Aile yapısını bozan unsurlar arasında sabah programları ve evlilik programları, çok kötü örnekler teşkil ediyor. Bu programlardaki kötü temsiller, gerçek aile yapısının önüne geçiyor ve insanları aile kavramından ve evlilikten soğutuyor. Öte yandan, özellikle Amerika menşeli kanalların ve bazı Türk televizyonlarının dizileri, aile içi iletişimi ciddi şekilde olumsuz etkiliyor.


Said Ercan kimdir?

1981'de Giresun'da doğan Said Ercan, ilk ve orta öğrenimini Yalova'da tamamladı. 2004'te İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu. Memuriyet görevlerinin ardından 2008’de özel sektöre geçerek Kuveyt Türk’te çalışmaya başladı. 2009’dan itibaren dijital medya alanında aktif rol aldı. Türkiye'nin ilk sosyal medya radyo programını hazırlayıp sundu, 2011’de sosyalmedyahaber.com'u kurdu. 2012’de USMED’in kurucu yönetim kurulu başkanı oldu, çeşitli üniversitelerde sosyal medya eğitimleri verdi. Türkiye'nin ilk uzaktan sosyal medya uzmanlığı eğitimine öncülük etti. Sosyal medya ve dijital dönüşüm üzerine makaleler yazan ve konferanslara katılan Ercan, akademik kariyerini Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesinde sürdürmektedir. Yayınlanmış 5 Kitabı bulunmaktadır.


Aile müessesesi git gide tahrip oluyor ve ciddi manada çöküşe gidiyor. Bu vaziyeti nasıl görüyorsunuz?

Türkiye ve dünyada aile çok ciddi bir saldırı altında. Artık sadece Türkiye değil, dünyada nüfus eksi büyümeye başladı ve nüfus artış hızı hiç olmadığı kadar düştü. Ve aile ile beraber artık evliliklerin azalması, sadece evliliğin azalması değil, evli olanların da çocuk sayılarının azalması ile beraber dünya tarihinde ilk defa bu kadar az bir büyümeyle karşı karşıya kaldık. Böyle giderse 2045 yılında son doğal yoldan çocuk olacağını söylüyor bilim adamları. Mesela önceleri geniş aileye saldırdılar, çekirdek aileyi önerdiler. Şimdi çekirdek aileye saldırıp singularity felsefesi adı altında bireyselliği, tekilselliği ön plana çıkartıyorlar. Sadece İstanbul'da 1 milyondan fazla yalnız yaşayan varmış. Dünyayı düşünün. Dünyada artık İngiltere'de, Japonya'da Yalnızlar Bakanlığı bile kuruldu. Yalnızlık bir modaya dönüştürüldü. Aile kavramının içi boşaltıldı. Ve bu manada da aile ciddi bir saldırı altında diyebiliriz.

Daha LGBT gibi bir sapkınlığı bile tam anlamıyla engelleyemiyoruz. Hala eşcinselliğin propagandası yapılıyor. Dizilerinden dergilerine, kulüplerinden derneklerine varana kadar bunların kapanması gerekmiyor mu?

LGBT meselesi, tüm dünyada fonlanan bir konu haline gelmiş durumda. Türkiye'de de bu konuda filmler üretiliyor ve Netflix gibi dijital platformlar, bu konuyu açıkça yayın politikası olarak benimsemiş durumda. Derneklerle birlikte ciddi bir lobi faaliyeti yürütülüyor. Yani bu konuda eleştiri yapanlar, hem hukuki saldırılara hem de sosyal medya üzerinden linç kampanyalarına maruz kalıyorlar ve hatta küresel sistemin sosyal medya hesaplarını kapattırma sürecine kadar varan adımlar atılıyor. LGBT lobisi, dünyanın en büyük lobilerinden biri olarak faaliyet gösteriyor. Eşcinselliğin propagandası popüler sanatçılar ve şarkıcılar üzerinden yapılıyor ve bu konuda özel bir bütçe ayrılmış. Uluslararası film festivallerinde LGBT temalı filmler sergilendiğinde, bu festivaller destekleniyor. Hatta YouTube gibi sosyal ağlarda LGBT içerikli videolar yaptığınızda daha fazla para kazanma imkânı sunuluyor. Kısacası hem sosyal medyada hem geleneksel medyada ve sinemada LGBT propagandası ve lobisi aktif olarak faaliyet göstermekte ve aileyi ve gençleri olumsuz yönde etkilemeye devam ediyor.

