Derginin sıraladığı 10 tema, küresel düzenin kurucu gücü olan ABD'nin iç parçalanmasından, "kurallara dayalı düzen" aldatmacasının fiilen bittiğine ve faiz-borç ekonomisinin yaklaşan çöküş riskine kadar bir dizi itirafı barındırıyor.
1. "Amerika'nın 250. yıl buhranı": Parçalanan imparatorluk
The Economist'in ilk ve en önemli tespiti, sistemin merkezi olan ABD'nin kendi 250. kuruluş yıldönümünde yaşadığı derin kimlik ve meşruiyet krizi.
Cumhuriyetçiler ve Demokratlar olarak ikiye bölünen yapının, ülkenin "geçmişi, bugünü ve geleceği" hakkında "uzlaşmaz" bir kavga içinde olduğunu vurguluyorlar. Kasım ayındaki ara seçimlerin bu kavgayı daha da alevlendireceğini belirtiyorlar.
"Trumpnado" (Trump Kasırgası) olarak adlandırdıkları olgu, sistemin kendi içinden ürettiği ve kontrol edemediği bir husus olarak öne çıkıyor. Trump'ın "tehditler, gümrük vergileri ve başkanlık kararnameleriyle" yürüttüğü yönetim tarzının sürecek olması, ABD'nin "kurucu" rasyonalitesini kaybettiğini ve kaba kuvvete dayalı bir "iç savaş" iklimine sürüklendiğini gösteriyor.
2. "Jeopolitik sürüklenme": Çetelerin başlangıcı
Dergi, "kurallara dayalı küresel düzenin" (yani Amerikan-Batı hegemonyasının) giderek daha fazla dağılacağını kabul ediyor.
Analistler, dünyanın "ABD-Çin arasında yeni bir Soğuk Savaş" mı, yoksa "Trump tarzı bir 'etki alanlarına' bölünme" mi yaşadığı konusunda bölünmüş durumda. The Economist, ikisinin de tam olarak doğru olmadığını, Trump'ın "büyük teorilerden" ziyade "sezgisel" ve "al-ver" (işlem) temelli hareket ettiğini söylüyor.
Bu "jeopolitik sürüklenme" sistem çapında bir çöküşün habercisi... Dünyaya dayatılan uluslararası hukuk, BM, NATO gibi kurumların artık bir hükmü kalmamıştır. Bunun yerine gelen "istekliler koalisyonları" tanımı, küresel bir "çeteleşme" dönemini ifade eder. Her gücün, kendi menfaati doğrultusunda geçici ittifaklar kurduğu, ahlâkî ve hukukî hiçbir zeminin kalmadığı bu "kaos" ortamı, Batı'nın dünyaya ektiği fırtınayı biçtiği bir dönemdir.
3. Gri bölge kâbusu
The Economist, savaş ve barış arasındaki çizginin "giderek bulanıklaştığını" itiraf ediyor.
Gazze'de "kırılgan" bir barış umulurken; Ukrayna, Sudan ve Myanmar'daki çatışmaların uzayarak süreceğini belirtiyorlar. Rusya ve Çin'in, "gri bölge" kışkırtmalarıyla (Kuzey Avrupa ve Güney Çin Denizi'nde) Batı'yı test edeceği vurgulanıyor.
"Kontrollü kaos"… Kapitalizm, varlığını sürdürebilmek için sürekli kriz ve çatışmaya ihtiyaç duyar. Savaşın bitmemesi (Ukrayna), barışın hiç gelmemesi (Gazze) ve sürekli yeni gerilim alanları (Kutup bölgesi, yörünge, siber uzay, deniz tabanı) yaratılması, militarizmin ve silah sanayiinin düzeni ayakta tutan ana damar olduğunu gösterir. "Gri bölge", düşmanın kim olduğunun, savaşın ne zaman başladığının belirsizleştiği, topyekûn bir teyakkuz ve korku ikliminin dayatılmasıdır.
4. "Avrupa'nın stratejik iflâsı" ve "Çin'in fırsatı"
Batı'nın iki ana kanadı olan ABD ve Avrupa arasındaki makasın açıldığı ve Avrupa'nın stratejik bir felç yaşadığı kabul ediliyor.
Avrupa'nın aynı anda "savunma harcamalarını artırmak, Amerika'yı yanında tutmak, ekonomik büyümeyi sağlamak, devasa açıkları yönetmek ve 'yeşil' gündemi" sürdürmek zorunda olduğu belirtiliyor. Derginin net tespiti şu: "Bunların hepsini aynı anda yapamaz."
"Kıta Avrupası", ABD'nin gölgesinde kalmış tarihî bir projenin stratejik iflasıdır. Ne askerî (ABD'ye bağımlı), ne ekonomik (yüksek borç ve durgunluk), ne de siyasi ırkçılığın yükselişi) olarak bağımsız bir irade ortaya koyamamaktadır. Bu felç durumu, Çin gibi "Amerika öncelikli" politikadan faydalanan diğer aktörlere alan açmaktadır.
5-6. "Ekonomik kaygılar" ve faiz sisteminin çöküş riski
Raporun belki de en önemli itirafı, küresel ekonominin temeline dinamit koyan tehlikeye işaret etmesi…
Trump'ın gümrük vergilerinin küresel büyümeyi yavaşlatacağı bilinen bir gerçek. Ancak asıl tehlike şu cümleyle ifade ediliyor: "Zengin ülkeler (Batı) gelirlerinin ötesinde yaşadıkça (borçlandıkça), bir tahvil piyasası krizi riski büyüyor."
