Selâm ile…

Koronavirüs salgınının bütün dünyada etkisini yeniden artırdığı, hususiyetle Avrupa’da ve ABD’de binlerce insanın ölümüne sebep olduğu ve bu çerçevede kısıtlama tedbirlerinin alındığı günlerde gündem yine ekonomi… Topyekûn dünya ekonomisi uçurumdan aşağı yuvarlanırken global sistemin bir parçası olan Türkiye’nin bundan azade olamayacağı ise aşikâr… Hem dünyada, hem de Türkiye’de kapitalist temayüllere dayalı sistemin çöktüğü; fakat yerine bir türlü yenisinin konulamadığı bir süreci yaşıyoruz.

Koronavirüs tedbirleri çerçevesinde kapatmaların yeni yeni başladığı Türkiye’de geçtiğimiz hafta hem Merkez Bankası başkanı, hem de Maliye Bakanı değişimi yaşandı. Bu adımların ardından uzun süredir sürekli olarak değer kaybeden TL’de yukarı yönlü bir hareket olurken hem yapılan değişiklik, hem de değişiklik sonrası gelen açıklamalar piyasalarda faiz artırımı beklentisini ortaya çıkardı. 2018’de benzer bir süreç yaşanırken Merkez Bankası’nın 625 baz puan faiz artışı gelmiş, TL değer kazanmış ve döviz kuru gerilemişti; fakat bu palyatif çözüm Türkiye’ye sadece bir sene zaman kazandırmış, takribî bir sene sonra döviz kuru aynı düzeye gelmişti. Bugün şartların daha çetin olması, atılacak benzer bir adımda kazanılacak zamanın daha kısa olduğunu aşikâr ediyor. Öte yandan toplumun ve devletin iktisadî vaziyeti, içinde bulunulan darboğaz bu adımı kaçınılmaz kılıyor. Çünkü faizin var olduğu sistemde, faiz kendisini dayatarak ekonomide belirleyici unsur olma hususiyetini koruyor. Dolayısıyla kronikleşmiş sorunlara palyatif çözümler üretilirken, iki ileri gidildiyse bir adım da geri atılmak zorunda kalınıyor.

Memleketin kaynaklarını dışarıya aktarmak üzere kurgulanmış, Türk Lirasını paranın taşıması gereken vasıfları yerine getirmekten alıkoyan bu ekonomi düzeni topyekûn değiştirilmediği, anlayışlar yenilenmediği müddetçe de problemler çözümsüzlüğe mahkûm kalıyor. Gerek global şartlar, gerekse verilen bağımsızlık savaşında iktisadî cephenin çetinliği dolayısıyla düşülen bu darboğazdan kurtulmak için radikal adımlar atarak inkılapçı hamlelere girişmek tek çıkış kapısıdır. Faizin tamamen kaldırıldığı, mudarebenin öncelendiği, zekât müessesesinin devreye alındığı, paranın altın standardına bağlandığı; hülasası her yönüyle İslâm ekonomisinin uygulandığı yeni bir düzene geçmek için şartlar zorlamaktadır. Aksi takdirde faiz-enflasyon sarmalında debelenmeye devam etmek bir yana, bu sarmalda boğulup gidenler kervanında yerimizi alacağız.

Kapağımızda bu meseleyi işlerken “İki İleri Bir Geri; Aynı Şeyler Yapılarak Farklı Netice Alınamaz!” manşetini attık ve “Paraya Altın Standardı, Ülkeye İslâm İktisadı” dedik. Kapak mevzumuzu Ömer Emre Akcebe, “İnkılab Çapında İktisadî Hamle” başlıklı yazısında işledi.

Dünyanın ve Türkiye’nin içinde bulunduğu iktisadî vaziyeti Ekonomist Uğur Civelek ile konuştuk.

Geçtiğimiz günlerde koronavirüse yakalanan Gazeteci-Yazar Ahmet Kekeç vefat etti. Mevlüt Koç bu vesileyle, “Sevilecek ‘Gerçek’ Bir İnsandı” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Yiğit çıkışları ve dik duruşlarıyla yâd edilecek Ahmet Kekeç’e Allah’tan rahmet, sevenlerine ise sabr-ı cemil niyaz ediyoruz...

Çakal Carlos (S. Muhammed), Azerbaycan’daki hâdiseler ve ABD seçimlerini değerlendirdi.

Orta sayfamızda Merkez Bankası’nın altın politikasını ve ayrıca dünyadaki ehemmiyetli iktisadî hamleleri ele aldık.

Kâzım Albay, “Necip Fazıl ve Büyük Doğu Geleneği” başlıklı yazısının beşinci ve son bölümünde “İslâm’da Üç Gelenek ve Büyük Doğu’nun Yeri”ni işlerken yazı dizisiyle alâkalı değerlendirme yapıyor.

Yusuf Kacır, “Müziğin Serüveni” başlıklı yazısında bu ehemmiyetli san’at dalının tarihî evrelerinden bahsediyor.

Genç yazarlarımızdan Eren Haklı kısa ve öz yazılarına devam ediyor. Bu haftaki yazısının başlığı “Sorgu ve Şüpheye Dair”...

Dergimizde ayrıca sizler için derleyip yorumladığımız haberleri de bulabileceksiniz.

Nice sayılarımızda görüşmek dileğiyle.

Allah’a emanet olun.