Günümüz dünyasında zarafet, incelik ve güzellik kaybolmuş durumda. Modern insan, estetikten ve ruhi derinlikten mahrum bir hayat sürerken, çirkinlik ve kabalık her sahada hüküm sürüyor. Hat sanatı, sadece bir yazı sanatı değil, aynı zamanda zarafet, sabır, edep ve ölçü medeniyetinin bir mirasıdır. Hattat Ali Haydar Çetintürk ile hat sanatı üzerinden kaybolan güzellikleri, estetik anlayışımızdaki değişimi ve yeniden ihya edilmesi gereken değerleri konuştuk.
Hattat Ali Haydar Çetintürk kimdir?
1965 İstanbul doğumlu olan Hattat Ali Haydar Çetintürk, ilkokulu İstanbul'da, ortaokul ve liseyi Bursa İmam Hatip Lisesi’nde okudu. A.Ö. İlahiyat Fakültesi’nden mezun olan hattat, hüsn-i hat icâzetini Necmi Atik Hocaefendi'den aldıktan sonra, yine hocasının delaleti ile ikinci hüsn-i hat icâzetini de Ali Hüsrevoğlu Hocaefendi'den almıştır. 1982-1990 yılları arasında medrese usulü derslerini Ömer Keleş ve Mehmet Talû Hocalardan tamamlayarak, ikisinden de ayrı ayrı icazetlerini almıştır. Yine uzun yıllar Mahmut Efendi Hazretlerinin Mektubât-ı Rabbânî, Risâle-i Kudsiyye, Risâle-i Hâlidiyye ve Tasavvuf derslerine bizzat devam ederek üçüncü icazetini de Mahmud Efendi Hazretlerinden almıştır. Nesih, sülüs, dîvâni ve rika dallarında icazetli olan ve eserler veren hattat, hâlen Ali Hüsrevoğlu Hocaefendi'den talik derslerine devam etmektedir.
Günümüz insanının estetik anlayışı giderek değişiyor. Artık çirkinliğe daha çok itibar arttı. Güzellik ve incelik duygularımız köreldi. Hat sanatı bağlamında düşündüğümüzde, bu kaybolan güzellik ve zarafet duygusunu nasıl yeniden kazanabiliriz?
Bu çok derin bir mesele. Öncelikle şunu hatırlamamız lazım: Allah güzeldir, güzeli sever. Bu düstur, sadece sanata değil, hayatın her alanına yansımalı. Güzel konuşmak, güzel bakmak, güzel davranmak, güzel işler yapmak… Hepsi İslam’ın bize öğrettiği değerlerdir. Ama bugün güzellik kavramı, maalesef içi boşaltılmış bir hale geldi. Batı medeniyetinin dayattığı "güzellik" algısı, ruhtan ve hikmetten uzak, tamamen süflî bir düzleme oturtulmuş durumda.
Hat sanatı ise bu estetik anlayışına karşı bir direniş gibidir adeta. Çünkü hat, sabır ister, emek ister, intizam ister, en güzelini yapma gayreti ister. Batılı bir ressam, yanlış bir fırça darbesi attığında üzerinden geçip düzeltebilir ama bir hattat, is mürekkebiyle kâğıda dokunduğunda geri dönüş yoktur. Bu yüzden en başından en doğruyu, en güzeli yapmak zorundadır. İşte bu anlayış, insana disiplin, incelik ve sorumluluk kazandırır.
Günümüz insanının estetikten kopmasının sebebi, her şeyin hızla tüketildiği bir çağda yaşaması. Güzelliğe tahammülü olmayan bir nesil yetişiyor. Çünkü çirkinlik dayatılıyor. Buna alıştırılıyor. Haliyle hızlı tüketim, hızlı bilgi, hızlı hayat derken sabır ve zarafet kayboldu. Oysa estetik, insanın ruhunu yücelten bir şeydir. Gerçek güzellik, sadece dış görünüşte değil, bir işin yapılma biçiminde, bir insanın konuşma tarzında, bir toplumun medeniyet inşasında kendini gösterir. Ben bunun inceliğini hat sanatında müşahede ediyorum; o sadece bir süsleme sanatı değil, ruhu incelten bir terbiye mektebidir. Bu sebepten hat sanatı gibi ruhlarımızı terbiye edecek sanatlarımızın artması elzem.
