Küresel kültürün yaydığı seküler bireycilik, Türk ailesini değerlerinden koparıyor. İslâmî ve milli temelli bir aile vizyonu, yerli medya politikalarından evlilik teşviklerine, eğitimden kuşaklar arası dayanışmaya uzanan bütüncül adımlarla, ailenin yeniden toplumun ana direği hâline gelmesini zorunlu kılıyor.

Son yirmi yılda Türkiye’de aile kurumunun yapısı, gündelik yaşamın anlam kodlarıyla da derinden sarsıldı. TÜİK verilerine göre 2004–2023 arasında boşanma vakaları %89 artış göstererek 171 bin seviyesine, 2024’te ise 187 binin üzerine çıktı. Aynı yıl, velayete verilen her dört çocuktan üçü artık tek ebeveynle yaşamaya başladı. Ortalama ilk evlenme yaşı erkeklerde 28,3’e, kadınlarda 25,8’e yükseldi. Bu tablo, evlilik kurumunun toplumun başlangıç noktası olmaktan giderek uzaklaştığını gösteriyor.

Zygmunt Bauman’ın Liquid Love adlı eserinde tanımladığı “akışkan yakınlık” rejimi, bağların kalıcılığını yitirdiği, ilişkilerin esnek ama kırılgan hâle geldiği bir düzeni ifade eder. Anthony Giddens’ın The Transformation of Intimacy’de ortaya koyduğu “refleksif birey” modeli ise bireyin ilişkilerini sürekli yeniden tanımladığı, sadakatten ziyade anlık öznel tatmine yöneldiği bir ilişki biçimini betimler. Türk aile yapısında gözlenen hızlı çözülme, bu iki kavramsal çerçevenin somut bir yansımasıdır.

Türkiye özelinde bu süreç, küresel popüler kültürün yönlendirdiği bir anlam akışı ile hız kazandı. We Are Social’ın 2025 verilerine göre nüfusun %88’i internet kullanıyor, %66,7’si sosyal medyada aktif; 6–13 yaş arasındaki çocuklar günde ortalama 6,4 saat ekran başında kalıyor. Netflix’in 94 milyon reklam destekli kullanıcıya ulaşması, TikTok’un 2,2 milyar aylık ziyaret alması, küresel içerik platformlarının yerli kültürel referansları gölgede bırakacak bir erişim gücüne sahip olduğunu gösteriyor. Herbert Schiller’in “kültürel emperyalizm” kavramsallaştırması bu noktada açıklayıcıdır: İçerik üretimi ve dağıtımının kontrolü ulusal sınırları aşarak, kimlik inşasını dışsal anlatıların tekeline bırakmaktadır.

Bu tablo, aileyi yalnızca mekânsal bir birliktelik olmaktan çıkarıp, aynı evin içinde dahi “farklı ekran dünyalarında yaşayan bireyler” topluluğuna dönüştürüyor. Ortak sofraların yerini bireysel ekranlar alırken, İslâm kültürünün aileyi bir arada tutan değerler sistemi kamusal görünürlükten hızla çekiliyor. Televizyon, dijital platformlar ve sosyal medya mecralarında bu kültürün dili, estetiği ve hayat tasavvuru yer bulamazken; boşluğu küresel popüler kültürün seküler bireycilik anlayışı dolduruyor. Bu süreç, aile fertlerini yalnızca tüketim merkezli bir yaşam tarzına yönlendirmiyor, aynı zamanda onların değer yargılarını, ahlâk anlayışlarını ve gelecek tasavvurlarını da dönüştürüyor. Sonuçta aynı evin içinde yaşayan insanlar, hem ekranların hem de zihin dünyalarının farklı kutuplarında, ortak bir kültürel zeminden kopuk biçimde varlık sürdürür hâle geliyor.

