Meğer bilmiyormuşuz!

Antalya’da Kelepir Kitabevi, zaman zaman uğradığım bir mekân. Sahibi Kerem bey ile kimi konularda fırsat elverdiğince sohbet ederiz. Bir gün yanına uğradım. Birisi pek yaşlı iki üç kişi var. Kerem bey çay söyledi, ilgi gösterdi... Ona, Atatürk ile alakalı Tercüman yayınlarından çıkmış bir kitap sordum. “Yok” cevabını alınca, beraber oturdukları yaşlı adam, Kerem beyin bana gösterdiği alakadan olsa gerek, birden bire: “Şu yaşa gelmişsin hala Atatürk’ü öğrenemedin mi daha?” demez mi? Ne diyeyim? Dondum kaldım.

“Sen çok iyi biliyorsun herhalde?” dedim. Biraz alaycı bir ifadeyle...
Kerem bey bizi teskin etmeye, ikimize de saygılı bir ifade ile ortamı yumuşatmaya çalışıyor.

Adam, “Nerelisin sen?”
- “Konyalıyım.”
- “Belli zaten.”

“Sizin gözünüzde biz belliyiz tabiî. Gerici, yobazız değil mi? İşte dayandığınız tek anlayış budur. Kendinizden görmediğiniz her insan size göre çağdaş değil, cahil, Atatürk düşmanı yobaz!” dedim.

Adam çok okurmuş. Zamanında kütüphanesi bilmem neyi varmış. Yaşlanınca devretmiş. “Her Türk, cumhuriyetin banisi Atatürk’ü bilmek zorundaymış...” Falan filan...

“Madem siz Atatürk’ü çok iyi biliyorsunuz, müsaadenizle size bir soru soracağım. O soruyu cevaplayabilir misiniz?” dedim.

Kendinden emin, “sor bakalım.” dedi.

“Atatürk Samsun’a nasıl çıkmıştır?” der demez; öfkeyle karışık “İngiliz vizesiyle çıktı” dedi.

-“Bakın bunu siz söylüyorsunuz. Ben söyleseydim, onu suçladığımı düşünerek savunmaya geçecektiniz. Benim sorum bu değil, soruyu tamamlayayım siz cevabınızı o zaman verin.”

Yine, “sor bakalım tamam” dedi.

“Ben Atatürk Samsun’a nasıl çıkmıştır ve o esnada yanında kimler vardır? Kaç kişiyle çıkmıştır? Siz biliyorsunuz ya, buyurun cevap verin?” sualini yönelttim.
Önce, “kendisi çıkmıştır” sonra, ikna olmadığımı mimiklerimden anladığı için, “birkaç kişiyle çıkmıştır” dedi...
- “Hayır, daha siz Samsun’a kaç kişi ile birlikte ayak bastığını dahi bilmiyorsunuz. Beni onu bilmemekle itham ediyorsunuz. Önce onunla birlikte Samsun’a çıkan, üstelik her birisi kurmay zekâya sahip subaylar kimlerdir onları öğrenin. Sonra da, bunlar içinde yer alan ‘Teğmen Ruhsat kimdir?’ Bunun cevabını verin. O zaman sizin Kamal Atatürk’ü gerçekten tanımış, bilmiş bir şahsiyet olduğunuza inanayım?”
Adamın bir anda nevri döndü sanki! Soluk alıp vermeleri hızlandı. Kerem bey, teskin edici bir şeyler söyledi. Su filan verdi...

Bu sefer, sorduğum soruyu gerisin geri bana yöneltti.
“Soran benim. Cevabını da siz bulun ve tanıdığınızı iddia ettiğiniz Atatürk’ü iyi öğrenin...” dedim...
Adam, bir müddet sonra kendine gelir gibi oldu sessizce çıktı gitti. Kerem, “Ne yaptın abi ya, 82 yaşında... Nerdeyse kalpten gidecekti” dedi.
- “Bunda beni suçum ne? Onun aşağılayıcı tavrını gördün”
-“Haklısın, herkes tutturmuş bir yol gidiyor. Bu yolun sonu nereye çıkar belli değil.”
-“Nereye çıkacağı belli, belli de...”
-“Boş ver!”

“13 Kasım 1918’de 22 İngiliz, 12 Fransız, 17 İtalyan, 4 Yunan gemisi ve 6 denizaltıdan oluşan 61 parçalık İtilaf donanması Boğaz’a girerek İstanbul’u işgal etmiştir. 15 Kasım’da bu donanmadaki gemilerin sayısı 167’ye çıkmıştır.
Bu işgal donanmasından İstanbul’a 3500 kişilik bir kuvvet çıkarılmış ve şehrin değişik yerlerine konuşlandırılmıştır. Bu işgalci kuvvetin 1500 kadarı İngiliz, 540’ı Fransız, 470’i İtalyan ordusuna mensuptu. Bu 3500 kişilik kuvvetin, 1500’ü Rumeli Kavağı, Yenimahalle, Büyükdere’den Bebek’e kadar olan bölgeye yerleştirilirken, 2000’i Beyoğlu’na yerleştirilmiştir. İşgalci birliklerin kışla ve okullara (GS Lisesi, İngiliz Kız Okulu gibi okullar) yerleştirilmelerinden sonra, özel binalar da keyfi olarak işgal edilmeye başlanmıştır.