Aile yapısını bozan unsurlar neler. Özellikle medya sektörünün bunda etkisi nasıl?

Aile yapısını bozan unsurlar arasında sabah programları ve evlilik programları, çok kötü örnekler teşkil ediyor. Bu programlardaki kötü temsiller, gerçek aile yapısının önüne geçiyor ve insanları aile kavramından ve evlilikten soğutuyor. Öte yandan, özellikle Amerika menşeli kanalların ve bazı Türk televizyonlarının dizileri, aile içi iletişimi ciddi şekilde olumsuz etkiliyor. Lüks yaşamlar ve geçim sıkıntıları da aileye kötü örnek oluşturuyor. Aile kavramı, kavgadan ve tartışmadan beslenen bir yapıya dönüşürken, insanların cebirle süregelen ilişkileri aile kavramından uzaklaştırıyor. Anadolu irfanını ve medeniyet değerlerini öne çıkaran diziler yerine, Anadolu'dan ve köy hayatından soğutacak politikalar izleniyor ve bu durum aile kavramını ciddi anlamda deformasyonlara uğratıyor. Öte yandan, ailelerin boşanmaları hızla artarken, bu boşanma haberleri, üçüncü sayfa haberleri ve cinayet haberleri insanları korkutuyor. İnsanlar artık yeni insanlarla tanışmaktan bile korkar hale geliyor. Sosyal medyadaki manipüle edilmiş haberler ve bu platformlardan para kazanma amacıyla verilen uç haberler, okunma sayısını artırarak para kazanmayı hedefliyor ve bu da aile ve evlilik üzerinde ciddi olumsuz etkiler oluşturuyor.

Doğurganlık ciddi manada düşmüş durumda. Genç nüfus da alarm veriyor. Bu hususta neler söylemek istersiniz?

Maalesef Türkiye, tarihinde ilk kez doğurganlık oranı 2'nin altına düşmüş durumda; şu anda 1,5. Yani iki kişinin evliliğinden 1,5 kişi çıkıyor, bu yüzde 25'lik bir kayıp anlamına geliyor. Yani 0,5 zarardayız. Yüzde 25 çeyrek nüfusumuz her geçen gün azalıyor. Türkiye nüfusu böyle giderse ilk etapta yarıya ve daha sonra 4'te 1'e kadar düşecek. Böyle giderse Türkiye artık büyük devletler arasında gösterilmeyecek ve küçük devletler sınıfına girmiş olacak. Bu manada bir alârma geçilmiş durumda. Devlet de durumun farkında ve bu konuda çalışmalar yapmak istiyor artık. Fakat dediğim gibi doğurganlık oranı düşük ve çocuk aileden kovmak isteniyor. Çocuklar hem manevi anlamda hem de toplumsal adetler ve gelenekler açısından büyük bir etkiye sahip. Çocuğun olmadığı bir toplum, çocuğun olmadığı bir aile, çocuğun olmadığı bir ülke gittikçe kaybolmaya, yok olmaya mahkûm. O yüzden de çocuk varsa yuva vardır. Aileyi yuva yapan çocuktur. Bu manada doğurganlığın da arttırılması için teşviklerin yapılması lazım. Yeni doğumlara teşviklerin yapılması lazım. Bununla ilgili bazı çalışmalar yapılıyor ama şunu maalesef geç kaldık. O beğenmediğimiz laik Fransa'nın bile doğurganlık oranında bizden ileride. Türkiye bu konuda maalesef önlem almakta çok geç kaldı. İnşallah bundan sonraki süreçte önlem alınır ve doğurganlık oranının arttırılması noktasında çalışmaları artırır. Mesela sezaryen doğumlar Türkiye'de çok fazla, Avrupa'nın bile çok çok önünde. Bu sezaryen doğumdan sonra yeni doğumların olması güçleşiyor, zorlaşıyor. İnsanları sezaryen doğumdan vazgeçirmek lazım. Doğal doğuma yöneltmek lazım. Bununla ilgili de farkındalık çalışmalarını arttırmak lazım.

