Belki çok aşağılık bir döneme tesadüf etmedik, insanlığın bugünden fersah fersah alçak çukurlarda debelendiği muhakkak; fakat öyle bir zirveden bu çukura indik ki, kulaklarımız uğulduyor, midemiz bulanıyor.

Binlerce insanın öldüğü, milyona yakın insanın evsiz kaldığı bir ortamda siyaset ve gazetecilik adı altında sergilenen rezilliklerden, dalkavukluklardan ve her iki tarafın bilhassa kuduz mikrobu bulaştırılmış paralı köpeklerinden iğrendik.

Bir tarafta iktidarı parlatacağım diye elindeki pislikle hükümet ovanlar, diğer tarafta enkaz başında anası, babası, çoluk çocuğunun cesedini bekleyen insanlar üzerinden kaos planı yaparak iktidarı ele geçirmeye kalkanlar.

Biliyorsunuz, haftalık Baran Dergisi’ni çıkartıyor ve günübirlik bu itiş kakıştan olabildiğince uzak, fikir ve aksiyon planında meseleleri ele alıyorduk. Âletlerde meydana gelen değişimin ihtiyaçları değiştirmesi neticesinde daha dinamik bir formatta yayın yapabilmek ve sesimizi daha geniş kitlelere duyurmak için haber-görüş sitesi formuna geçtik. Bu planda faaliyette bulunduğumuz için de mecburen adına gündem denilen; fakat hakikatle hiçbir bağı kalmamış hayalî ve fantastik bir foseptik çukurunun içinde bulduk kendimizi. Fikir ve hikmetten olabildiğince arınmış, yalan, dolan, iftira, fitne, fücur deryası bir düzlem.

Bu ne ki şimdi? Kim bu konuşanlar, ne anlatıyorlar?

Gazetecilik desen, ortada doğru düzgün tek bir haberin bile 5N1K sorularının cevabı yok.

Siyaset desen anlayışıyla, görüşüyle “devlet” müessesesinin varlık sebebiyle alâkası yok.

Bunlar otorite desen, resimden depreme kadar her şeyin otoritesi nasıl olur da aynı kişi olur.

Nedir, siz kimsiniz, nereden türediniz, ne yapıyorsunuz, ne anlatıyorsunuz?

Ekranlarda baştan sona merhamet ve vicdan pornosu ile gerilim arası türde bir yayın; köşe yazılarında at gözlükleri sıkı sıkıya bağlı yalan, dolan, fitne, fücur; siyasetçilerin aynı lerde köşe yazarlarıyla rekabeti; ha bir de sosyal medya foseptiğinde türemiş endemikler.

Biri oy kapacak, diğeri mevkii makam, öbürü reyting, beriki ihale, öteki takipçi… Her meselenin üzerinde leş kuşları misâli nicesi.

Siz belki hayata ve yaşananlara yalnız bu açıdan bakıyor, yanaşıyorsunuz ama sizin didikleye didikleye leş hâline getirdiğiniz meseleleri biz millet olarak yaşıyoruz, bunlar hayatlarımızın birer parçası. Bütün bunlar fert ve toplumun ÇÖZÜM bekleyen meseleleri. Sizin sahip olmanız gereken iddia ise bütün bu fert ve toplum meselelerine ÇÖZÜM getirmek, insan ve toplum meseleleri üzerinde tepişmek değil. Adına sosyal medya denilen çukurların içindeki pisliklerden yansıyan akislerinize bakarak sanıyorsunuz ki, bu yaptıklarınızı millet yiyor. Yok, o iş öyle değil.

Öyle bir öfke, nefret, tiksinti biriktiriyorsunuz ki…

Yüzleşeceksiniz. Sizi içinde yaşamaya alıştığınız fantastik foseptiğinizden çıkartacak, hakikatlerle yüzleştirecek bu millet.

Ben diyeyim bir vakte, siz deyin üç vakte kadar dananın kuyruğu kopar. Hiçbir şey olmasa sırf hakikatin hatırına hakikat tepenize iner.

Buradan hepinizi ikaz ediyoruz!

Kendinize gelin.

Kendinize Gelin.

KENDİNİZE GELİN!