ABD Deniz Piyadeleri bünyesinde Ortadoğu, Somali, Filipinler, Güney Amerika gibi bölgelerde uzun yıllar görev yaptığını belirten McKinney, ülkesine döndükten sonra içinin "Müslümanlara karşı nefretle" dolduğunu belirtti.

Kendi el yapımı bombasıyla saldırı planladı İlerleyen dönemlerde aklına bir camiyi yok edip, çok sayıda Müslümanı öldürmek ya da yaralamak fikrinin düştüğünü ve kendi el yapımı bombasıyla yakınlardaki Muncie İslam Merkezi'ne saldırmayı tasarladığını anlattı.

O dönemde yakalanıp, cezaevine girmeyi dahi umursamadığını anlatan McKinney, bir gün küçük kızının eve gelip sınıflarına gelen yeni bir Müslüman çocuğun kıyafetlerini anlatması üzerine, mahalledeki İslam Merkezine giderek Müslümanlarla tanıştığını belirtti.

İşte o hikaye:

ABD’nin Indiana eyaletine bağlı bir şehir olan Muncie’deki İslam Merkezi kendisine doğru öfkeli adımlarla gelmekte olan birini; ABD Deniz Piyade Kolordusu’ndan emekli bir asker olan Richard McKinney’i karşılıyordu. Bir hayli yapılı vücudunda taşıdığı dövmeler ve sinirden kızarmış yüzüyle İslam Merkezi’ndeki kişilerin tedirginliğine yol açan bu kişi içinde Müslümanlarla alakalı çok kötü düşünceler taşıyor, bu kötü düşüncelerini eyleme dökmek için artık zamanın geldiğine inanıyordu. Attığı adımlardaki sertlik yapmayı planladıklarıyla paralellik arz ediyordu.

Problemli bir gençlik geçiren McKinney’nin ciddi uyuşturucu problemleri olmuştu. 18 yaşındayken orduya katılması da zaten boşuna olmamış; hem kullandığı hem de sattığı uyuşturucu sebebiyle başarısız bir öğrenci olması dolayısıyla gerçekleşmişti. O, yoksul bir aileden geliyordu ve yoksunu olduğunu düşündüğü şerefin orduya girmekle elde edilebileceğini düşünmüştü. Amerikan ordusu içerisinde oldukça prestijli bir mevkiye sahip olan Deniz Piyade Kolordusu’nun bir parçası olmak onun için ayrı bir öneme sahipti. Yaklaşık 25 yıl gibi uzun bir zaman orduda bulunan McKinney, Irak ve Afganistan işgallerinde de bulunmuştu. McKinney’ın ilginç hikayesi beyaz perdeye de yansımıştı. Amerikalı film yapımcısı Joshua Seftel, 2022 Tribeca Film Festivali’nde kendisine jüri özel ödülü kazandıracak Stranger at the Gate (Kapıdaki Yabancı) isimli kısa belgeseli çekmişti.

Richard McKinney burada, Irak ve Afganistan’da savaştığı kişileri insan olarak değil, atış poligonunda kağıt hedefler olarak görmek üzere eğitildiğini söylüyordu.

McKinney için emekli olup da Muncie’ye döndükten sonraki hayat bir hayli çetin geçiyordu. Şehirde gördüğü ve terörist olarak değerlendirdiği Müslümanlara tahammül edemiyordu. Irak’ta, Afganistan’da kendileriyle savaştığı insanlar nasıl olurdu da kendi şehrinde rahatça yaşayabilirlerdi. Müslümanlara yönelik 11 Eylül’ün sebep olduğu travma McKinney’de şiddetli bir biçimde kendisini gösteriyordu. Ne var ki asıl zorluğu ülkedeki Müslümanlar çekmekteydi. CNN’in aktardığı kadarıyla Brown Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre 2000 ilâ 2009 yılları arasında Müslümanlara yönelik nefret suçlarında %500’lük bir artış olmuştu. O dönemde McKinney bu güruhun içerisinde yer alan kişilerden sadece biriydi. Kendisini verdiği alkol problemini çözmeye yardımcı olmuyordu.

“Ülkemin benimle işi bitmiş olabilirdi ama benim ülkemle işim bitmemişti” diyor, bunun için gerekirse ölebileceğini söylediği vatanperver bir ruh hali içerisinde bu soruna karşı çözüm bulmaya çalışıyordu.

