Prof. Dr. Nevzat Tarhan, nöropsikiyatrinin Türkiye’deki “otorite” isimlerinden olmasının yanında, GATA’dan emekli “psikolojik savaş uzmanı” bir albay ve doğrusunu söylemek gerekirse bizim de ziyâdesiyle takdir ve eserlerinden istifâde ettiğimiz bir insan. Diğer yandan, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun gördüğü Telegram, yâni uzaktan elektromanyetik zihin-beden kontrolü ve yönlendirmesi işkencesiyle de “bir şekilde” alâkalı bir şahsiyet. Peki bu nasıl bir “alâka”; biraz daha yakından bakmaya çalışalım ve bunun için Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun 2003 tarihli “Telegram” adlı eserine başvuralım:
- “Bana uygulanan Telegram faslı ile ilgili olarak, ilgisine ve bilgisine, hemen şimdi yahut yarınlarda başvuracağımız kişilerden biri, Genelkurmay Psikolojik Harb Dairesi’nden Kurmay Albay Profesör Doktor N. T’dir. “Memory Centers of America Nöropsikiyatri Merkezleri Türkiye Yöneticisi”, N. T... Şöyle diyor:
- “Beyine yerleştirilen çiplerle, hareketler değiştirilebilir. Bu yolla insanların, resmî ideoloji dışı ideolojilerinden, kötü alışkanlıklarına kadar birçok şeyi değiştirmek mümkün. İnsanların şuuraltındaki olumsuz düşünceler silinerek tekrar programlanabilir!” (...)
Emekli Albay Profesör Doktor N. T, yakın bildik sıfatıyla, sözkonusu [Telegramcı] illegal oluşumu şöyle tarif ediyor:
- “Psikolojik savaş her zaman vardır. Psikolojik savaş üreten derin odaklar var. Bunlar, asker değil, sivil değil. Devlet için, devlete rağmen bir odak. Bunlar, aynı tarikat sistemi ile çalışıyorlar, mânevî bağlarla birbirlerine bağlılar. Şimdi bunlar oturuyorlar, bilgi topluyorlar, daha sonra fikir geliştiriyorlar ve strateji uyguluyorlar!”” [1]
Mirzabeyoğlu’nun “Telegram” kitabındaki sözkonusu tesbitleri üzerine, Prof. Dr. Hakkı Açıkalın da şöyle bir “bilgilendirme” yapma ihtiyacı duyuyor:
- “Bir N. T var, profesör. Kim o?
Prof. Dr. Nevzat Tarhan beyefendi!..
Kulelî Askerî Lisesi’ni 1969’da, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’ni 75’de bitiriyor. GATA’da psikiyatri ihtisası yapıyor. GATA-Haydarpaşa Hastahânesi’nde psikiyatri kliniğinin direktörlüğünü yapıyor. Van 100. Yıl Üniversitesi’nde de görev ifâ ediyor. 1990’da doçent, 93’de albay, 96’da profesör oluyor. 3 sene Adlî Tıp kurumunda çalışıyor. 99’da emekli oluyor ve S-TV’de program yapıyor.
91 senesinde Hollanda’da ‘Destructive Drives and Impulse Control---Tahribkâr sürükle(n)meler ve sevk kontrolü’ sempozyumunda ‘En iyi araştırma’ ödülü alıyor.
Hâlen, ‘Memory Centers of America’ Nöropsikiyatri merkezi Türkiye direktörlüğünü yürütüyor.
Yani adam ‘Sevk-kontrol-sürükleme’ işlerine oldum olası meraklı ve ‘Uluslararası!!!’ ajan kurumlarının da Türkiye temsilcisi.
Nedir bu, ‘Memory Centers of America’ yani ‘Amerika Hafıza Merkezleri’.
Asıl adı ‘Leeza Gibbons (Lizabeth Gibbons) Memory Centers’ olan bir teşkilât. Yahudîliğe ve siyonizm ideolojisine hizmet veren ‘bilimsel’ kurumlardan biri. Hafıza ve ileri-düşünce (forward-thinking) üzerine araştırmalar yapıyor. Mr. Nevzat da bu örgütün Türkiye şubesinin direktörü yani ajanı. Örgütün merkezinin Florida-Miami olduğunu hatırlatalım. Bu Florida ne mühim bir yermiş!..” [2]
Biz, Prof. Dr. Nevzat Tarhan hakkında Prof. Dr. Hakkı Açıkalın gibi düşünmek istemiyoruz, hüsnüzannımızı muhafaza ediyoruz. Kendisinin artık dünya âlemin haberdar olduğu ve “bandrollü” akademik literatüre bile aksetmiş “Telegram” teknolojisini her yönüyle ve üstelik Türkiye’deki icrâcılarının kimliğine kadar bildiğinden zerrece kuşku duymuyor, ancak kamuoyu önüne çıktığında “muğlak” konuşma ihtiyacı hissetmesini de Telegram’ın neticede bir “devlet sırrı” kisve ve koruması altına sokulmuş “rutin dışı” bir devlet barbarlığı olmasından, üstelik kendisinin de “derin devlet”in MGK patronajındaki bu operasyonuna “devlet görevi” gereği “bir şekilde” katılmak zorunda kalmasından kaynaklandığını, aynı şekilde Prof. Dr. Açıkalın’ın beyan ettiği “dış bağlantılar”dan, belki daha doğrusu “iş bağlantıları”ndan dolayı da “rahatça” konuşamadığını düşünüyoruz. Bizi böyle düşündürten belli başlı üç hâdise var:
Birincisinde, Akademya yazarı ve internetteki Facebook Telegram-Zihin Kontrol (Mind Control) sayfası yöneticisi iki arkadaşımızla [3] 27 Ağustos 2011 tarihinde Beyazıt’ta düzenlenen bir imza günü vesilesiyle tanıştığında ve kendisine Telegram mağduru Bhutanlı devlet adamı Tek Nath Rizal’in Tahkim Yayınları’ndan çıkmış “Beni Yavaşça Öldüren İşkence” adlı eseri hediye edildiğinde, Telegram’ı inkâr etmek şöyle dursun, bu hususta mağduriyetleri olan insanların kendi hastahânesine gelmelerini ve beyinlerinde bu operasyonun bir hasar bırakıp bırakmadığını tesbit edebileceklerini söylemiştir.