Yaptığımız işi en güzel şekilde yapmamız gerek
Hat sanatı üzerinden konuşuyoruz ama aslında bahsedilen bu mesele, hayatın her alanına şamil. Mutlak Güzel’i aramak, insanın tabiatında var diyebilir miyiz?
Kesinlikle. Aslında insanoğlu, yaratılıştan beri en mükemmele ulaşma arzusu taşır. Bunun en güzel örneği Kur’an’da açıkça beyan edilmiştir: "Hanginiz daha güzel amel işleyecek diye ölümü ve hayatı yarattık." Burada dikkat edilmesi gereken kelime "ahsenü amela" yani "en güzel amel." Allah bizden sadece amel yapmamızı değil, yaptığımız işi en güzel şekilde yapmamızı istiyor. Hat sanatı da bu arayışın bir tezahürüdür. Hattatlar, bir harfi en güzel haliyle yazmaya çalışır. Dün yazdığını bugün beğenmez, bugün yazdığını yarın daha güzel yapmak ister. Çünkü insan, sürekli tekâmül hâlinde olmalıdır. Oldum diyemeyiz, sürekli yenilenme halinde olmalıyız. Sanatta, ilimde, ibadette, ahlâkta... Güzellik arayışı, insanı Allah’a yaklaştıran bir yolculuktur.
Edep ve zarafet kayboldukça, nezaketsizlik hâkim oldu
Hayatın genelinde bir kabalık hâkim. Edep, zarafet ve adab-ı muaşeret neredeyse tamamen kayboldu. Eskiden hocaya, büyüğe hürmet varken, şimdi bırakın hürmeti, insanlar birbirlerini yiyecek hale geldi. Bu değişimi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu gerçekten en büyük kayıplarımızdan biri. Eskiden toplumda bir ölçü vardı. Büyük küçüğe şefkatle bakar, küçük büyüğe hürmet ederdi. Hoca talebesine ilim öğretirken ona ahlâk da öğretirdi. Medeniyet dediğimiz şey, aslında bu adab-ı muaşeretin toplamıdır. Bugün insanlar, en küçük meselelerde bile birbirlerine tahammül edemiyor. Bunun sebebi, İslâm terbiyesinin hayattan çıkarılmasıdır. Usta-çırak ilişkisinin yok edilmesidir.
Osmanlı’da bir padişah bile hocasının huzurunda edep içinde otururdu. Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemseddin’e olan hürmeti meşhurdur. Günümüzde ise bırakın hocalara hürmeti, anne babasına saygı göstermeyen, komşusuyla selamlaşmayan bir nesil yetişti. Bu, büyük bir çöküştür. Çünkü insan, nezaket ve edep sahibi olduğu sürece insandır. Bizi hakiki değerlerimize geri götürecek çalışmaların artması toplum olarak da tekrar dirilmemize vesile olabilir.
Evet hocam, sabırsız bir nesil yetişiyor. Meslek sahibi olurken bile her şeyi hızlıca öğrenmek veya kolay yoldan para kazanmak üzere hareket ediliyor. Hazmedilmemiş bir hayat yaşıyoruz. Peki, hat sanatında uzun yıllar süren bir talim, disiplin, sabır ve istikrar var. Bunun insanımıza yansıması nasıl olmalı?
