Liberal görüş, Avrupa’da din ve geleneklerden uzak bir dünya görüşünün adıdır.

Her ne kadar, konu iktisatla sınırlı tutuluyor gibi göründe de, yaşayışın tüm alanlarında geçerli olan bir kontrolsüzlüğü ve hatta keyfiliği sembolleştirmektedir.

Liberal sistem, devleti hâkim mevkiinden indirerek, paraya dayalı güç sahiplerini gerçek otorite ve iktidar sahibi yapmıştır. Bu durum, artık iktidarların sembolik olduğu bir dönemin başlangıcıdır. Çünkü güç, mali açıdan güç sahiplerinin eline geçmiştir.

Modern devlet kitabının yazarı, modern devletin, tarihin en acımasızca devletlerinden daha acımasız olduğunu söylemektedir. Bu acımasızlık, fiili güç kullanmaktan öteye, insanın düşünce ve yaşama anlayışını kontrol altına almak istemesinden dolayıdır.

Liberal iktisat, kendi kanunlarını uyguladığı söylenirken, ona karşı ciddi bir müeyyide uygulama imkânı yoktur. Halbuki serbest piyasa, Adam Smith’den beri bu kanun, bazı sun’i güç merkezleri tarafından keyfi olarak tabii mecrasından uzaklaştırılarak, o güçlerin menfaatleri doğrultusunda çalıştırılır. Buna karşılık, halklar; bu iktisadi çemberin içinde büyük firmaların politikalarına tabi olmak zorunda bırakılır.

Zenginlerin güç merkezli dünyası

Böyle bir değerlendirmeyi, dünya üzerindeki sayılı şirketlerin, milyonlarca insanın gelirinden fazla paya sahip olmalarına bakarak söylemek mümkün. İktisat dergi ve raporları, bu konuyu gizleme ihtiyacı bile duymadan; dünyanın patronlarının vergilerini yayınlarken, bu vergilerin hangi kazancın sonunda olduğunu söylemezler.

Liberalizmin uygulamadaki versiyonu olan kapitalizm, haksız ve baskıcı uygulamalarıyla Avrupa’da komünizmin doğuşuna imkân hazırlamıştı. Aynı şekilde Rönesans sonrası hümanizmin ortaya koyduğu rasyonalist sistem, adalet ve merhamet kavramlarını hayatın dışına iterek, sömürü ve yoksulluk dönemlerini daha da arttırmıştı.

Türkiye, maalesef dine saygılı ve milliyetçi bir iktidar ittifakı döneminde kapitalist iktisadi sistemi sürdürmeye devam ediyor. Sanki alternatif bir iktisadi sistem yokmuş ve alternatif bir iktisadi yapı kurulmasının imkânsız olduğunu kabul etmişcesine.

Piyasa kanunları adı altında, ahlakın ve dürüstlüğün yer bulamadığı spekülatif ve acımasız bir iktisadi sistemin merhametsiz uygulamalarına şahid oluyoruz. İşin en ilginç tarafı, tefecilerin, büyük kar merkezlerinin bu durumlarını rahatlıkla ve ciddi bir engel görmeden devam ettirmekte oluşları.

İktisadi mücadele, kültür ve değerlere yardımıyla olur

Dövizdeki kontrollü değişmeler, temel ürün ve ihtiyaç maddelerinin hızla zamlanması, malların fiyatlarının keyfi olarak yükseltilmesi ve hayatın aşırı pahalılaşmasının sebebi, aslında kontrolsüz iktisadi yapının sonuçlarıdır.

İktisadi kanunlara ters; lüks malların üretilmesi, aracıların ürün fiyatlarına aşırı kar koymaları, stokçuluk gibi ahlak ve adalet dışı iktisadi sistem yoluyla, yoksulluğun giderek az gelirliler üzerinden orta kesime doğru yaygınlaştığı günlerdeyiz.

Dış güçlerin ülkeyi her yönden kuşattığı bir dönemde, toplum geliri ile orantısız bir harcama içinde bulunmaktadır. Lüks tüketim mallarının hala dışarıdan getirilip, küçük bir zengin azınlığı ve gençliği mutlu etme çalışmaları ne ahlak ile ne de milli duygular ile bağdaşır durumlar değildir. Bu yaşama farklılığının getirdiği ciddi sosyal problemlerle karşı karşıya kalınmakta ve hükümeti iktidar yapan toplum kesimleri bile, gelecekten endişe etmeye başlamışlardır.

Hırsızlık, gasp, cinayet ve aldatma gibi olaylar gittikçe artması; kanaat kültürünün kaybolmasıyla ortaya çıkmaktadır. İnternet ve sosyal medya, sürekli lüksü, eğlenceyi ve maddi hayatı özendirirken, sadece iktisadi kuralların bile bu çöküşe engel olamayacağı bilinmelidir. İktisat siyasetinin, kültür ve ahlak siyasetinin bir parçası olduğu artık anlaşılmalıdır.

Prof. Dr. Sami Şener, Mirat Haber