Baba Oğul Copy

Türkiye’de seküler hayat tarzı hâkim. Neslimizi İslâmî bir perspektifle yetiştirmeye gayret etsek de eğitimin, politikanın, özellikle medyanın Batıcı Kemalist ideolojiyle hareket etmesi buna mâni oluyor. Bu hususta siz neler söylemek istersiniz?

Sekülerizm Türk toplumunu çok hızlı bir şekilde etkilemeye başladı. Eski adıyla dünyevileşme, dünyaya dair kaygıların artması, dünya sevgisinin artması ve bütün planların dünyaya dair yapılması sekülerizmin ana temelini oluşturuyor. Sekülerizm, konformizm, hedonizm ve tabii ki kapitalizm, bu dört izm pençesinde yaşıyor insanlar. Rahmetli Cemil Meriç'in "izmler idrakımıza giyilmiş deli gömlekleridir." dediği gibi konformizm, konfor alanından çıkmayan insanlar ve kendisinden başkasını düşünmeyen, kendi konforundan başkasını düşünmeyen bir insanlık oluşuyor. Hedonizm, hazcılık yaygınlaştı. Haliyle ileriyi düşünmüyor. Aile, toplumsal değerler, gelecekte Türkiye'nin durumu, bunların hiçbirisi umurunda olmuyor hazcıların. Hedonist bir yaşam felsefesi hüküm sürüyor. Haz ve hız çağında böyle hazcı bir toplum oluşuyor maalesef. Öte yandan tabii ki sekülerizm, her şeyin dünyevileşme ile beraber dünyaya eksenli olması, iş eksenli olması, sadece dünyaya dair görüşlerin ön plana çıkması, manevî hayatın unutulması, dayanışma gibi ulvî şeylerin unutulması, evlilik değerlerinin yok olması, sekülerizmin yaygınlaştığını gösteriyor. Bütün bunları ise kapitalizm etkiliyor. Öte yandan Türkiye'de, adı konulmamış, tam olarak belli olmayan, Batı’ya dönük, Batı’nın kötü hasletlerini içerisinde barındıran bir Kemalizm var. Kemalizm bu tür ideolojilerin alt zeminini hazırlayan bir yapıya dönüşüyor. Kemalizm, kendini manevî değerlerimizin tam karşısına konumlandırıyor ve maalesef gençler Kemalizm sebebiyle, Batı'nın olumsuz özelliklerini benimsiyor ve ahlaki yozlaşma yönünden etkilenebiliyor. Bu bağlamda, Kemalizm ideolojisinin toplum içerisindeki etkisi de büyük. Özellikle hafızlık eğitimi alan, Kur'an kursu veya medrese eğitimi gören öğrencileri bir tehlike olarak kodlaması, İmam Hatip öğrencilerini de aynı şekilde tehlikeli olarak göstermesi, bu çocuklarda olumsuz bir temsil oluşturabiliyor. Bu sebeple, toplumdaki İslâmî eğitim alan gençlerimizin ve çocuklarımızın doğru bir iş yaptığının altının çizilmesi ve bu olumsuz algının önüne geçilmesi gerek. Hep ekranlarda ve medyada görülen Kemalist kişiliklerin din karşıtı konumlanması ve bunun bir moda haline gelmesi, eğitim alan çocuklarımızı ve insan kaynağımızı olumsuz etkiliyor. Yani başarılı ve gerçekten zeki çocuklarımızı bu sebepten kaybediyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aile hukukunda uygulama kaynaklı sorunlara yönelik birçok tedbiri hayata geçireceğiz. Aile mahkemelerinin kurulu ve yargılama usulünden, boşanma ve nafaka usulüne kadar yeni reformlar yapmayı planlıyoruz.” dedi. Bu gibi işlerde ne gibi çalışmalar öncelikli şart?

