü (Büyük Doğu-İBDA ruh ve fikir sistemi) çerçevesinde düşünmek gerekiyor.

Hayat menbaı olan yürek, her an tüm organlara çeşit çeşit hareket ve kuvvet göndermektedir. Yürek yani kalb, tüm vücudun yönetim merkezidir. Kalbin yönetim merkezî ise Beyt-i Rahman’dır.

İnsan vücudunda iradî ve gayr-i iradî olarak çalışan kas grupları vardır. Meselâ iskelet kasları iradî, kalb kası ise gayr-i iradî olarak çalışır. İnsan hayatının zorunlu ihtiyaçlarının karşılanmasında gerekli olan hareket, iradî kasların devreye girmesiyle gerçekleştirilir. İradî ve gayr-i iradî olarak kasılan veya çalışan kaslara mukabil insan, cüz’î irade ile hareket ederken, aynı zamanda küllî iradenin tasarrufu altındadır. Tedaisi, kader!.. İnsan teşebbüsüne hâkimdir, neticesine değil! Netice, bir takdir mevzuudur. Yâni kader, her şeyden evvel Allah’ın tasarrufunda olan bir şeydir! Bütün kalbler, Allah’ın tasarrufundadır. Mukadderat! Göklerden ve köklerden gelen bir haberin örtüştüğü bir zaman diliminde yaşıyoruz. “İstikbâl İslâmındır” ve Mutlak Ölçü ile sabit olduğu üzere, meâlen, “Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kâfirler istemese de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.” (Tevbe Sûresi, 32. âyet)

Âyet meâli: “Dünyada kalbi kör olup, doğru yolu görmeyen, ahirette de kör olup kurtuluş yolunu görmez ve istidadı gidip yolunu kaybeder.” (İsrâ Sûresi 72)
Hadîs meâli: “Kalpler Allahın iki parmağı arasındadır, onları dilediği şekilde evirip çevirir.” (Müslim, Kader: 3)

“Nur, kendini idrak etmez. Allah nuru kime verdiyse, o, o nurla idrak eder; sırrı Allah’tır… Elleys- Sırf hiçlik. “Allah’ın Zât’ına nisbetle taayyünü Vücud Sıfatı’nın karşısında, gölgesi –dikkat; gölgesi?- O’nda, Mutlak hiçlik; topyekûn varlık, ondan in’ikaslar halinde: 132: İslâm… Kalb: 132: Selâm…”(13) Tedaisi, Üç Işık ve Büyük Doğu-İBDA!

Göz de kendini görmez. Göz nuru! Gözün görmesi, Allah’ın nuruyladır… Kalb gözü veya “üçüncü göz.” “İnsanın hakikati, Allah’ın yanında nazar eden gözbebeği gibidir; bu yüzden ona, İnsan ve Halife dendi, Her insan Halife değildir.”(14) Tedaisi, Başyüce ve Başyücelik Devleti!

 
İstifade Edilen Kaynaklar:
1)Salih Mirzabeyoğlu, İman ve Tefekkür, İBDA Yayınları, İst. 2007, sh. 42.
2)Erzurumlu İbrahim Hakkı, a.g.e., sh. 316-317.
3)Mirzabeyoğlu, a.g.e., sh. 42.
4)Koni biçiminde ya da koniyle ilgili olan. Tabanı daire biçiminde olan bir koninin bir düzlemle şu ya da bu yolda kesişmesinden elde edilen dört kesit eğrisine verilen ortak ad. Çember, elips, hiperbol ve parabol birer koniktir. (TDK).
5)Mansur b. Muhammed b. Ahmed, Kitab-ı Teşrihü’l- Ebdan Min e’t-Tıb (Çev: Esin Kâhya ve Betül Bilgen), AKM, 2. basım, Ankara 2014, sh. 63.
6)A.g.e., sh.71.                                
7)Salih Mirzabeyoğlu, Sefine, İBDA Yayınları, İstanbul 2003, sh. 189.
8)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, sayı: 526, 9-15 Şubat, sh.17.
9)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 27 Ekim-2 Kasım 2016, sh. 18.
10)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 27 Ekim-2 Kasım 2016, sh. 18.
11)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, sayı: 518, sh. 16
12)Erzurumlu İbrahim Hakkı, Marifetname, Bedir Yayınları, İstanbul 1993, sh. 305.
13)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 29 Eylül- 5 Ekim 2016, sayı: 507,  sh. 16.
14)Salih Mirzabeyoğlu, “Ölüm Odası”, Baran Dergisi, 13-19 Ekim 2016, sayı: 509, sh. 18.

Baran Dergisi 532. Sayı