Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in eserlerindeki hadis-sünnet kullanımı onun beslendiği kaynaklar ile dinî, fikrî ve aksiyoner arka planını anlama açısından önemi haizdir. Bu olgu ayrıca özellikle 1950 sonrasında genelde Türkiye’nin fikir hayatına şu veya bu şekilde yön vermiş ve daha ziyade şair-edebiyatçı kimliğiyle öne çıkmış düşünürlerin hadis-sünneti anlama ve kullanmaları açısından da mühim bir konudur. Özelde ise Necip Fazıl gibi toplumumuzun belli kesimlerini derinden etkilemiş, “Büyük Doğu” nesline öncülük etmiş bir mütefekkir tarafından hadis-sünneti içtimaî mücadelesinde kullanışı, sünnetin sahibi Hz. Peygamber’i anlatma biçimi, sünnetin taşıyıcıları olan sahâbeye yaklaşımını ortaya koyması bakımından önemlidir.

Necip Fazıl’da “ben” kavramı Necip Fazıl’da “ben” kavramı

Necip Fazıl derin tefekkürü, kıvrak zekâsı ve sanatlı diliyle (bazı) hadisleri “asrın idrakine sunma”da mühim bir örnekliğe sahiptir. Zira o hadisleri sadece nakletmemiş, onlardan günümüze çözüm çekirdekleri sunma gayretiyle hareket etmiş; bu doğrultuda da kendine özgü yeni bir “vecd” dili kurmuştur, denebilir.

Bununla birlikte gerek genel anlamda edebiyat-hadis ilişkisi gerekse Necip Fazıl Kısakürek’in 100 cildi aşkın hacme sahip Büyük Doğu külliyatındaki hadis kullanımı yeterince ve bir bütün olarak- üzerinde durulmuş bir konu olmamıştır. Hatta bu konuda çalışma fazla değildir.

Kazım Albayrak, bu çalışmada Necip Fazıl’ın İslâmî yaklaşımını küllî plânda ele aldıktan sonra müşahhas plânda da eserlerindeki tüm hadisleri inceleyip bir terkip yapıyor. Bu meyanda araştırma, kendi ifadesiyle “Âlemlerin Tâcı” olan Hz. Peygamber’in hemen her davranışını hikmet gözüyle süzme gayretinde olan Necip Fazıl’ın -tabir yerinde ise- hadis-sünnete dair anlayışı, duruşu, tutumu ve “vecd” tavrına dikkat çekiyor.

Bu minvalde çalışma “giriş (birinci bölüm)” ve iki ayrı bölümden oluşuyor.

Birinci Bölümde (Giriş) çalışmanın metodu-yöntemi, amacı, temel sorusu-sorunsalı ve kaynakları üzerinde duruluyor.

İkinci bölümde Necip Fazıl Kısakürek’in hayatı, yetiştiği ortamı, ilmî- fikrî kişiliği, eserleri ve “Büyük Doğu” geleneği ele alınıyor.

Üçüncü bölümde ise Necip Fazıl’ın hadis-sünneti anlama yöntemi, eserlerinde kullanımı, hadis sayısı, sahih, zayıf ve mevzû hadisler açısından olmak üzere farklı yönleriyle, yer yer de tablolar ve istatistikî bilgilerle ele alınıyor. Bu bölümde ayrıca Necip Fazıl’ın hadisleri genel olarak üç halkaya ayrılıyor. En sık kullandığı 40 hadisi “birinci halka” olarak kabul edip, tek tek detaylı teknik ve muhteva analizini yapılarak eserlerindeki kullanımlarına işaret ediliyor. Birinci sırada yer alan Necip Fazıl’ın “en merkez- mihver hadisi”ni ise, ehemmiyetine binaen daha detaylı ele alınıyor. Bu bağlamda Necip Fazıl’ın 19 kere ile en çok tekrar ettiği hadisten başlayarak 6 tekrarlı hadislere kadar değerlendirmeye tâbi tutuluyor.

Üstadın hadis-sünnet anlayışına dair

Büyük Doğu külliyatı çerçevesinde şair, mütefekkir ve edebiyat-sanat yönleriyle alabildiğine öne çıkan ve dolayısıyla fikir-edebiyat dünyamızı şekillendiren Necip Fazıl’ın teknik-metodolojik yönleriyle gerek hadisleri anlayıp eserlerinde kullanması gerekse de bu bağlamda temel hadis müsennefâtına yönelik yaklaşımının ele alındığı çalışmada sonuç olarak şu hususların altı çizilebilir:

Genelde İslâm özelde de hadis-sünneti kullanışında İmâm-ı Rabbânî, İbn Arabî ve Seyyid Abdülhakîm Arvâsî’nin çizgisinde tebellür ettiğini düşündüğümüz Necip Fazıl’ın düşünce dünyasında zühd-tasavvufun yeri büyüktür; hatta gayeye ulaştıran asıl yoldur. Kur’an, Hz. Peygamber, hadis-sünnet ve sahabeye bakışının temel çizgilerini de bu bakış oluşturur. Ancak onun tasavvuf anlayışının neliği-niteliğini iyi etüt etmek gerekir. Necip Fazıl, gelenek taklidinden ibaret olan bir tasavvuf anlayışında değildir. Ona göre “Allah Resûlü’nün zâhiri şeriat, bâtını tasavvuf”tur. Bu tanımlamadan Necip Fazıl’ın tasavvufu, sadece belli başlı tarikat ve anlayışlara değil, “iç oluş-dış oluş” münasebeti gibi İslâm’ın derinliği olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ona göre aslında insanın genişliği cemiyet ilişkileri olurken, derinliği ise ruh ve kalp dünyası, iman ve aşk boyutudur.