İkincisinde, bu “tanışma”dan sonra katıldığı bir televizyon programında, bizzat gördüğümüz ve işittiğimiz üzere ve kelimesi kelimesine “Telegram” tâbirini kullanarak, bu zihin kontrolü ve yönlendirmesi operasyonunu teyid etmiştir.
Üçüncüsünde ise, 2002’de kaleme aldığı “Psikolojik Savaş” adlı eserinin “Beyin Kontrolü Nedir?” başlıklı üçüncü bölümünde, hernekadar -o dönemin “siyasî konjonktür”ü sebebiyle olsa gerek- daha çekingen konuşsa ve Telegram’ın “demode” uygulamaları olan implantları yahud çipleri öne çıkartsa bile, satır aralarında gerekli “mesaj”ı vermeyi ve “bugünkü” uzaktan –implantsız, çipsiz- elektromanyetik Telegram konusunda okuyucularını uyarmayı da ihmâl etmemiştir:
- “Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz; insan zihninin uzaktan kontrol edilebilmesinin dünya için sosyal ve politik etkileri çok fazla olacaktır. Bizler yeni gelişmelere hazır olmalıyız. (...)
Bugün ABD’de, doğrudan Beyaz Saray’a bağlı ‘Zihin Araştırmalar Merkezi’nin çalıştığı biliniyor. Ayrıca psikolojik silah stokları ve yeni savaşa girme yöntemleri ile ilgileniliyor. Bu savaşın görünmez çarpışma alanı, insan zihnidir. Devletler parapsikolojik silahlarla kendi ideolojik ve politik sistemlerini dünyaya sunmaya ve olayları yönlendirmeye çalışıyorlar.
Londra Üniversitesi Kings College öğretim üyelerinden matematikçi Prof. John G. Taylor ‘Zihnin Gelecekteki Biçimi’ isimli kitabında ‘Biz şimdi birçok zihin durumunu, hemen hemen bütünüyle, fizikî yollarla kontrol edebiliyoruz’ diyor. (...) Yeni anlayışa göre insanın duygularını, davranışlarını ve zekasını kontrolde güçlü yöntemler geliştirildi. (...)
Kuantal teori, kimyanın arkasındaki teoriyi ifade eder. Beynimizde; sese, kokuya, görüntüye ve renge dair elektrik sinyallerinin olduğu biliniyor.
Artık mekanik dünya görüşü, yerini zihnin çok şeyin yuvası ve doğduğu yer olduğu düşüncesine bırakmaya başladı. Hatta tıpta yeni bir kavram gündeme geldi: ‘Düşünce Odaklı Tıp.’ İnsan ne düşünüyorsa beyin ona uygun sinyaller ve mesajlar üretiyor. ‘Bu sinyal ve mesajları okuyabilir miyiz?’ sorusu artık bilimin menziline girdi. Hayal gücü sınırları, akıl okuma ve düşünce kontrolü de bilimin el attığı alanlar olmaya başladı. (...)
Kişinin beyin dalgalarının özel olması sayesinde, sorgulanan kişiye özel beyin parmak izleri çıkarılıp beynin bilgisayara yüklenmiş modeli oluşturulabiliyor. (...)
Görüldüğü gibi insanlık büyük tehlikelerle karşı karşıya.” [4]
Sözün özü; fikirlerine, eserlerine ve tecrübesine -şahsen bizim de dahil olduğumuz- geniş bir kitlenin büyük kıymet verdiği Prof. Dr. Nevzat Tarhan’dan Mütefekkir Mirzabeyoğlu’nun 13 yıldır kesintisiz maruz kaldığı Telegram barbarlığı bahsinde çok şey bekliyor, içinde bulunduğu “nâzik” durumu takdir ediyor olsak da kendisinden çok daha cesur çıkışlar ümid ediyor, üstelik bunun kendisinin ilmî, tarihî ve vicdanî sorumluluğu olduğuna ve bunun gereğini ilk fırsatta yerine getireceğine kalbten inanıyoruz.
 
DİPNOTLAR
1) Salih Mirzabeyoğlu, Telegram – Zihin Kontrolü-, İBDA Yayınları, İstanbul 2003, s. 16-17, 24.
3) Hayreddin Soykan ve Ömer Emre Akcebe.
4) Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Psikolojik Savaş –Gri Propaganda-, 10 Basım, Timaş Yayınları, İstanbul 2008, s. 71, 75, 76, 77.



Baran Dergisi 291. Sayı