Bu maddede söz konusu olan şey aslında , küresel "faiz" sisteminin çöküş tehlikesidir. Tüm Batı ekonomisi, karşılıksız basılan para ve "borca dayalı" bir saadet zinciri üzerine kuruludur. "Tahvil piyasası krizi", devletlerin borçlarını ödeyememesi, faizlerin kontrolsüz yükselmesi ve paranın "değer" ölçüsü olmaktan çıkması demektir. The Economist gibi sistemin bir sözcüsünün bu riski açıkça dile getirmesi, tehlikenin ne kadar yakın ve büyük olduğunu, sistemin efendilerinin dahi bu "borç tsunamisinden" endişe duyduğunu gösteriyor.
7. "Dijital gözetim": Bir kontrol aracı olarak yapay zekâ
The Economist, "chatbotların her yerde olacağını" ve "otokratların" yapay zekâyı bir "kontrol aracı" olarak kullanacağını belirtiyor.
Sistem, yapay zekâyı insanlığın faydasına bir araç olarak görmüyor. Bunu, kitleleri denetleyen, düşünceyi yönlendiren ve "istenmeyen" fikirleri filtreleyen bir "biat mekanizması" olarak kurgulamaktadır. "Otokrat" dedikleri, Batı-dışı dünyanın denetim altına alınmasıdır; oysa en büyük dijital diktatörlük, bizzat Batı merkezli teknoloji tekelleridir.
8. "Yeşil sömürgecilik" aldatmacası
Dergi, "yeşil gündemin" hızlanacağını ancak "fosil yakıtların saltanatının" da süreceğini kabul ediyor.
Yakından bakıldığında “yeşil gündem", gelişmekte olan ülkeleri sanayisizleştirmenin, onlara yeni vergiler ve "karbon" kotaları dayatmanın bir aracıdır. Bunun adı "yeşil sömürgecilik"tir. Batı, kendi refahını sağlayan fosil yakıtlardan vazgeçmezken, dünyaya "yeşil" vaazlar vererek ekonomik hegemonyasını sürdürmeyi planlamaktadır.
9. "Tedarik zinciri savaşları": Kutuplaşmanın ifşası
Haberde, dünyanın "dost-shoring" (dost tedarik) ile daha da parçalanacağı vurgulanıyor.
Dost-shoring", Batı'nın kendi "kurallara dayalı düzenini" bile çiğnediğinin, kontrolünü kaybettiği aktörleri (başta Çin ve Rusya) "sistemik boğma" yoluyla saf dışı bırakma çabasının adıdır.
10. "Toplumsal çürüme" ve "afyon mekanizmaları"
Son madde, iki parçalı bir tespiti içeriyor: Batı'da "aile yapılarının" değişmesi (çökmesi) ve 2026'daki büyük "spor olayları" (İtalya Kış Olimpiyatları, ABD Dünya Kupası).
Toplumsal çürüme: Batı'nın dünyaya ihraç ettiği liberal-kapitalist yaşam tarzı, kendi merkezinde "aileyi" çürütmüştür. Bunu "değişim" olarak normalleştirmeye çalışsalar da, bu, sistemin ahlâkî ve toplumsal iflasıdır.
Afyon mekanizmaları: Dünya bu kadar büyük bir kriz ve parçalanma içindeyken, sistemin kitlelere sunduğu çözüm “cambaza bak” aldatmacasıdır. Kış Olimpiyatları ve Dünya Kupası gibi devasa "para aklama" ve "toplumsal uyuşturma" operasyonları, kitlelerin dikkatini gerçek krizlerden (1'den 9'a kadar sayılanlar) uzaklaştırmak için kullanılan "kitle afyonlarıdır".
Sistemin itiraf edemediği 11. Madde: "Mutlak Fikir" buhranı
The Economist'in sıraladığı 10 madde, bir "hasar tespit raporu" olmanın ötesinde, Batı merkezli tefeci-kapitalist sistemin kendi çöküşünü sadece "teknik" arızalara bağlamaya çalıştığının da bir göstergesidir. 1'den 10'a kadar sayılan her şey –Amerikan iç savaşı, jeopolitik kaos, faiz sistemi riski, toplumsal çürüme– bir "sebep" değil, bir "sonuç"tur.
The Economist'in asıl itiraf edemediği, 11. ve en hayatî madde; Batı Medeniyeti'nin "Mutlak Fikir" buhranıdır. Sistem, dünyaya "faiz" (Madde 6), "dijital gözetim" (Madde 7) ve "eğlence afyonu" (Madde 10) dışında hiçbir "ruh", "mana" veya "insanî gaye" teklif edememektedir.
Tüm bu "öngörüler", Batı'nın dünyaya artık bir "dünya görüşü" dayatacak mecalinin kalmadığını; sadece kaba kuvvet, borçlandırma ve teknolojik tahakkümle ayakta kalmaya çalışan "içi boş bir dev" olduğunu ifşa etmektedir.
Onların listesi, "ruhu" çekilmiş bir bedenin çürüme raporudur. Eksik olan 11. madde, bu bedeni yeniden ayağa kaldıracak kurtuluş reçetesinin artık Batı'da değil, onun tam zıddı bir dünya görüşünde aranması gerektiği hakikatidir.