Arap Baharı Devrimleri sürecinde devrimler için en büyük tehlikenin rumuz olan diktatörlerin gitmesinden sonra köşe başları tutan ordu, istihbarat ve medya güçlerinin konumlarını muhafaza ederek, ortamın yatışmasından sonra bazen (Tunus örneğinde olduğu gibi) yumuşak güç ile bazen de (Mısır örneğinde olduğu gibi) yeni bir darbe ile devrimin karşıt bir devrimle dumura uğratılması olduğu görüldü. Bu tecrübe üzerine, devrimcilerin bu konuda uyanık ve bilinçli olmaları, devrimlerinin başarıya ulaşması için hayati önem arz etmektedir.


Suriye Devrimine baktığımızda, 2015 tarihinde Rusya’nın müdahalesi için Esed rejimi ve İran’ın yalvarır nitelikteki talepleri üzerine, Rusya’nın fiili müdahalesiyle Suriye Devrimi gerileme dönemine geçmiş ve Daiş’in de ihanetleri ile birçok bölge rejim lehine kaybedilmişti. Birkaç ay içerisinde muhalif bölgeleri ele geçireceğini düşünen Rusya, beklentilerinin aksine aradan 6 yıl geçmesine rağmen istediği sonuçları hala elde edebilmiş değildir. Elde edemediği gibi ekonomik olarak batma seviyesine gelmiştir. Zira sömürmek için işgal ettiği Suriye devleti de devrimin başından bu yana ekonomik olarak en zor günlerini yaşamakta.


Tüm bunlara mukabil, İdlib bölgesine çekilen devrimci güçlerin eskisine göre çok daha organize, siyasi bilince sahip olduklarını ve bir strateji ile hareket etmeye çalıştıklarını görüyoruz. Geçtiğimiz yıl ortalarında yaşanan büyük göçlerden bu yana sivil idarede büyük gelişmeler kaydedildi. Askeri olarak yaşanan büyük kayıplardan sonra, tahkimat çalışmaları ve eğitim kamplarına ağırlık verilerek bu alanlardaki açığın kapatılması amaçlanıyor. Güvenlik güçlerinin asayişi sağlamadaki başarıları ise halkın güven ve desteğini sağlamada büyük bir etken olarak duruyor. Ticari yaşam, alt yapı çalışmaları ve yeni yerleşim yerlerinin inşası alanlarında diğer bölgelere göre süratli gelişmeler kaydediliyor.


Diğer yandan hem Esed rejiminin, hem İran’ın, Lübnan’daki ekonomik gerilemeler nedeniyle Lübnan Hizbullat’ının ekonomik olarak iflas noktasında olmaları ve yine aynı şekilde rejimin en büyük destekçisi Rusya’nın da ekonomik çöküntü yaşaması, Rusya’yı bölgedeki planlarını tamamlamak için askeri olarak elde edemediği amaçlarını siyasi bir takım hamlelerle bitirme girişimine geçmeye sevk etmiştir.


Bunun için daha önce uzun yıllar boyunca Hafız Esed döneminde ve sonrasında 32 sene boyunca Savunma Bakanlığı görevinde bulunmuş Mustafa Tlas’ın oğlu Menaf Tlas’ın öne sürüleceği doğrultusunda bilgiler dolaşmakta. Suriye ordusunda genelkurmay rütbesine sahip Cumhuriyet Muhafızları komutanı ve Humus asıllı bir Sünni olan Menaf Tlas 2012 senesinde devrimin başında olaylardan elini çekerek adeta rol sırasını beklercesine Fransa’da yaşamaya başladı. Menaf Tlas’ın öne sürülmesi döneminin, Beşar Esed’in hastalandığı ve tedavi için Moskova’ya sevk edildiği bilgileri ile eş zamanlı olması bu ihtimali biraz daha da kuvvetlendirmekte.


Aynı tarihlerde Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov’un Suudi Arabistan ve Dubai ziyaretleri ise akıllara hedeflenen yeni yönetim için destek arayışlarını getirmekte. Siyasi bir manevra ile Beşar Esed’in yönetimden çekilmesi ve yerine aday olarak -her ne kadar babası böyle olmasa da- Suriye halkına karşı silah çekme ve katliamlar işleme gibi bir sicili bulunmayan Menaf Tlas’ın aday gösterilmesi, belki -göstermelikte olsa- seçimlere gidilmesi ve bu iş için zaten hazır olan Geçici Hükümetin bu seçimlere iştirak etmesi ve sonucu belli olan seçimleri Menaf Tlas’ın kazanmasıyla istenilen meşru yönetimin elde edilmesinin ardından, Birleşmiş Milletler kararlarının kullanılması gibi siyasi manevralarla, Rusya için en büyük sorun olan İdlib’den Türkiye’nin elinin çektirilmeye çalışılması doğrultusunda bir plan hazırlanıyor olabilir.


Tabii böyle bir plana ilk karşı duracak olanlar İdlib direnişçileri ve Türkiye olacağından ve Rusya’nın masaya oturma şeklinin mafya vari bir tarzda olmasından ötürü, son dönemlerde yürütülen vahşi bombardımanlarla bu veya benzeri bir siyasi hamlenin ön hazırlıkları kurulmaya çalışılıyor olabilir. Zira Türkiye ile ilişkilerin iyi bir düzeye geldiği şu dönemde gerginliğin bu şekilde artırılması yeni bir savaş ilanı değilse, Rusya tarzı yeni siyasi önerilerin kabul zeminini hazırlama amaçlı olmalıdır.


Bu şekilde bir siyasi senaryonun ne derece uygulanabilirliği konusu ise, PKK’yı destekleyen ABD çıkarlarının Türkiye ile çakıştığı, İdlib konusunda Türkiye’nin tutumunun Rusya’yla taban tabana zıt olduğu, rejim tarafında ise her düzeyde İran-Rusya çekişmelerin hat safhada olduğu bir bölgede, Rusya gibi bir tarafın sunacağı siyasi öneriler siyasi açmazları biraz daha artırmaktan başka bir sonuç vermeyecek ve Suriye’nin geleceği konusu bir muamma olarak kalmayı sürdürecektir.