Son günlerde gelişen hâdiseleri de göz önünde bulundurarak bu yazımızda henüz tıp literatürüne girmemiş bir hastalıktan bahsedeceğim. Bu hastalığın adı “kronik Tayyib düşmanlığı”dır… “Kronik Tayyib düşmanlığı” özellikle 2010 senesinden sonra Amerika-Avrupa-İsrail (laboratuvar)larında üretilmiş olup bünyesinde İslâm’a karşı alerjik belirtiler taşıyan şahıs ve kurumlarda görülmektedir. Bu hastalığın (semptom)larını ise bugünlerde çok sık bir şekilde görüyoruz. Maalesef uyuz illeti gibi pek çabuk sirayet edici bir virüs türü olduğunu söyleyebilirim.
 
Bu hastalık memleketimizdeki birçok hastalık gibi Batı (laboratuvar)larında türetilmiş İsrail ve Avrupa menşeili (donörler) vasıtasıyla bu coğrafyaya taşınmış ve 2013 senesi itibariyle hükümet tarafından Yenibosna civarındaki bir tesiste olduğu tespit edilmiştir. Yenibosna metrobüs istasyonu civarındaki “Fettuşî”ler isimli bu tesisin Amerikan (tandans)lı bir “Corporation-Birleşik Kurum” olduğu da kamuoyu tarafından bilinmektedir. Bu tesisin asıl ruhsat sahibi her ne kadar İstanbul-Türkiye adresinde gösterilse de, yapılan araştırmalar asıl ruhsat sahibinin Langley-Virginia civarındaki bir tesiste ikamet ettiğini ortaya çıkarmıştır. Bunun yanı sıra imalatçı firmanın Pennsylvania adresli olduğunu da ekleyelim.
 
Bu hastalığın Batı (laboratuvar)larında türetilip memleketimize yayılmaya çalışılmasının sebebi, tıpkı Tanzimat Dönemi’nde olduğu gibi, çeşitli hastalıkları memleketimize ihraç ederek, mevcut bünyeyi zayıflatmaktır.
 
Bu hastalık biraz önce belirttiğimiz firma eliyle şehir şebekesinin suyuna, havasına vesâir yerlere katılarak halkımıza enjekte edilmeye çalışılmaktadır. Bir not olarak şunu da ekleyelim ki “kronik Tayyib düşmanlığı” hastalığı “deli dana, Çin gribi, tavuk gribi” hastalıkları kadar tehlikelidir; ancak henüz hastalığın ne olduğu tam anlamıyla keşfedilemediği ve kamuoyu tarafından bilinemediği için tedavi hususunda zorlanılmaktadır. Fakat şu husus da unutulmamalıdır ki, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun da söylediği üzere “kanser diye bir hastalığın olduğunu bilmemek, insanı kansere karşı masun kılmaz”; yani, böyle bir hastalığın olduğunu kabul etmemek yahut bilmemek, o hastalığın etkilerinden korunacağınız ve virüse maruz kalmayacağınız anlamına gelmemektedir…
 
Batı dünyasının böyle bir hastalığı icad edip memleketimizdeki her meseleye müdahil olmasının sebebi elbette kendi çıkarlarıyla, Ortadoğu’daki çıkarlarıyla, Türkiye üzerindeki çıkarlarıyla alakalıdır; buna bağlı olarak da böyle bir hastalığı körüklemek, buradaki “donör ajanları” vasıtasıyla bunu yaygınlaştırmak ve neticelerini beklemek Batılılar için neredeyse günlük ödev haline gelmiştir. Esasında bir Avrupalıyı, Amerikalıyı, İsrailliyi Tayyip Erdoğan düşmanı olduğu için suçlamak da bana kalırsa yersiz; çünkü adamlar zaten “gâvur”! Böyle olunca da bu hâdisede (traji komik) duruma düşenler ister-istemez “bizim gâvurlar” oluyor…
 