13 Kasım 1918’de İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan donanmalarından oluşan 61 parçalık bir işgal gücünün Çanakkale Boğazı’ndan elini kolunu sallayarak geçip İstanbul Boğazı’na girmesi Türk insanını derin bir yasa boğmuştur. Çünkü daha yaklaşık dört yıl önce Türk insanı, bu işgal donanması bu boğazlara girmesin diye Çanakkale Savaşı’nda varını yoğunu ortaya koymuş, 200.000’den fazla şehit vermiş ve düşman donanmasının Çanakkale Boğazı’nı geçmesine engel olmuştu. Ama şimdi, bu büyük direnişten sadece dört yıl sonra düşman donanması güle oynaya İstanbul’a geliyordu. Bu kahredici bir işgaldi!

Beyoğlu’nda bir İngiliz taburu, İstanbul’da bir Fransız taburu, Boğaziçi’nde bir İngiliz tugayı ve bir Fransız tümeninin önemli bir bölümü bulunuyordu. İngilizler, İstanbul’da Kilyos’a kadar olan bölgeleri işgal etmişler, işgal kuvvetleri Karadeniz’den gelebilecek denizaltılara karşı Boğaz girişinin her iki yanına birer batarya yerleştirmişler; 3 İngiliz motoru da Boğaz ağzına konuşlanarak Boğazı gözetlemeye başlamıştı.

İstanbul bu ahvaldeyken 7 ay sonra 16 Mayıs 1919 Cuma günü Padişah Vahdettin ile cuma selamlığında son kez görüşüp veda eden Mustafa Kemal Paşa saat 16:00’da Bandırma Vapuruna binerek IX. Kolordu Müfettişlik karargâhında görevlendirilen 55 kişi ile İstanbul’dan ayrıldı.

19 Mayıs 1919 günü sabah 06:00’da Samsun’a ulaştı.

Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali, Anılarında “Bandırma vapurundaki kahramanın ruhunda sınırsız vatan sevgisi ve millet aşkı yanardağ gibiydi. Denizleri bile kurutacak bir yanardağ!..

Son yüzyıl Türkleri için yeni bir Ergenekon’un kapısı açılmıştı ve yeni bir devrin tarih başına gelinmişti.”* der. İzmir’in işgal günü hareket ettiğinden bahisle 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak bastığından söz eder ve Mustafa Kemal’in karargâh erkânını oluşturan 18 kişinin isimlerini sayar. Ancak aynı günlerde İstanbul’da İzmir’in Yunanlılar tarafından işgalini protesto mitingleri düzenlenir. Burada tuhaf olan şey şudur: sanki İstanbul güllük gülistanlık! İşgal mişgal yok. Millet İzmir işgalini protesto ediyor! İngiliz işgal kuvvetleri de buna müsaade ediyor!

İngilizler birinci işgalden 10 ay sonra ikinci sefer, 16 Mart 1920’de tekrar asker takviyesi ile işgallerini pekiştirmişlerdir.

Tarihçi Murat Bardakçı’ya göre: “BANDIRMA Vapurunda, Mustafa Kemal Paşa ile 22 kişilik kurmay heyetinin yanı sıra erler, onbaşılar ve çavuşlar da vardı; erlerle erbaşlar 25 kişiydiler ama bu 25 kişinin Samsun’a gidişlerinden sonraki hayatları hakkında bugüne kadar hiçbir araştırma yapılmadı.