Bu noktada, yerli düşünce geleneğinde aileyi yeniden inşa edebilecek en kapsamlı kavramsal çerçevelerden biri, Necip Fazıl Kısakürek’in İdeolocya Örgüsü’nde sistemleştirdiği dokuz temel prensiptir. Bu ilkeler içinde “Şahsiyetçilik” hem Batı’nın hedonist bireyciliğine hem de toplumu bireyi yok sayan kolektivist sistemlere karşı özgün bir denge teklifidir. Necip Fazıl’a göre, bir cemiyetin ruh ve akılda en yüksek noktası, o cemiyetin “en uzun çıkıntılı yıldız köşesi” olan üstün şahsiyetlerde düğümlenir. Bu şahsiyetler, yalnızca kendi çıkarını gözetmeyen, bütün bir cemiyetin dertlerini omuzlayan, “mücerret bilmek ve anlamak çilesi”yle yoğrulmuş seçkin insanlardır.

Şahsiyetçilik, Batı’nın bireycilik modelinde olduğu gibi ferdi sınırsız haz ve özgürlük arayışına mahkûm etmez. Tam tersine, ferdi Allah’a nisbetle anlamlandırır; özgürlüğü mutlak sorumluluk bilinciyle birlikte tanımlar. Böylece aile, bu şahsiyetlerin yetiştiği ve nesilden nesile aktarıldığı asli mekân hâline gelir. Necip Fazıl’ın anlayışında, hak ve hakikat adına hâkimiyet, bu “üstün şahsiyetler manzumesi”ne emanettir; zira yalnızca onlar hakikati temsil edecek ilim, ahlâk ve idrak derinliğine sahiptir. Bu bakış, “hâkimiyet milletindir” anlayışını “hâkimiyet hakkındır” düsturuyla aşar ve idareyi hakka teslim edecek bir “Yüceler Kurultayı” vizyonu ile taçlandırır.

Modern popüler kültürün dayattığı, her bireyi kendi arzularının mutlak ölçüsü hâline getiren seküler bireycilik karşısında, bu model muhteşem bir alternatif sunar: Kendini merkeze alan “haz öznesi” yerine, sorumluluk merkezli “hak şahsiyeti.” Bu nedenle, aile politikalarında “şahsiyetçilik” ilkesine ayrı bir özen gösterilmesi, bu mesele üzerine kafa yorulması ve buna dair çalışmalar yapılması, cemiyetin ve devletin yeniden inşası anlamına gelir. Böyle bir anlayış, aileyi basit bir sosyal birim olmaktan çıkarıp, medeniyetin fikir ve ahlâk üretim üssü hâline getirecek bir dönüşümün kapısını aralar.

Uluslararası Aile Politikalarından Örnekler ve Türkiye İçin Çıkarımlar

Fransa – Aile İçi Zaman Teşviki

Fransa, “Temps Partagé” programıyla ebeveynlerin çalışma saatlerini kısaltarak aile içi vakti artırıyor. Devlet, gelir kaybını sübvanse ediyor. Türkiye’de benzer bir model, bu zamanın ibadet, kültürel etkinlik ve aile bağlarını güçlendiren faaliyetlere yönlendirilmesiyle desteklenebilir.

Güney Kore – Yerli İçerik Kotası

Kore, televizyon ve dijital platformlarda %30 yerli içerik kotası uyguluyor. Bu sayede kendi kültürel ürünlerini hem içeride hem dışarıda yaygınlaştırıyor. Türkiye’de İslâmî ve milli değerleri işleyen yapımların görünürlüğü bu yolla artırılabilir.

Macaristan – Evlilik ve Doğum Teşvikleri

Macaristan, evlenen çiftlere faizsiz kredi veriyor; üç çocuk sonrası borcu siliyor. Türkiye’de ekonomik teşvikler, dini rehberlik ve aile içi sorumluluk eğitimleriyle bütünleştiğinde daha kalıcı etki sağlayabilir.

