26 Haziran 2025… Leman isimli dergi, Allah Resûlü ve Hazret-i Musa Aleyhisselâm’ı tasvir ederek istihza etme küstahlığına kalkıştı. Bu rezillik, 30 Haziran’da sosyal medyada dalga dalga yayıldı. Ve işte o andan itibaren, damarları imanla kabaran Anadolu Milleti, İstiklâl Caddesi’ni kesen sokaklardan birinde yükselen o dergi binasını kuşattı. Cam, çerçeve bırakmadı; yumruk ve taş, haysiyetin dili oldu. Millet, sustuğunu sananlara bu topraklarda mukaddesata dokunmanın bedelsiz kalmayacağını bir kez daha haykırdı.

Ama bu yaşanan, yalnızca tekil bir öfke patlaması değildir. Daha birkaç ay önce, Ramazan’ın feyzine rağmen Saraçhane’de, CHP protestoları bahanesiyle Şehzadebaşı Camii avlusunda Müslümanların mukaddesatına dil uzatılmış, cami duvarları küfrün necasetiyle kirletilmeye kalkışılmıştı. O gün de bu millet susmamış, imanını, mukaddesatını, tarihini müdafaa için gövdesini ileri sürmüştü.

Türkiye’de son 7-8 senedir, 100 yıllık gecikmiş bir hesaplaşmanın sancısı yaşanıyor. Henüz reaksiyoner safhada da olsa, Anadolu insanı yavaş yavaş kendi hakikatiyle yüzleşiyor. Şunu fark ediyor: Bu vatan yalnızca toprak ve sınır değil; manadır, ruh köküdür. O kök İslâm’dır, Peygamber aşkıdır, hakikat karşısında eğilmeyen baştır.

Ve işte burada sormak lazım:

Reaksiyonu gösterdik, bitti mi? Bitmedi!

Çünkü bu mesele, yalnız birkaç camı kırıp bağırmakla, sosyal medyada hashtag açmakla kapanmayacak. Bitmeyecek. Müslümanlar bu topraklarda mutlak hâkim olana kadar bu mücadele, bu kutuplaşma, bu kavga, bu çatışma sürecek. Kimi bu cümleyi duyunca ürkecek. Oysa bu ürkme, küfrün 100 yıldır örtmeye çalıştığı en yalın hakikattir: Bu coğrafya, hak ile bâtılın ezelî savaş meydanıdır. Anadolu ya kendi ruh köküne sarılacak ya da darmadağın olacak. Bunun bir orta yolu yoktur.

Lakin burada mesele yalnız aksiyon değildir. Asıl mesele, fikirde derinleşmek, öfkeyi hedefe varan bir fikir nizamına bağlamaktır. Çünkü öfke mukaddestir; fakat o öfke fikirsiz kalırsa, günübirlik galeyanlara mahkûm olur.

Bu milletin ihtiyacı yalnız reaksiyon değil, inşa fikridir. Kökümüzü bilmek, bu toprağın asıl sahibinin kim olduğunu idrak etmektir. Ve şu sorular tam burada yeniden göze batmaktadır:

- Hangi dünya görüşüyle devleti, hukuku, ahlâkı yeniden kuracağız?

- Hangi ölçülerle insanımızı yeniden yoğuracağız?

- Hangi fikirle Batıcı, materyalist, liberal, seküler zihin istilasına set çekeceğiz?

Anadolu, bugün bu soruları sormaya başlamıştır. Ve cevabını kendi ruhunda, kendi medeniyet kodlarında bulacaktır. Çünkü bu millet, asla başkalarının kaleminden çıkma anayasalarla, ithâl ideolojilerle var olamaz. Bu millet, kendi hakikatinden başka hiçbir sistemde nefes alamaz.

İktidar önünde iki yol durmaktadır: Ya bu milleti hukuk dairesinde, köküne uygun bir anayasa ile buluşturur ve 1071’den beri adım adım inşa edilen Anadolu hâkimiyetini asıl sahibine, yani bu millete tevdi eder yahut millet, kuşandığı bu yeni şuurla, bünyeye sızmış Batıcı ve yabancılaşmış unsurları kendi elleriyle tasfiye eder.

Çünkü bu milletin kaderi, Leman karikatürlerine, CHP’nin cami duvarlarına sıçrayan nefrete veya Batı’dan sokma fikirlerin yazdığı anayasaya bırakılamayacak kadar kıymetlidir. Bu milletin kaderi, Peygamberine, dinine, vatanına, tarihine sadakatle bağlı ellerdedir.

Ve şunu herkes bilsin: Anadolu, kendisini yutmaya kalkışanı, günü geldiğinde yutmasını bilecektir.

Mesele yalnız bir taş, yalnız bir yumruk, yalnız bir kuşatma değildir. Mesele, bu topraklarda İslâm’ın yeniden hayatı kuşatması, kelimeden kanuna, sanattan devlete kadar her sahaya kendi ruhunu üflemesidir.

Anadolu bugün ayağa kalkıyor. Çünkü anladı ki; mukaddesatına uzanan elin kırılması yetmez, o eli yönlendiren fikrin de Anadolu topraklarında kökünden sökülmesi gerekir. Anladı ki; sokakta atılan sloganın ardında, onu yarına taşıyacak fikir yoksa, zaferler geçici, mağlubiyetler kalıcıdır.

Şunu herkes bilsin: Bu topraklarda artık eski oyunlar tutmaz. Ne karikatürle, ne protesto bahanesiyle, ne de ib.eliğe varıncaya dek türlü sapkınlığın sözde özgürlük naralarıyla bu milleti sindiremez, imanını boğamazsınız. Bizim davamız, günü kurtarmak değil; yarını inşa etmektir.

Ve biz biliyoruz ki bu kavga, bitecek bir kavga değildir. Çünkü hak ile bâtıl arasındaki çizgi, tarih boyunca hiç silinmedi. Bundan sonra da silinmeyecek.

İşte asıl mesele budur. Ve bu mesele çözülmeden, hiçbir hesap kapanmayacaktır.

Aylık Baran Dergisi 41. Sayı, Temmuz 2025