Selâm ile...
Geçtiğimiz hafta Amerikan başkanı Donald Trump’ın Amerikan askerlerini Suriye’den çekeceğini açıklamasının ardından tüm dünya, Suriye ve tüm Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek olan bu hamleyi konuşmaya başladı. ABD’nin içinden bu karara karşı tepkiler yükselirken İngiltere, Almanya, Fransa gibi ülkeler de Trump’ın yanlış karar verdiğini, bu adımın PYD/YPG’ye ihanet anlamına geldiğini ve DAİŞ’in yeniden etkinliğini artırmasına sebep olacağını iddia ettiler. Suriye meselesinde Batı’nın karşısında konumlanan Rusya ve Çin ise Türkiye’nin büyük bir diplomatik başarı elde ettiğini ve Suriye’de hareket alanını genişleteceğini söylediler.

Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon yapmaya hazırlandığı sıralarda gelen açıklamanın ardından Türkiye de muhtemel operasyonu biraz ötelemek yönünde, son derece yanlış olduğunu düşündüğümüz bir karar aldı.

Niçin yanlış?

ABD’nin çekileceğini açıklamasının ardından PYD/YPG, ihanete uğradık diye kapı kapı gezmeye, yardım dilenmeye başladı. Anlayacağınız; Kürtlerin duygularını istismar ederek kendisine meşruiyet zemini arayan bu zümre, Türkiye’ye karşı olmak suretiyle herkesin kucağına oturmaya meyyal... ABD, Almanya, Fransa, Rusya, Suriye rejimi... Onlar için hiç fark etmez. Zira ilk desteği Fransa’dan aldılar, “YPG’yi yalnız bırakmayacağız” dedi Fransızlar ve Suriye-Irak sınırında bulunan bazı birliklerini Türkiye’nin operasyona hazırlandığı bölgeye doğru kaydırmaya başladılar; ama problem bu değil. Asıl sorun ABD’nin çekileceğini açıklamasının ardından YPG’nin, sırtlan gibi bekleyen Suriye rejiminin kapısını çalarak kemik beklemesi... Nitekim istedikleri kemiği de almış görünüyorlar; dergimizi baskıya hazırladığımızsaatlerde rejim askerlerinin Münbiç’e yerleşmeye başladığı gelen haberler arasında...
Rejimin Fırat’ın doğusunu ele geçirmesi, Türkiye’nin sınırda oluşturmaya çalıştığı güvenli bölge plânını ortadan kaldırırken yaklaşık 4 milyonu Türkiye’de bulunan ve diğer ülkelerdekilerle birlikte takribi 10 milyon kişiden müteşekkil mültecilerin Suriye topraklarına dönmesine de mâni olacak. Zaten ekonomik olarak bir takım problemlerle boğuşan ve Suriyeli mülteciler ile birlikte yükü gitgide artan Türkiye’nin, meselenin kaşınmasından ötürü ülke içinde sosyolojik olarak bir “mülteci” sorunuyla da karşı karşıya... Dolayısıyla Türkiye’nin bir an önce Fırat’ın doğusunu zapt ederek Suriye’nin kuzeyinde bir “Anadolu şemsiyesi” oluşturması kelimelerle ifade edilemeyecek kadar fazla ehemmiyet arz ediyor. Nitekim bunu dergimizin 607. sayısında “Suriye’nin Kuzeyine Anadolu Şemsiyesi” diyerek belirtmiştik.

624. sayımızda da kapağımızı bu meseleye ayırıyor ve “Daha Neyi Bekliyoruz?” manşetini atarak Türkiye’nin bir an önce operasyona başlaması gerektiği yönünde ihtarda bulunuyoruz. “Dünya Halüsinasyondan Çıkıyor” başlıklı yazısında kapak mevzumuzu işleyen Ömer Emre Akcebe, ABD’nin Suriye’den çekilmesinin değişen dünya düzenine kendisini uyarlamaya yönelik bir hamle olduğundan bahsederken memleketimizde hâlâ bunun idrak edilmediğinden dem vuruyor.

Kâzım Albay, “İslâm’ı Yaşamak Mevzuu” başlıklı yazısında “İslâm’ı yaşamalıyız” söyleminin yanlışlığını izah ederken, bu sözün İslâm’ın cemiyete tatbik edilmesi ve iktidara gelmesi sorumluluğundan kaçmak için kullanıldığını belirtiyor.

Son dönemin popüler sapıklarından M. Öztürk isimli ilahiyatçı, Karar gazetesinde kaleme aldığı bir yazısında Peygamber’e ve Kur’an’a saldırdı, Diyanet de bu hususta bir açıklama yaptı. Bu meseleyi Prof. Dr. Ebubekir Sofuoğlu’na sorduk. Sofuoğlu, M. Öztürk’ün, çakma Selman Rüşdî olmaya namzet bulunduğunu söyledi.

Çakal Carlos (Salim Muhammed), “En İyi Amerikan Başkanı” başlıklı yazısında Trump’ın Suriye’den çekilme kararını değerlendirirken niçin baştan beri Trump’ı desteklediğini ve onun Müslümanlar açısından niçin en iyi Amerikan başkanı olduğunu anlatıyor.
Yine aynı mesele ile alâkalı olarak ANKASAM Başkanı Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol’un görüşlerini aldık. Erol, Türkiye’nin çok kutuplu dünyanın kutuplarından biri konumuna geldiğini belirtiyor.

Fatih Turplu, “MastherChef Murat, Mustafa Kemal ve Seçimler” başlıklı yazısında Türkiye’nin kuruluş safhasında yapılanlara bakmanın Mustafa Kemal’in kim olduğunu anlamak için yeterli olacağını söylüyor.

Kerim Bozdağ, “Mehmet Şendal: Konya Oğuz Beyi” başlıklı yazısında 2016 senesinde rahmetli olan Şendal’ı anlatıyor ve hatıralarından bahsediyor.

Osman Temiz’in “Fransa’ya Fransız Kalmamak” başlıklı yazısının ikinci bölümünde tarihî bir takım hadiseler üzerinden Fransa-Osmanlı münasebetlerinden bahsediyor.

Yunus Ekşi, “Halk Belediyelere Sahip mi?” başlıklı yazısında yerel seçimler vesilesiyle memleketimizde belediyecilik anlayışının değişmesi gerektiğini belirtiyor.

Derleyip yorumladığımız diğer haberlerle birlikte dergimizin bu haftaki muhtevası böyle; gelecek sayımızda görüşmek dileğiyle...

Allah’a emanet olun...