Singapur – Ebeveynlik Okulları

Singapur’da çiftlere evlilik öncesi ve sonrası zorunlu aile eğitimi veriliyor. Türkiye’de bu model, Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) aile hayatı ve İslâm ahlâkı örnek alınarak uygulanabilir.

İtalya – Aile Dostu Vergi Sistemi

İtalya, çocuk sayısına göre vergi indirimleri sunuyor. Türkiye’de de benzer bir sistem, çocuklu ailelerin ekonomik yükünü hafifletebilir ve doğum oranlarını artırabilir.

Japonya – Çok Nesilli Konut Politikası

Japonya, üç kuşağın bir arada yaşamasını kolaylaştıran konut projeleri geliştiriyor. Türkiye’de bu, kuşaklar arası değer aktarımı ve dini–manevi bağların güçlenmesi için uygulanabilir.

Kanada – Topluluk Merkezleri

Kanada’da aileler için ücretsiz etkinlik alanları ve kurslar sunuluyor. Türkiye’de bu merkezler, dini sohbetler, Kur’an dersleri ve kültürel atölyelerle desteklenebilir.

Birleşik Arap Emirlikleri – Genç Evlilik Fonu

BAE, genç evlilikleri desteklemek için hibe ve düşük faizli krediler veriyor. Türkiye’de bu sistem faizsiz olarak evlilik öncesi dini rehberlik programıyla birleştirilebilir.

Türkiye İçin Ulusal Aile Stratejisi

1. Yerli ve Değer Temelli Medya Politikası

  • Aile Kültürü İçerik Fonu kurulmalı; yerli, milli ve İslâmî değerleri temel alan dizi, film, belgesel ve dijital içerikler teşvik edilmeli.
  • Dijital platformlarda yerli içerik kotası zorunlu olmalı.
  • Çocuk programlarında ahlâkî ve kültürel referanslar yer almalı, aileyi zedeleyen içerikler denetlenmeli.

2. Dijital Okuryazarlık ve Kültürel Bilinç Eğitimi

  • İlkokuldan itibaren algoritma okuryazarlığı dersleri verilmeli; çocuklar dijital manipülasyon, yabancı kültür aktarımı ve kültürel kimlik konularında bilinçlendirilmeli.
  • Gençlere, sosyal medyayı ve dijital platformları kendi kültürel değerlerini üretme ve yayma aracı olarak kullanma becerisi kazandırılmalı.

3. Aile İçi Zaman ve Çalışma Hayatı Düzenlemeleri

  • Aile İçi Ortak Zaman Politikası kapsamında çalışma saatleri aile hayatına uygun şekilde düzenlenmeli.
  • “Aile Günü” tatilleri, yarı zamanlı ebeveynlik izinleri ve esnek mesai modelleri uygulanmalı.
  • Bu zamanlar ibadet, kültürel faaliyet ve kuşaklar arası değer aktarımı ile değerlendirilmesi için rehber programlar oluşturulmalı.

4. Evlilik ve Doğum Destekleri

  • Evlilik yapan genç çiftlere faizsiz kredi, çocuk sayısına göre borç silme ve vergi muafiyeti sağlanmalı.
  • Maddi teşvikler, evlilik öncesi dini rehberlik ve aile içi sorumluluk eğitimleri ile desteklenmeli.
  • Çok çocuklu ailelere konut, eğitim ve sağlık öncelikleri tanınmalı.

5. Aile Mektepleri ve Ebeveynlik Eğitimi

  • Her ilde “Aile Mektepleri” kurulmalı; evlilik, çocuk terbiyesi, aile içi iletişim ve dini–ahlâki değer aktarımı konularında eğitimler verilmeli.
  • Eğitimlerde Necip Fazıl’ın dokuz prensibi modern sosyoloji diliyle anlatılmalı; Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) aile hayatı örnek alınmalı.