Necip Fazıl’ın Kur’an anlayışı ve âyetleri kullanması da bu bağlamda önem arzeder. Hadisler kadar yekün tutmasa da o eserlerinde hayli âyet de kullanmıştır. Genel olarak söylenecek olursa, Necip Fazıl’ın toplam 38 eserinde yaklaşık 270 kadar âyet kullanmış olup işareten kullandığı âyetler buna dahil değildir. Necip Fazıl’ın tercüme veya sadeleştirip Büyük Doğu yayınlarında bastırdığı beş eserde geçen âyetlerin sayısı ise 200 kadar olup bunlarla beraber âyet sayıları 470’e çıkmaktadır. Ahlâk ve aksiyona dair âyetleri seçtiği ve hadislerle senkronize olarak kullandığı görülmektedir. Onun mihver âyeti ile mihver hadisinin de birbirleriyle tenasübü dikkat çekmektedir. Nitekim ilgili yerde bu hususa değinilmiştir.

Necip Fazıl’ın hadis-sünnete dair anlayışının tespiti için öncelikle onun Kur’ân’a, sîret- sünnetin sahibi olup sonu başa bağlayan, “Gâye-İnsan ve Ufuk-Peygamber” olarak vasfedip İslâm fikriyatının merkezine koyduğu Hz. Peygamber’e ve sünnetin taşıyıcısı olan “kurucu nesil” sahâbeye dair anlayış ve yaklaşımını iyi etüt etmek lazımdır. Bu meyanda söylenmelidir ki, onun İslâm anlayışında Resûlüllah’ın en merkezî konumda bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. “Allah Resûlü”, “Allah’ın Sevgilisi” ve “Kâinatın Efendisi” hitapları başta olmak üzere “Varlığın Tâcı”, “Varlığın Nuru”,

“Kâinatın Nuru”, “Gâye-İnsan ve Ufuk-Peygamber” gibi Resûlullah’a yönelik “vecd- sevgisini” ve hürmetini ifade eden nitelemeleri ve hitapları bile onun Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla O’nun hadisleri-sünnetini hayat modeli olarak alıp düşüncesinin merkezine koyduğunu gösterse gerektir. Ayrıca, klasik sîretten biraz farklılık arzetse de onun Çöle İnen Nur başta olmak üzere, sîrete dair kitapları göz önüne alındığında da bu düşünülebilir.

Bu minvalde şekillenen Büyük Doğu külliyatında hadislere merkezî bir rol verilmiştir. Zira onun eserlerinde tekrarlarıyla birlikte 2750 kadar hadis yer almıştır. Dolayısıyla İslâmî bir dünya görüşüne mensup olan Necip Fazıl’ın, hadisleri kendi fikriyatı içinde nereye yerleştirdiği ve onlardan nasıl istifade ettiğinin boyutları ortaya çıkmaktadır. Zira İman ve İslâm Atlası eserinde yer alan “Hadislerle Dünya Nizamı” başlığından da anlaşıldığı üzere onun eserlerindeki, çoğu hadislerden mülhem bazı başlıkları bile hadise dair ilgi ve bilgisinin yanı sıra, onlardan hareketle nasıl bir dinî, fikrî, siyasî düşünce- tefekkür ortaya koyduğunu gösterir. Bu açıdan bakılırsa Necip Fazıl’ın kullandığı hadisler hacimli bir eser teşkil edebilecek çaptadır ki, zaten bu anlamda hadisleri derleyip tercüme ettiği kitapları da mevcuttur.

Necip Fazıl’ın hadis-sünnet kaynakları olarak, başta Kütüb-i Sitte olmak üzere bütün hadis müsennefâtından yararlandığını söyleyebiliriz. Siyer-sîret kaynakları olarak ise başta İmam Kastallânî olmak üzere muteber kaynaklardan seçme yapmıştır. Sahihlik- zayıflık açısından ise, tahric ettiğimiz 40 hadiste (benzer muhtevalarıyla birlikte 61) görüldüğü üzere rivayetlerin çoğunluğu sahih ve hasen olup az sayıda zayıf hadis vardır. Benzer muhtevadaki rivayetleri bir maddede topladığımızdan dolayı hadisler birbirlerini desteklemiş olup mevzû (uydurma) rivayete rastlamadığımızı ifade etmemiz gerekir. Bu doğrultuda çalışmamızın ilgili bölümlerinde hadislerin geneli hakkında da bazı yorumlarda bulunduğumuzu ve umulandan daha az sayıda mevzû hadise rastladığımızı belirtmemiz gerekir.

