Nasıl bir anayasa olacak? Bir insan, bir toplum niye yeni bir anayasa yapar? Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Demek ki burada sorunlar var. Kürtlerle ilgili, Alevîlerle ilgili, hukukun işlemesiyle ilgili, emekçilerle ilgili sorunlar var. Seçimlerle ilgili, temsille ilgili, seçim kanunlarına esas teşkil edecek anayasa maddeleriyle ilgili ciddi sorunlar var.
PKK’nın silah bırakması, kalıcı barış için yeterli midir; bu adımın ardından Türkiye’nin toplumsal ve siyasal düzlemde atması gereken en kritik adımlar nelerdir?
PKK'nın silah bırakması tek başına bir adım değil. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan da söylüyor, Devlet Bahçeli de söylüyor, Meclis Başkanı da söylüyor. Zaten meclisteki partiler arasındaki komisyon da bunun için kuruluyor. PKK silah bıraktıktan sonra önümüzde birkaç safha var.
Bir, silah bırakan PKK'lıların durumu ne olacak? Bunlarla ilgili yasal düzenlemeler gerekiyor. Bunlar Irak'ta mı kalacak? Türkiye'ye mi gelecek? Avrupa'ya mı gidecek? İşte Türkiye'ye gelenler hangi şartlarda gelecek? Bu yasal düzenlemelerin olması lazım.
İkincisi de, PKK üyeliğinden veya PKK üyesi olmamakla birlikte PKK'yı övme suçundan ceza almış, cezaevlerinde yatan veya şu an yargılanmakta olan on binlerce insan var. Hem bu içerideki insanların dışarı çıkması için yasal düzenlemeler olması lazım, hem de yargılanmakta olanlarla ilgili yasal düzenlemeler olması lazım. Şimdi siz dağdaki insanı, bir şekilde affediyorsunuz ama aynı suçu işlememiş, daha hafif cezaevinde olan insanları orada bırakıyorsunuz. Bu zaten mümkün değil.
Şu an mecliste kurulan komisyon bunları tartışacak, konuşacak. Makul, meşru, Türkiye kamuoyunu da rencide etmeyecek bir şekle, formata sokacak ve bu önerilerini Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne bildirecek. Son düzenleme de mecliste olacak.
Yakın vadede yeni anayasa ve yasa değişiklikleri bekliyor musunuz; Kürt meselesinin çözümü bağlamından öte Anadolu’nun siyasî birliğinin tesisi noktasında nasıl bir anayasal çerçeve önerirsiniz?
Şimdi bu tabii anayasa tartışmaları uzun bir tartışmadır. Türkiye, 1876'dan beri anayasa yapıyor, anayasa tartışıyor, yaptığını beğenmiyor, değiştiriyor, bir daha yapıyor. En son yaptığını da, 1980'de darbe yapan Kenan Evren ve ekibinin yaptığı 82 anayasasını da hiç beğenmiyor.
Nasıl bir anayasa olacak? Bir insan, bir toplum niye yeni bir anayasa yapar? Anayasalar toplumsal sözleşmelerdir. Demek ki burada sorunlar var. Kürtlerle ilgili, Alevîlerle ilgili, hukukun işlemesiyle ilgili, emekçilerle ilgili sorunlar var. Seçimlerle ilgili, temsille ilgili, seçim kanunlarına esas teşkil edecek anayasa maddeleriyle ilgili ciddi sorunlar var.
Türkiye bunları kendi arasında tartışacak ve maksimum bir uzlaşı sağlayarak yeni bir anayasa yapacak. Yapmalı mutlaka. Yapmasın diyen yok da, herkesin anayasası farklı.
Ulus devlet paradigmasına alternatif olarak “inanç ve kültür birliği”ni esas alan ümmet fikri; Türk, Arap, Kürt halkları arasında nasıl somut bir siyasal ve kültürel ittifaka dönüştürülebilir?
Bu ümmet kelimesi geçtiği yerde bilen bilmeyenin tüyleri diken diken oluyor. Özellikle Kemalist, ulusalcı, lâikçi, bakın lâik demiyorum, lâiklik çevreleri böyle bir feryat figan ediyorlar. Tabii ümmetten ne anlıyorlar? Çok tartıştık bunları. Çok yazdık, çizdik, konuştuk.
Onun için “ümmetçi bir anayasa” kelimesini ben bugün kullanmıyorum. Ama Avrupa Birliği de bir ümmet projesidir. Ümmet demek aynı ülkü, aynı asabiye -Arapça, İbn-i Haldun'un tabiriyle- aynı kültür, aynı tarihî arka plan, geçmiş birlikteliğini paylaşan insanların, halkların, dinlerin, mezheplerin birlikteliği demektir. Ümmet budur. Aynı inancı, aynı ülküyü, aynı felsefeyi savunan ve bir tarih birliği olan topluluk demektir.