1. Dokuzuncu Ordu Müfettişi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri. 2. Kurmay Başkanı Albay Kazım Beyefendi (General Kazım Dirik. 1880-1941). 3. Sağlık Müfettişi Albay İbrahim Tali Beyefendi (Milletvekili ve elçi Dr. İbrahim Tali Öngören. 1875-1952). 4. Kurmay Binbaşı Arif Bey (İzmir suikasti davasında İstiklal Mahkemesi’nin kararıyla idam edilen Ayıcı Arif Bey. 1882-1926). 5. Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey (Asker ve büyükelçi Hüsrev Gerede. 1886-1962). 6. Topçu Müfettişi Binbaşı Kemal Bey (Korgeneral Kemal Doğan 1879-1951). 7. Sıhhiye Müfettiş Muavini Binbaşı Refik Bey (Başbakan Dr. Refik Saydam. 1881-1942). 8. Yaver Piyade Yüzbaşı Cevad Efendi (Atatürk’ün yaveri ve milletvekili Cevad Abbas Gürer. 1887-1943). 9. Yaver Piyade Yüzbaşısı Mustafa Efendi (Tokat milletvekili Mustafa Sabri Süsoy. 1876-1934). 10. Piyade Yüzbaşı Ali Şevket Efendi (Gümüşhane milletvekili Ali Şevket Öndersev. 1884-1940). 11. Piyade Yüzbaşı Mümtaz Efendi (Yüzbaşı Ali Mümtaz Tünay. 1886-1946). 12. Piyade Yüzbaşı İsmail Hakkı Efendi (Başbakanlık özel kalem müdürü İsmail Hakkı Ede. 1886-1943). 13. Tabib Yüzbaşı Behçet Efendi. 14. Piyade Asteğmeni Hayati Efendi (Cumhurbaşkanlığı özel kalem müdürü Hayati Bey. 1892-1926). 15. Piyade Asteğmeni Arif Hikmet Efendi (Tümgeneral Arif Hikmet Gerçekçi. 1894-1970). 16. Yaver Topçu Üsteğmeni Muzaffer Efendi (Atatürk’ün emir subayı ve Giresun milletvekili Muzaffer Kılıç. 1897-1959). 17. Asteğmen Abdullah Efendi. 18. Adli müşavir Ali Rıza Bey. 19. Tabur hesap memuru Rahmi Efendi. 20. Tabur hesap memuru Ahmed Nuri Efendi. 21. Kâtip Faik Efendi (Sağlık Bakanlığı memuru Faik Aybars. 1880-1945). 22. Yedeksubay Tahir Efendi. 23. Kâtip Memduh Efendi (Cumhurbaşkanlığı memuru Memduh Atasev. 1895-1930’lar).
Mustafa Kemal Paşa ile beraber Samsun’a giden erlerle erbaşların tam listesi:

1.Osman Nuri oğlu Ali Faik Efendi (kıdemli çavuş), 2. İbrahim İzzet oğlu Átıf (kıdemsiz çavuş), 3. Aydınlı Ali oğlu Musa (çavuş), 4. Konyalı Mustafa oğlu Kemal (çavuş), 5. Konyalı Kemal oğlu Mustafa (çavuş), 6. Sivaslı Ali oğlu Rıfat (onbaşı), 7. Sivaslı Rıfat oğlu Ali (onbaşı), 8. Çatalcalı Tevfik oğlu Adem (onbaşı) 9. Sincanlı Hüseyin oğlu Mehmed (er), 10. Sincanlı Ahmed oğlu Emin (er), 11. Sincanlı Mustafa oğlu İsmail (er), 12. Sincanlı İbrahim oğlu Ömer (er), 13. Alanyalı Kerim oğlu Mehmed (er), 14. Sungurlulu Hasan oğlu Elvan (er), 15. Geredeli Mehmed oğlu Mehmed (er), 16. Mudurnulu Mehmed oğlu Durmuş (er), 17. Geyveli Mehmed oğlu Ali (er), 18. Geredeli Şakir oğlu Nuri (er), 19. Akhisarlı Hasan oğlu Hüseyin (er), 20. Tokatlı Abdullah oğlu Mehmed (er), 21. Divrikli Abdullah oğlu Musa (er), 22. Kadıköylü Mehmed oğlu Hasan (er), 23. Yenihanlı Bekir oğlu Mahmud (er), 24. Üsküdarlı İhsan oğlu Mehmed Lütfi (er), 25. İzmirli Abdullah oğlu Ali (er).”

Atatürk ile birlikte Samsun’a çıkanlardan hiç bahsedilmez. Sırra kadem basmışlar gibi. Adeta yok hükmündeler! Cumhuriyet tarihini yazanlar Bandırma vapurunun İstanbul’dan çıkışına müsaade eden İngilizlerin bu iyiliğini neyle izah edecekler? Ölçüsüz yalanlarla milletin başına bela ettikleri musibetin safasını sürmeye devam ediyorlar!

İstanbul’u Cumhuriyetin ilanı ile birlikte terk eden işgal kuvvetleri maddesini bıraktıkları şehrin manasını mahkûm ettikleri için gitmişlerdir! Sadece gitmiş gibi görünmüşlerdir! Burada sorulması ve cevabı verilmesi gereken soru:
Teğmen Ruhsat kimdir?
O, bütün kapıları açan İngiliz anahtarıdır!
İsmi yok ama cismi var!

Teğmen Ruhsat gibilerinin açtığı kapılar kapanmadan bize kurtuluş yoktur! Bu hengâmede Ayasofya’yı zincirleyenler bu zincirlerin anahtarını kendi kasalarında muhafaza etmektedirler!

“Zulüm 1453’te başladı!” diyen güruh, bize tersinden İstanbul’u yeniden fethetmeye memur olduğumuzu ihtar etmektedir!
 
*Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, İş Bankası Kültür Yay. İst. Sh. 36


Baran Dergisi 645. Sayı