Öncelikle hat sanatına kısaca değinmek istiyorum. Hat sanatı, İslâm medeniyetinin en büyük estetik miraslarından biridir. İlk dönemlerde Küfi hattı ile yazılan metinler, zamanla gelişerek Muhakkak, Reyhani, Tevki, Rika, Nesih ve Sülüs gibi yazı çeşitlerine evrilmiştir. Bu altı hat çeşidine Aklâm-ı Sitte (Altı Kalem) denir ve her biri, İslam sanatında büyük bir disiplinle işlenmiştir. Özellikle Osmanlı döneminde hat sanatı zirve noktasına ulaşmış, Sülüs ve Nesih hatları mükemmel bir seviyeye erişmiştir. Nesih hattı, Kur’an-ı Kerim’in yazımında en çok kullanılan hat çeşidi olmuş, Şeyh Hamdullah, Hafız Osman ve Şevki Efendi gibi büyük hattatlar tarafından en güzel formuna ulaştırılmıştır. Kur’an Mekke’de nazil oldu, Mısır’da okundu, İstanbul’da yazıldı sözü de bu gerçeği ifade eder. Osmanlı’nın getirdiği estetik anlayışla birlikte Divani, Celî Divani, Talik ve Rik’a gibi yeni hat türleri de ortaya çıkmış, özellikle Divani hattı devlet yazışmalarında kullanılmaya başlanmıştır. Divani hat, estetik yapısıyla günümüzde dahi en ilgi çekici yazı türlerinden biridir.
Hat sanatı, sadece yazıyı güzel yazmak değil, aynı zamanda bir sabır ve ahlâk eğitimidir. Sabır olmadan kemalat olmaz. Hat sanatı, insana sabrı öğreten bir mekteptir. Mesela bir hattat, yazıya başlarken ilk olarak Rabbi yessir meşk eder. Hasan Çelebi Hoca, Hamid Aytaç’tan iki yıl boyunca sadece bu kelimeyi meşk ettiğini anlatır. Çünkü hat sanatı, şekilden öte, bir ruh ve terbiye meselesidir. Bir hattat, sadece güzel harfler yazmaz; sabrı, disiplini, edebi ve teslimiyeti de öğrenir. Bu sebepten hat sanatı, İslam’ın getirdiği medeniyet anlayışının en güzel yansımalarından biridir. Zira her harf, her çizgi, bir ölçüye ve nizama tabidir. Bu nizamı bozmadan, en güzel haliyle ortaya koyabilmek, insanın ruhunu incelten ve kemale erdiren bir süreçtir.
Bugün insanlar, birkaç ayda her şeyi öğrenmek istiyor ama derinleşmeden, sabır göstermeden hiçbir şey elde edilemez. Hızlı tüketim çağında, sabır en büyük kayıplarımızdan biri. Oysa İslam, sabır medeniyetidir. Bir hattat, bir harfi en güzel şekilde yazana kadar yıllarını verir. Bu, insanın ruhunu olgunlaştırır. Bu gibi güzelliklerle insanımız meşgul edilmeli. Bir hat sanatında bile bir toplumun nasıl inşa edilebileceği görünüyor.
Son olarak, kaybolan bu güzellik, edep ve zarafet duygusunu nasıl yeniden kazanabiliriz?
Öncelikle tekrar kendi medeniyetimizin estetik anlayışına dönmeliyiz. Batı'nın dayattığı sathî güzellik anlayışı yerine, İslam estetiğini aramalıyız. Hat sanatı bunun en güzel örneklerinden biridir ama tek başına yeterli değildir. Hayatın her sahasında güzelliği gözetmeliyiz. Allah güzeldir, güzeli sever düsturunu hayatımıza geçirmeliyiz.
İkinci olarak sabır ve disiplini yeniden kazanmalıyız. Sabır olmadan gerçek güzellik ortaya çıkmaz. Ayrıca ahlâkî ve manevî değerlerimizi ihya etmeliyiz. Nezaket, saygı, edep gibi kavramlar hayatımıza geri dönmeli. Bunları tekrar inşa edersek, gerçek bir toplum oluruz. Yoksa tüm nimetler elimizden gidecek.
Teşekkür ederim hocam.
Ben teşekkür ederim. Sizler gibi genç kardeşlerimizin bu meseleleri dert edinmesi çok kıymetli. Allah hepimizi hakiki güzelliğe ulaştırsın.
Aylık Baran Dergisi 37. Sayı, Mart 2025