Ümmetin kelime anlamı budur ama bunun da tartışmasına girmiyoruz. Dolayısıyla bugün daha kapsayıcı bütün dinleri, mezhepleri, ideolojileri, hayat tarzını, içine alacak şekilde demokratik bir üst kimlik oluşturacak yeni bir anayasaya ihtiyaç var. Bunun adını böyle koyalım.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “beyaz Toroslar” hatırlatmasını, devletin geçmişle yüzleşmesi açısından nasıl okuyorsunuz?
Ben olumlu buluyorum. Eğer devlet ve şu an devleti yöneten yöneticiler, bundan önceki yöneticiler hiçbir hata yapmadılar! Devlet, devlet derken yöneticileri kastediyoruz, rejimi kastediyoruz. Yoksa devlet kuru kuruya bir kaymakamlık binası veya vilâyet binası, Tapu Genel Müdürlüğü değil. İçindeki insanlarla kâimdir. Buna da rejim deniyor. Yönetimin yöneticileri anlaşılıyor bundan. Yoksa kimse vilâyet binasına, kaymakamlık binasına düşman değil. “Burayı yıkalım” demiyor.
Dolayısıyla “geçmişte hiçbir yanlışlık olmamıştır. Her şey dört dörtlüktü. Memleket süt limandı” dediğiniz vakit, zaten kendinizle çelişkiye düşüyorsunuz. O zaman yeni bir anayasayı niye istiyorsunuz? Her şey çok güzel idiyse, devleti yönetenler geçmişte hiçbir hata yapmadılarsa, bu ülkede Adnan Menderes asıldı. Hiçbir yanlış yoksa o zaman niye yeni bir anayasa yapıyorsunuz?
Demek ki iyi gitmeyen, yanlış giden hatalar, eksiklikler, yanlışlıklar var ki bugün yeni bir anayasayı konuşuyoruz. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da geçmişteki yanlışları sahiplenmeden yanlış demesi, bunları eleştirmesi gelecek açısından olumludur. Doğru bir yaklaşımdır.
“Üst kimlik İslâm’dır” tezi, Türk Kürt ilişkilerindeki milliyetçi tıkanıklığı aşmak için yeterli mi; sahada uygulanabilir kılmak adına hangi reformlar zorunludur?
Müslümanlar için bir üst kimlik adı olabilir. Ama kişi Müslüman değilse, kendini lâik, bütün dinlerle mesafeli ve ayrı kabul ediyorsa veya farklı dinlere mensupsa, Türkiye'nin Hristiyan ve Yahudi vatandaşları da var, Ezidi vatandaşları da var. Onun için üst kimlik, Türkiye'nin büyük bir kısmı için İslâm olabilir ama tamamı için değil. Tamamı için onları da içine alacak demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir anayasa hedeflenmeli.
Salih Mirzabeyoğlu’nun “Arap Baharı ile aslında Müslümanlar ne kadar fikirsiz olduklarını gördüler. Yıllarca halklarını sömüren diktatörler öyle veya böyle devrildi, fakat boşluk doldurulamadı. Mısır’da Hüsnü Mübarek, Libya’da Muammer Kaddafi devrildi. Peki ne oldu? Yerine şuurlu bir yapı oturtulabildi mi?” tespiti var. Bu tespiti Türk, Kürt ve Arap coğrafyasındaki siyasî arayışlar bağlamında nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şimdi eğer “iyi değerlendirdiler, doğru çözümlere ulaştılar” tespitini kabul etsek, bugün ortada bir suç, suçlu, sorun olmaması lazım. Bütün bir coğrafya kan gölü ise, bütün bir coğrafyada sorunlar var ise, bütün bir coğrafya şu an inliyorsa demek ki Arap Baharı'ndan sonra o boşluk doldurulamamış. Hâliyle o tespit doğrudur.
Siz de dediniz ya, “devlet kamu binasından ibaret değil” diye. Buradan da anlaşılıyor ki Türkü de Kürdü de içine alacak, hepsine hakkını teslim edecek bir rejim değişikliği gerekmiyor mu?
Burada da üsluba dikkat etmek lazım. Halk arasında meşhur bir laf var, “gaye üzüm yemek, bağcıyı dövmek değil”. Eğer biz üzüm yeme peşindeysek bugünkü üslubumuza da dikkat etmemiz lazım. Ne demek istiyorum?
“Rejim değişikliği” dediğiniz vakit yine belli kesimin tüyleri diken diken oluyor. Bu tabiri kullanmadan “yeni bir sistem”, “sistem değişikliği”, “paradigma değişikliği”, “anlayış değişikliği” -özellikle paradigma dediğiniz vakit, yabancı kelimeler kullandığınız vakit ne hikmetse millet fazla tepki göstermiyor. Hâlbuki hepsi aynı kapıya çıkıyor- “yeni bir anlayış” ve “yeni bir toplumsal sözleşme” diyelim.
Teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Baran Dergisi 42. Sayı, Ağustos 2025