Aylık Baran Dergisi'nin "Sekülerlik, çok renklilik-çeşitlilik adı altında ucubeleşme" başlıklı soruşturmasında seküler hayat tarzıyla toplumun nereye sürüklendiğine dair kısa bir açıklama yapan sosyolog Adem Palabıyık, şunları söyledi:

Sekülerizm bir kere bireysel bir olgu. Dolayısıyla insanın kendi özünü ilgilendiren, Müslüman topluma has bir mesele değil. Taklit edilmiş, öğrenilmiş bir mesele. Dolayısıyla biz sekülerizmi ontolojisi Batı’ya dayanan bir süreç olarak ele alıyoruz. Sekülerizmde en önemli meselenin, bir peygamberin Hristiyanlık dininde tanrının sözüne eş değer ya da ona mukabil kabul edilmesiyle başladığını düşünüyoruz. Hemen hemen bütün sekülerleşme teorileri bu şekilde başlıyor. Dolayısıyla Hazreti İsa’nın Hristiyanlık dininde tanrının sözüne ortak edilmesi ve oğul olarak onun yanına konumlandırılması Hristiyanlıktaki sekülerizmin başlangıcının delaleti kabul ediliyor. Buradan yola çıktığımızda şunu görüyoruz; insanların kendi hayatlarında özellikle kutsal ya da dini değerlere atfettikleri dini görüşlerde kendilerinin de bir söz söyleme hakkının olduğuna dair bir kader inancı belirleniyor ve bu kader inancı üzerinden insanın kendi rasyonelliğini okuması devam ettiği sürece de, aslında Hristiyanlık dinine göre tanrının koyduğu kuralların ötesinde insanların da bu kuralları revize edebilme “şansı” doğuyor. Aslında bu “şans” Durkheim gibi bir bakış açısıyla bakıldığında yaratıcı tarafından değil insan sözü tarafından da belirlenebiliyor; işte sekülerizmin bize dayattığı esas tehlike de buradan başlıyor.

Yaratıcının koyduğu hükümler revize edilerek rasyonel aklın koyduğu hükümlerle oluşturulmaya çalışan bir toplum var. Benim söylediğim tartışmalar 18. ve 19. yüzyılda yapılan tartışmalar. 21. yüzyıla dair yapılan tartışmalar da postmodernizm üzerinden yapılıyor. Burada da bahsettiğimiz o yaratıcının ortaya koyduğu kudret hem de insanın yaratıcı sözüne olan müdahalesinin ötesinde; amacı olmayan, yeniden tanımlanmak istenen fakat insan aklının üretiminin de herhangi bir şekilde uygunluğu sorgulamayan bir hayat tarzı ortaya konuluyor. Dolayısıyla sadece dinsiz değil aynı zamanda peygambersiz ve kutsal kitabı olmayan bir din inşa edilmeye çalışılıyor. Bu da üçüncü evre oluyor. Birinci evre tanrının sözüne karşılık insan sözünün oturtulması. İkinci evre tanrının yanına oturtulan insanla birlikte onun kutsiyetine insanın rasyonel aklıyla müdahale edilmesi ve dinin dönüştürülmesi; üçüncü evre de özellikle postmodernizmle birlikte rasyonalizm olsun ya da olmasın herhangi bir şekilde akılla üretiminin yorumla devam ettirilmesi. Fakat bu yorumda herhangi bir şekilde rasyonalizm aranmıyor, peygamber ve kutsal kitap olmayan heterodoks bir din ortaya konulmaya çalışılıyor.

Erdoğan’ın çevresinde bir tane ADAM yok mu? Erdoğan’ın çevresinde bir tane ADAM yok mu?

Zaten insan aklına uygun olmayan sekülerizm de ahlaksızlık, yozlaşma, kuralsızlık, sınırsızlık, tatminsizlik ve doyumsuzluk empoze ediyor. Dolayısıyla insan doğası bu tatminsizliğe en fazla bir süre karşılık verebiliyor ya da bir süre mücadele edebiliyor. Bunun sonrası intiharlar, cinnetler oluyor. Bugün ortaya çıkan parçalanmış iman sendromu artık bir yerde insanların yeni bir yön bulmasına sebep oluyor. Bu yön artık öze dönüşü gösteriyor. Çünkü insan tatminsizlikten, ahlaksızlıktan, hayasızlıktan o kadar çok bunaldı ki, fıtratını aşan bir durum yaşıyor; haliyle kendi aklını da çepeçevre kuşatan ahlaki kuralların bütününü arar oluyor. Bunun öze dönüşü de yine din oluyor.

Aylık Baran Dergisi 18. Sayı, Ağustos 2023