Nihayet bir çözüm de bulmuştu: Muncie’deki İslam Merkezi’ni içerisinde insanların da olduğu bir vakitte havaya uçurmak. Bir bomba yapım uzmanı olmasa da bomba yapabilecek kadar bilgiden yoksun da değildi. Cuma namazı için Müslümanların toplandığı vakit ona göre en uygun zamandı. Bunun için gözlemlerde bulunan McKinney kendisine hedef de belirlemişti: en az 200 ölü Müslüman.

Bir yandan kafasında planını pişiren McKinney’in yaşadığı bir olay yapmayı düşündüğü şeyi hızlandırmasına sebep olmuştu. Olayın yaşandığı adres üvey kızının okuluydu. Tesettürlü bir anne, McKinney’in kızının yanında oturan çocuğunu almak için okula gelmişti. Kadının tesettürü genç kızın o kadar dikkatini çekmişti ki okuldan döndükten sonra bu durumu babasına anlatma ihtiyacı hissetmişti. Bu durum karşısında kız, üvey babasının öfkeyle dolacağına ihtimal veremezdi. Babası o kadar öfkelenmişti ki adeta tanınmaz hale gelmişti. McKinney için artık bu da işin son damlasıydı. Demek ki tehlike hayatta her şeyi olan kızının yanına kadar gelmişti. Odasına çekilen McKinney öfkesinden çıldırmıştı. Acilen bir şey yapması gerekiyordu. Kafasında bir zamandır şekillendirmekte olduğu planın da artık zamanı gelmişti. Muncie İslam Merkezi’ne gidip bombayı koyacağı yeri belirlemek de bu minvalde planının bir parçası olmuştu, ayrıca gittiği yerde terör unsurları bulacağını düşünüyordu. Müslümanların nasıl bir tehdit olduğunu bu şekilde göstermiş olacaktı. Öfkeden yüzü kıpkırmızı olan McKinney, bu düşüncelerle Muncie İslam Merkezi’ne gidiyordu.

İslam Merkezi’ne yaklaşmakta olan McKinney’i fark edenlerden biri de Jomo Williams olmuştu. Büyük büyük dedesi beyaz bir saldırgan tarafından öldürülen ve bu sebep dolayısıyla Müslüman olduğu tarihe kadar beyaz düşmanı bir siyahî olan Jomo Williams ters giden bir şeyler olduğunu o anda anlamıştı. “Size nasıl yardımcı olabilirim?” sorusuna muhatap olan McKinney’ın ise kendi ifadesiyle içeriye girer girmez göğsü sıkışmaya başlamıştı. Son derece gergindi, ve buradan canlı çıkamayacağına yönelik içinde bir duygu besliyordu. McKinney burada her şeyin başına gelebileceğini düşünmüştü ama kendisine Muhammed Behrami’nin sarılacağını düşünmemişti. Bu merkezin kurucu isimlerinden olan, Afganistan’ın Rus işgali sebebiyle Amerika’ya yerleşen Behrami’nin düşündüğü şey bu kişinin şefkate muhtaç biri olduğuydu. Camiye gelmişti ve ne olursa olsun bir misafirdi. Ona şefkatle yaklaşmıştı. Yeni Zelanda’nın Christchurch şehrinde bir camiye 2019 yılında yapılan saldırıda da benzer bir şey yaşanmış, elinde silahla camiye yaklaşmakta olan fanatiğe bir müminin son sözleri “hello brother” olmuştu. Ne var ki bu muamele McKinney’dekinin aksine Brenton Tarrant’da aynı aksülameli bulmamıştı.

Yaşanan bu muamele karşısında ne yapacağını bilemeyen McKinney, oradan hızla ayrılmıştı. Merkeze ertesi gün bu sefer çok daha farklı düşüncelerle gitmişti. "Bu insanlar hiç de teröriste benzemiyorlardı". Yemek programlarına katılan McKinney, mescitte çok daha sık dolanıyordu. Sekiz haftalık yoğun bir düşüncenin ardından McKinney nihayet Müslüman olmaya karar vermişti. Bugün hâlâ Amerika’da yaşamakta olan McKinney’in havaya uçurmak için girdiği merkezin parçası olacağını kim bilebilirdi?

Yaşananlar bir kez daha En’âm Sûresi’nin 125. âyet-i kerîmesini hatırlatıyordu: “Allah kimi doğru yola iletmek isterse onun kalbini İslâm’a açar.”

Kaynak: GZT