6. Kuşaklar Arası Dayanışma ve Konut Politikası

  • Üç kuşağın bir arada yaşamasını teşvik eden konut projeleri geliştirilmeli.
  • Büyüklerin rehberliği ve tecrübesiyle gençlerin dini ve ahlâkî bilinci güçlendirilmeli.

7. Mikro Ritüellerin ve Aile Bağlarını Güçlendirecek Etkinlikler

  • Aile içi ibadet ve kültürel paylaşım gelenekleri sosyal kampanyalarla teşvik edilmeli.
  • Her yaş grubunu kapsayan aile atölyeleri (geleneksel yemek yapımı, el sanatları, hat ve ebru kursları, değerler eğitimi seminerleri) düzenlenmeli.
  • Okullar, camiler ve sivil toplum kuruluşları iş birliğiyle “Aile Günleri” organize edilmeli; bu günlerde aile bireyleri birlikte oyunlar, sportif faaliyetler, kültür gezileri ve manevi sohbet programlarına katılmalı.
  • Aile bireyleri arasında iletişimi artıracak “ortak proje” çalışmaları (örneğin hayır faaliyetleri, kitap okuma halkaları, fıkıh-tefsir incelemeleri) yaygınlaştırılmalı.

8. Ev Hanımlığını Destekleyen Politikalar

  • Kadını zorunlu olarak iş hayatına yönlendiren teşvikler yerine, ev hanımı olmayı tercih eden kadınlara ekonomik ve sosyal destek sağlanmalı.
  • Ev hanımlarına emeklilik hakkı, sağlık güvencesi ve ev ekonomisini destekleyici yardımlar sunulmalı.
  • Bu teşvikler, kadının aile içindeki manevi ve ahlâkî rehberliğini güçlendirecek şekilde kurgulanmalı; çocuk terbiyesi ve ev içi huzurun korunması öncelikli hedef olmalı.

Sonuç

Türkiye için önerilen bu ulusal aile stratejisinin 5–10 yıl boyunca kararlılıkla uygulanması, toplumsal yapıda köklü bir dönüşüm sağlayacaktır. Aile içi zamanın artırılması, evlilik öncesi rehberlik ve manevi eğitim programlarının yaygınlaştırılması, ev hanımlığını destekleyen teşviklerle birlikte boşanma oranlarında belirgin bir düşüşe yol açacaktır. Evlilik ve doğum destekleri, nüfusun genç oranını koruyarak demografik dengeyi güçlendirecek, yaşlanan nüfus riskini yavaşlatacaktır. Yerli ve değer temelli içerik politikaları ile dijital medya denetimi, aileyi zedeleyen kültürel akımların etkisini azaltacak; İslâmî ve milli değerlerin görünürlüğü hem ekranlarda hem toplumsal hayatın gündelik akışında yeniden güç kazanacaktır.

Aile mektepleri, kuşaklararası etkinlikler ve mikro ritüellerin ihyası, dini ve ahlâkî bilincin hayatın merkezine taşınmasını sağlayarak aidiyet duygusunu kuvvetlendirecektir. Üç kuşağın bir arada yaşamasını teşvik eden politikalar, hem maddi hem manevi dayanışmayı artıracak; genç nesillerin tecrübe ve değer mirasıyla yetişmesine imkân tanıyacaktır. Tüm bu adımların neticesinde, toplumsal güven artacak, sosyal sermaye güçlenecek, suç oranları gerileyecek ve aile, yeniden medeniyetin temel taşı olarak işlev görecektir.

Bu vizyoner adımların birleşimi, Türkiye’yi yalnızca içeride değil, uluslararası arenada da güçlü bir kültürel aktör konumuna getirecek; yerli değerlerin ve İslâm kültürünün küresel düzeyde tanınmasına katkı sunacaktır. Böylece aile, sadece korunmuş değil, çağın meydan okumalarına karşı yeniden inşa edilmiş bir kurum olarak gelecek nesillere emanet edilecektir.