Onun eserlerindeki bazı hadisler, İslâm’ın temeli/dayanağı/ekseni anlamındaki “medâru’l-İslâm” tabiriyle nitelendirilebilir. Bu şekilde nitelenen hadisler, “az sözle çok mâna” demek olan “cevâmiu’l-kelim” özelliği de taşımaktadır. Gerek düşünürler gerek âlimler muhteva açısından İslâm’ın temellerini hülasa ettiğini düşündükleri belli başlı hadislere işaret etmişlerdir. İslâmî birikimin birkaç hadisle özetlenmesi demek olan bu faaliyeti Necip Fazıl doğrudan doğruya yapmamış olsa bile bu mânaya gelecek işaret ve tespitlerine rastlamaktayız. Ayrıca onun en çok kullandığı hadisler hakkında, “medâru’l-

İslâm” özelliği taşıdıkları söylenebilir. Necip Fazıl’ın kullanımında birinci sırada yer alan, “Bir günü bir gününe eş geçen aldanmıştır” hadisi, İman ve İslâm Atlası ve Çöle İnen Nur gibi eserlerinde temel hadis olarak takdim edilmektedir. Necip Fazıl’ın bu hadise yüklediği mânadan biz bunu anlamaktayız. Ayrıca Necip Fazıl, ahlâk, usul ve estetik davasını başa alan bir düşünür olarak, “Hikmet müminin yitiğidir, nerede bulursa alır.” hadisine de sık sık gönderme yapmış, “Allah’a itaat etmeyene itaat edilmez.” hadisi de Büyük Doğu’ların kapanmasına vesile olması ve Üstad’ın mücadele çizgisini sembolize etmesi bakımından önemi haiz olmuştur.

Öte yandan “medâru’l-İslâm” hadisleri bağlamında Üstad ayrıca dinin zevk ve estetik temele oturması hususuna, dil, davranış, fikir, edâ vs. her bakımdan dikkat gösterir. İman ve İslâm Atlası eserinde Estetik başlığında “Allah güzeldir, güzeli sever!” hadisi, “İslâmda estetik ölçülerin tohumu” olarak yorumlanır. Benzer muhtevadaki hadislerle mevzu bir bütünlük içinde işlenir.

Eserlerinde hadis ıstılahları, hadis musannefâtı ve hadis tarihine dair bazı konuları yer yer zikretse de esasen o, hadis-sünnetin teknik yönlerine pek girmemiş; hadis-sünnetin metodolojik yönünden ziyade epistemolojisi-bilgi yönü üzerinde durmuş; çağının meselelerine edebî-estetik, tefekkür ve şiir zevkini-kabiliyetini de katıp harmanlayarak dikkat çekici yorum ve analizler ortaya koymuştur. Bu yönüyle de hadislerin edebî-estetik ve tefekkür boyutuyla anlama-kullanmada ve “edebiyat-hadis ilişkisi” adına öne çıkan- çıkması gereken bir isim olmuştur.

Üstad Necip Fazıl, geleneğe bağlı ancak geleneği kuru kuruya tekrar etmiyor, “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâmı…” uslûbunu da kabul etmiyor, “İslâm’ın idrakine söyletmeliyiz asrımızı…” anlayışıyla yeni bir dil ve yorum getiriyor. Belki de çağımızda en çok ihtiyacımız olan dil ve diyalektik budur. Bu bağlamda şu hususa da işaret etmekte fayda mülahaza ediyoruz. “Necip Fazıl iyi bir ediptir.” tesbiti, her ne kadar doğru olsa bile, onun edebiyatçılığıdan daha baskın olan tefekkür boyutunu ihmal ettiğinden, indirgemeciliğe yol açan eksik bir değerlendirmedir. Zaten o, “şiir duygusallaşmış fikirdir. Ben bu ekolün adamıyım.” diyerek çizgisini net olarak göstermiştir. Necip Fazıl geleneğe bağlı ancak Batıyı da takip ve kritik ederek günümüze hitap eden, yeni bir dil ve diyalektik geliştiren bir düşünce adamıdır.

Burada son olarak şuna da işaret edelim ki, çalışmamızın ilgili bölümünde kısmen vurguladığımız üzere, Necip Fazıl’ın eserleri genel anlamda temel İslâmî ilimler, özelde de hadisler açısından etraflıca ele alınmayı hak edecek muhteva ve hacimdedir.

Dolayısıyla ilahiyat akademyasının bu eserlere yönelik çalışmaları, “edebî-edebiyat hadis kullanımı-yorumculuğu” açısından olduğu kadar genel İslâm bilimlerine edebî-estetik- tefekkür bakışı açısından da önemi haiz olacaktır.

(Kâzım Albayrak, Yüksek Lisans Tezi, T.C. İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Temel İslam Bilimleri Bilim Dalı, İstanbul, Ocak 2022)

Çalışmanın tamamını okumak için TIKLAYINIZ