İslâm, devlete, ruhunu uzviyete yapışık olması gibi sımsıkı bağlıdır; asla ayrılmaz ve onsuz uzviyet düşünülemez.

Akıl erer mi ki, bütün kâinatı kucaklayan İslâm, insan kalabalıklarının maddî ve manevî yekün kıymeti ve toplum iradesi olan devleti, sınırları dışında bıraksın?

İslâmda halk, hakkın zâhiri ve hak, halkın bâtını olduğuna göre, İslâmî devletin tek ölçüsü Haktır ve biricik hâkimiyet onundur. Halkın değil, Hakkın hâkimiyeti...

İslâmda halk, hak ve hakikatin esiri (teslim olmuşu) sıfatiyle gerçek ve mükemmel olarak hudutsuz hür ve yine aynı bakımdan gerçek ve mükemmel olarak hudutsuz olarak bağlıdır.

Öyleyse İslâm, en sâf ve mükemmel kavranış zaviyesinden, en ileri devletçiliğin en ileri hürriyetle aynı zaman ve mekânda birleştiricisidir.

İslâmda devlet, Hakkın fertlere biçtiği hakları dağıtmak bakımından kölelerin en zayıfı; yine, Hakkın fert üzerindeki hakkını istemek bakımından da sultanların en kuvvetlisidir.

İslâmda idare şekli yok, idare ruhu vardır; ve ulvî ve münezzeh İslâmiyeti, saltanat, cumhuriyet vesaire gibi toprak seviyesinde kalan basit ve iptidaî şekil ve kadro tercihlerine karşı her hangi bir alâkası mevcut değildir. O, Hakka esir bir fert hükümranlığını, başıboşluğa mahküm bir hürriyet idaresinden üstün tutar; fakat en seçkin cemiyet temsilcilerinin meşveret idaresini hepsinden üstün görür.

Evet; idare esasının mücerret ruhu noktasından İslâmiyetin ana prensibi, bütün cemiyet ve milletin seçtiği, benimsediği ve baş kestiği büyük ve merkezi şahsiyet gerisinde, imam ve arkasındaki cemaat gibi, en nizamlı bir düzendir. İşte İslâmiyetçe "ulü-l emr" diye anılan bu şahsiyetin reisliği altındaki devlet, zaman ve mekâna göre devlet ve idare şekillerinin en üstün ve ilerisi olacak mevcut şekiller içinde en fazla nefsanî saltanat şekline yabancı kalacaktır.

İslâm devletinin reisi, o cemiyette en mütekâmil ve en ileri müslüman şahsiyet, onun verâsında Alemlerin Efendisi olan Allahın Sevgilisi, onun da mutlak emirleri ve iradesiyle Allah...

İdeolocya Örgüsü, Necip Fazıl Kısakürek