- "Neden siz beyazların bu kadar çok kargosu var, bunları Yeni Gine'ye neden getirdiniz ve biz siyahların kendi kargosu neden bu kadar az ?"
Jared Diamond’un “Tüfek, Mikrop ve Çelik” kitabını yazmasına sebeb olan bu soru, Yeni Gineli bir siyasetçi tarafından soruluyor. “Cargo”, Yeni Gine dilinde her türlü işlenmiş ürün, icad anlamında kullanılıyor.
Jared Diamond, bir evrim biyoloğu ve aslına bakılırsa popüler bilim yazarı. Kitabı da “evrim” çerçevesinde temel alan “çevre faktörü”nü inceleyerek, “Neden Amerikalı yerliler gelip Avrupa’yı fethetmedi de, Avrupalılar gidip Amerika’yı keşfetti?” sorusuna cevab arıyor.
Sömürgeciliğin nasıl başladığını ve bazı toplumların istilâcı devletler tarafından nasıl yok edildiklerini üç kelime ile cevablıyor: Tüfek, Mikrop ve Çelik. Hayvanları ehlîleştirerek onların gücünden yararlanan Avrasya toplumları, tarımda gerçekleştirdikleri ilerlemelerle yeni ürünler işlemeye başlıyorlar. Giderek, çalışmadan geçinen yeni sınıflar ortaya çıkıyor. Bu sınıf teknolojik gelişmelere daha fazla zaman ayırma imkanı buluyor ve yeni silahlarla çevre toplumların topraklarını istilâ etme gücüne kavuşuyor. Savaşmak için hâlâ ok, mızrak, tahta sopa, yorgan zırh gibi ilkel silahları kullanan yerli topluluklar karşısında, çeliğin ve tüfeğin gücü ile ezici bir üstünlük sağlıyorlar.
Teorisinin dikkat çekici bir yönü de, mikrop. Evcil hayvanlarla erken dönemde tanışıp içli-dışlı olan toplumlar, bulaşıcı hastalıklara karşı (çiçek gibi) kayıb verdikten sonra bağışıklık kazanıyorlar. İstilâ ettikleri yeni topraklarda, evcil hayvanları olmayan, mikroplara karşı bağışıklıkları olmayan toplumları, farkında olmadan taşıdıkları mikroplar ile de yok ediyorlar.
 
PİZARRO VE ATAHUALPA’NIN SAVAŞI
Kitabta ilginç belgelere de yer veriliyor. Meselâ İnkaları yok eden İspanyol istilâcıların, yaşadıkları her savaşı İspanya kralına yazmak gibi bir âdetleri olduğu için, bu savaşlarla ilgili yazılı belgeler ve kaynaklar da var.
70 binden fazla askerlik bir orduya sahib İnka imparatoru Atahualpa, İspanyol komutan Pizarro emrindeki 150 kişiyi bile bulmayan ordu karşısında büyük bir yenilgiye uğrayarak esir düştüğünde, bu işin “Tanrı’nın dileği” olduğunu yazan vakavünisin aksine, yine aynı faktörleri gösteriyor yazar; Tüfek, Mikrop ve Çelik. Mikrop, çünkü İspanyol istilâcılar İnka topraklarına gelip giderken, farketmeden mikroplarını buradaki insanlara bulaştırdılar önce; binlerce kişi veba, çiçek gibi hastalıklardan öldü. Bu sırada imparatorluğun ileri gelenleri de bundan nasibini aldı. Bu durum iktidar kavgasına tutuşan İnkalar arasında bir bölünme meydana getirmişti. Tüfek; çünkü Pizarro ordusu patlattıkları tüfeklerin sadece sesi ile 70 bin kişilik orduyu çil yavrusu gibi dağıttı. Atlı süvariler, ne kadar savaşçı yerli varsa hepsini kılıçtan geçirdi. İnkalar ağaçtan silahları ile hiç bir karşılık veremediler. İnkaların sonu bu savaşla geldi; katliamdan kurtulanlar hastalıktan öldüler. Böylece istilâcı İspanyollar, bütün altın ve değerli madenleri yağmalayabildiler.
İnkalar’ın direnişlerinin İspanyol vakavünisin kaleminden hikâyesi de şu kadar:
- “(Pizarro) Atahualpa’nın tahtırevanının yanına kadar gitti. Atahualpa’nın sol kolunu korkusuzca yakalayıp, “Santiago!” diye bağırdı ama Atahualpa’yı tahtırevanından indiremedi, çünkü onu çok yüksekte tutuyorlardı. Tahtırevanı taşıyan yerlileri öldürmemize karşın ölenlerin yerini hemen başkaları alıyor, onu havada tutmaya devam ediyorlardı. Böylece yerlileri alt edip öldürmek uzun zamanımızı aldı. Sonunda 7-8 süvari atlarını mahmuzladı, tahtırevana yan taraftan saldırıp büyük bir çabayla öteki tarafa devirdiler. Böylece Atahualpa’yı esir aldık. Tahtırevanı taşıyan yerliler ile Atahualpa’ya refakat edenler, onu asla terketmedi. Hepsi onun yanında öldü.”
 
SİULAR’IN DİRENİŞİ
Yazar, istilâcı Avrupalıların yerli toplumları basit bir tüfek, at ve mikropla yoketmelerini başka bir yönden şöyle değerlendiriyor:
- “Avrupalıların fetih hareketlerine yüzyıllarca ayak direyebilen tek Amerikan yerlileri, tüfek ve at sahibi olup, bunları kullanmayı öğrenerek aradaki eşitsizliği azaltan kabilelerdi. “Kızılderili” kelimesini duyan ortalama bir Amerikalı’nın gözünün önüne, 1876’da o ünlü Little Big Horn çarpışmasında General George Custer’in ABD ordusunu yerle bir eden Siu savaşçıları gibi, atına binmiş, elindeki tüfeği savuran ovalı bir yerli gelir. Amerikan yerlilerinin başlangıçta at ve tüfek diye birşeyi bilmediğini kolayca unuturuz. Bunları oraya Avrupalılar getirdi ve bunları eline geçiren yerli toplulukları, bunlarla birlikte değişti. Bereket versin, Kuzey Amerika’nın ovalı yerlileri, Güney Şili’nin Araucania yerlileri ve Arjantin’de yaşayan yerliler, atları ve tüfekleri kullanmayı öğrendiler de öteki Amerikan yerlilerine göre istilâcı beyazlara karşı çok daha uzun süre direnebildiler.” (s. 81)
 
TEMEL SORU
- “Ama hâlâ temel bir soruyu, bütün bu sayılan üstünlüklere niçin Yeni Dünyalılar değil de Avrupalılar sahibti, sorusunu cevablamış değiliz. Neden tüfekleri ve çelik silahları icad edenler, atların yahud başka hayvanların sırtına binenler, Avrupa’nın bağışık olmadığı mikropları taşıyanlar, okyanusları aşan gemileri yapanlar, ileri siyasî örgütler kuranlar, yazılı tarihin binlerce yıllık tecrübesinden faydalananlar İnkalar olmadı?”
Diamond, eseri boyunca bu sorunun cevabını “çevre faktörleri” olarak adlandırdığı teorisinde buluyor. Kitab, Tübitak yayınlarından çıkmış; oldukça zengin örneklendirmeler ve belgelerle, Avrupa tarihini yeniden anlatıyor.
 
Jared Diamond, Tüfek, Mikrop ve Çelik, Trc: Ülker İnce, 15 Basım, Tübitak Popüler Bilim Kitapları, Ankara 2004.


Baran Dergisi 295. Sayı