Memleketimizde “kronik Tayyib düşmanlığı”na kapılanların çoğuna baktığımda (enteresan) bir birlikteliğe şahid olduğumu söylemek isterim. Açıkçası dünya görüşüme nisbetle söylersem, ne kadar sevmediğim, nefret ettiğim, tiksindiğim, rahatsızlık duyduğum insan varsa hepsi bir blok oluşturmuşlar ve bu hareketin adını da “anti-tayyibizm” olarak belirlemişler. İyilerin her zaman müstesna olduğunun altını çizerek söylemek isterim ki, kaba bir bakış açısıyla bile baksak anti-Tayyibçilerin bazı özelliklerini sıralamak bile bu insanların ne kadar gözü dönmüş bir halde Batının tezgâhladığı bu oyuna geldiklerini görebiliriz. Anti-Tayyibizm hareketinin klasiklerine baktığımızda memleket düşmanlığı, millet düşmanlığı, İslâm düşmanlığı, Allah ve Resûl’ünün düşmanlığı ilk dört sırada başı çekiyor. Tabii elbette sizin hareketinizin ilk dört klasiği bunlar olunca da geri kalan muhtevasına da ayrıca bakmaya gerek kalmıyor…
 
Bunlarda öyle bir halet-i ruhiye var ki, şeytan ile Tayyib Erdoğan kavga edecek olsa, Müslüman görünümlü olanları da dahil, hem de ne yaptıklarını bilerek, şeytanın yanında saf tutarlar. İzan bunların lügatında artık karşılığı olmayan bir terim…
 
“Kronik Tayyib hastalığı”nın bir vakıa olduğu, bir (realite) olduğunu şuradan da anlayabiliriz ki, her sabah ve akşam cezaevinde sayım veren mahkûm gibi, Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ın mahremine küfrediyorlar ve üstüne üstlük bir de ona “diktatör” diyorlar.  Buradaki (paradoks)tan da anlaşılacağı üzere adam “diktatör” olsa sen zaten bunu söyleyemezsin. Çünkü söylediğin andan itibaren içinizden üç kişiyi sallandırır ve geri kalan 300’ünüz de pısar kalırsınız. Aksi durumda, “diktatör” değilken, ona “diktatör” diyerek küfretmek kim olursa olsun terbiyesizliktir, aşağılık bir harekettir. Belirttiğimiz tondaki anti-Tayyibçiler kendi içlerindeki bu (paradoks)u dahi çözememişken 2010 yılından sonra millîci çizgide hareket eden Cumhurbaşkanı Tayyib Erdoğan’ı yıkmaya davranmaları saçmadır. Çünkü sen daha kendi söylemini, gayeni, ana maksadını belirleyememiş bir söylemle, değil Cumhurbaşkanını devirmek, su yolundaki su testisini bile deviremezsin.
 
Birçok Amerikan filminden de hatırlanacağı üzere, (laboratuvar)larda icad edilen canavarlar, ilk önce kendisini icad eden profesörleri yerler; yani bu mevzuda çok dikkatli olmaları gerekiyor. Amerikan film senaryolarına göre söylersek, bu hastalık da sirayet ettirilmeye çalışılan milletimizden çok, ilk önce icad edenleri sonra da, hastalığın yayılması için aracılık edenleri yiyecek gibi gözüküyor.
 
Esasında Avrupalı, Amerikalı, İsraillileri anladığım gibi memleketimizdeki Batı yanlısı tipleri, Amerika ve İsrail çıkarlarını koruyan Hürriyet vesâir gibi medya gruplarının da niçin Tayyib Erdoğan düşmanlığı yaptığını anlıyorum; çünkü herkesin bildiği üzere efendisi ne tarafa yönelirse para ile tuttuğu uşağı da tabiî olarak o tarafa yönelir... Ancak kendisi hangi grup-görüş ve fikir etrafında halkalanmış olursa olsun, kendini İslâm’a nisbetle hareket ediyor olarak nitelendiren herkesin bu mevzuda bana kalırsa kafasının net olması gerekiyor; ortada “Baryon Asimetrisi” yahut “KMG Anisotropisinin Eliptik Hizalanması” gibi kompleks hususlar yok! Düşüncelerine katılırsınız ya da katılmazsınız, o ayrı mesele; ancak o düşünceleri istikametinde memlekete iyilik etmeye çalışan ve bugüne kadarki birçok örneğin aksine “hainlik” etmeyen bir adama düşmanlık eden batılılar ve ona çanak tutan yandaşları var. Bu sebeple şöyle bir cümle kurmakta sanırım mahsur yoktur: Mesele Tayyib Erdoğan değil, sen hâlâ anlamadın mı? 

Baran Dergisi 453. Sayı