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2025 yılını aile yılı ilan etti. Geç kalınmış ama doğru bir karar. Aile yılı ile beraber aile üzerinde birçok etkiyi göreceğiz, hatta görmeye de başladık. Yani, ikinci, üçüncü çocuklara, dördüncü çocuklara teşvikler verilmesi çok önemli gelişmeler. Öte yandan tabii ki aile yılında aile ile ilgili bilinçlendirmelerin yapılması da kıymetli. Mesela nafaka meselesi önemli bir mesele. Toplumda bir kanayan yaraya dönüşmüş durumda. Bu nafaka meselesinin de bu süreç zarfında çözülmesini bekliyoruz. Öte yandan boşanmalar hiç olmadığı kadar arttı. Artık, milyonlara yakın bir boşanmadan ve gittikçe de artan bir boşanma oranından bahsediyoruz. Evet, bir yandan evlilik teşvik ediliyor ama bir yandan da mevcut evliliklerin korunması da önemli. Devlete ve Aile Bakanlığı'na bu konuda çok ciddi görevler düşüyor. Ailenin teşvik edilmesi, aile birlikteliklerinin ve etkinliklerinin düzenlenmesi, ailece birlikte vakit geçirilecek ortamların oluşturulması şart. Mesela en basitinden, ailelerin maddi imkanlarla dışarıda en az bir kez yemek yeme imkanı sağlanabilir. Sosyal ve kültürel faaliyetlere katılımları teşvik edilmeli. Belki aile puanı gibi uygulamalar düşünülebilir. Örnek aileler seçilerek toplumda öne çıkarılabilir, çünkü insanlar örnekler üzerinden motive oluyor. Daha yapılacak çok iş var ama 2025'in aile yılı olarak belirlenmesi ve Cumhurbaşkanının bizzat bunun altını çizmesi bu manada önemli. Yeni teşviklerin verilmesi ve çocuk teşviklerinin sağlanması bu bağlamda önemlidir. Ayrıca, yeni evleneceklere evlilik paketleri ve kredilerinin sunulması da önemlidir. Bu krediler belki daha da arttırılabilir. Sadece devletin değil, belediyelerin de bu konuda teşvik etmesi gerekiyor. Örneğin, belediyeler bir ölüm vakası olduğunda ciddi taziye yardımları yapıyor ve taziye evleri kuruyorlar. Benzer şekilde, ölüm için yapılan yatırımlar gibi, evlenecek ve çocuk yapacak ailelere de destek olunmalı. Bu destekler düğün salonlarından davetiyelere kadar uzanabilir. Kamu otoritelerinin bu konuda elinden gelen yardımı yapması ve teşvik edici olması önemlidir.

Dijitalizm eserinize de temas etmek istiyoruz. Bu eserde neyi anlatıyorsunuz?

"Dijitalizm" kitabı bu manada ilk kitap diyebiliriz. Yani dijital dünyayı etraflıca ele alan hem artı yönleriyle hem eksi yönleriyle, dijital medya okuryazarlığı anlamında, dijital pazarlama anlamında ve yeni dünya düzeninde dijitalizmin konumlandığı yer anlamında önemli bir kitap oldu. Dijitalizm kitabı ile beraber hem K-Pop gibi meseleler hem 5G'nin zararları gibi meseleler, hem sosyal medyadaki kullanımlar, nelere dikkat edeceğiz gibi birçok konuya değinmeye çalıştık. Şimdi Allah nasip ederse dijitalizmi iki kitap haline getirip tekrar güncelleyerek piyasaya sürmüş olacağız. Dijitalizm kendi okur kitlesini oluşturdu. Güzel bir kitle yaptı. Çok güzel de bir baskıya ulaştı. Bu manada okuyan ve destek veren herkese teşekkür ediyorum.

Aylık Baran Dergisi 36. Sayı Şubat 2025