Suriye devletinin sistematik işkencelerine ilişkin uluslararası alanda açılan ilk davada, iki üst düzey Esad yetkilisinin insanlığa karşı suçlardan mahkum edilmesini sağlayan hayati tanıklığıyla tanınan Suriyeli mezar kazıcısı, Muhammed Afif Nafieh, Middle East Eye'a verdiği röportajda, 2011 yılından 2018 yılının başına kadar Beşşar Esad rejimi altında binlerce işkence kurbanı için toplu mezarlar kazmaya zorlandığı tüyler ürpertici dönemi, tanık olduğu akıl almaz zulmü ve kimliğini açıklama kararının ardındaki nedenleri tüm detaylarıyla aktardı.

Esed rejimi onu mezar kazıcısı yaptı

Savaş öncesinde Şam vilayetinde belediye çalışanı olarak görev yapan ve cenaze işleriyle ilgilenen Nafieh, 2011 yılına kadar ölümle bu denli yüz yüze gelmemiş, bir ceset bile görmemişti. Ancak Suriye'de patlak veren iç savaşla birlikte hayatı, istihbarat görevlilerinin kendisini bularak toplu mezarların kazılması ve kayıtlarının tutulması gibi dehşet verici bir görevlendirme yapmasıyla tamamen değişti. Nafieh, bu göreve seçilmesinin nedeninin, kriz öncesinde işine olan aşırı bağlılığı, hiçbir zaman izin almaması, geç kalmaması ve hatta tatil günlerinde bile çalışmayı tercih etmesi olduğunu düşündüğünü ifade etti. "Böyle baskıcı bir rejimde 'hayır' diyemezdim. 'Hayır' kelimesi yasaktı. Yorgun olduğunuzu söylemek yasaktı. Hasta olduğunuzu söylemek yasaktı. Bu tür bir şey söylemek tamamen yasaktı. Totaliter bir rejimdi" sözleriyle o dönemin atmosferini çarpıcı bir şekilde özetledi.

Muhammed Afif Nafieh Mezar Kazıcı

Ankara'da Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 752. vuslat yıl dönümü dolayısıyla Şeb-i Arus töreni yapıldı
Ankara'da Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin 752. vuslat yıl dönümü dolayısıyla Şeb-i Arus töreni yapıldı
İçeriği Görüntüle

İdam edilene kadar işkence ediliyorlar

Nafieh, çalıştığı ilk toplu mezar yeri olan Necha'ya ilk kez soğutmalı, 16 metre uzunluğunda devasa kamyonların yanaştığını gördüğünde yaşadığı şoku ve dehşeti unutamadığını belirtti. Nafieh, kamyonların kapılarının açılmasıyla karşılaştığı manzaranın tam bir felaket olduğunu, aklının almadığı bir vahşetle yüzleştiğini söyledi. Kamyonların içinden 300 ila 400, çoğu çıplak, elleri ve ayakları plastik kelepçelerle bağlanmış, yüzleri örtülmüş ve boyunlarında ip izleri olan cesetlerin çıkarıldığını aktardı. Cesetlerin üzerindeki işkence izlerini dehşetle tarif eden Nafieh, "İnfaz edilenlere her türlü işkence alet ve yöntemi uygulandı. Onları gördüğümde, bu kişinin idam noktasına gelene kadar ne kadar acı çektiğini, bize ulaşmadan önce ne kadar öldüğünü hayal ediyordum. Son ölüme ulaşmadan önce yüz ölüm daha yaşadı" ifadelerini kullandı.

"Beşar Esad, şubelerde olup biten her şeyi biliyordu"

Nafieh'in görevi, bu korkunç manzaraların belgelenmesi, cesetlerin hangi güvenlik biriminden geldiğinin ve kaç tanesinin toprağa verildiğinin titizlikle kaydedilmesiydi. Hazırladığı her raporun dört kopyasını almak zorunda kalan Nafieh, bir kopyasını kendisinde saklarken, diğer kopyaların valiye, ilgili istihbarat birimine ve doğrudan Esad'ın resmi ikametgahı olan Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na gönderildiğini açıkladı. Bu durumun, Esad'ın ülkedeki zulümden ve işkencelerden bizzat haberdar olduğunun açık bir kanıtı olduğunu vurgulayan Nafieh, "Beşar Esad, şubelerde olup biten her şeyi biliyordu" dedi.

Devasa çukurlarda devasa ceset yığınları

Necha mezarlığının kısa sürede dolmasının ardından Nafieh, iki istihbarat görevlisi tarafından Şam'ın dışındaki Kutayfah bölgesine götürüldü. Burada, yerleşim yerlerinden daha uzak ve gözlerden ırak, kurak bir arazinin toplu mezar alanı olarak uygun olup olmadığı soruldu. Nafieh'in onayının ardından, iş makineleriyle devasa çukurlar kazılmaya başlandı. Kutayfah'taki mezar alanının Necha'ya göre çok daha büyük olduğunu, çukurların uzunluğunun 100 metreyi, hatta 200 metreyi bulduğunu, derinliğinin ise 6 metreye kadar ulaştığını söyleyen Nafieh, buraya haftada bir veya iki soğutmalı kamyon gelirken, zamanla bu sayının haftada dört kamyona kadar yükseldiğini aktardı.

İşkence görmüş 3 aylık bebekler

Cesetlerin sadece soğutmalı kamyonlarla gelmediğini belirten Nafieh, aynı zamanda gece yarısı idamların gerçekleştirildiği ve sabah saat 03:00 sularında gömüldüğü kötü şöhretli Sednaya Hapishanesi'nden ve Şam bölgesindeki çeşitli hastanelerden de cesetlerin getirildiğini söyledi. Hastanelerden gelen cesetlerin genellikle "kimliği belirsiz" olarak kayıtlara geçtiğini ancak hepsinde işkence izleri olduğunu vurgulayan Nafieh, hiçbir zaman normal bir ölüm vakasıyla karşılaşmadıklarını ifade etti. Hatta Çocuk Hastanesi'nden bile işkence görmüş üç aylık bebeklerden altı yaşındaki çocuklara kadar cesetler geldiğini anlatan Nafieh, bu masum yavruların karton kutular içinde getirildiğini ve kollarında taşıdığını hüzünle dile getirdi. "Hatta üç aylık bebeklerden altı yaşına kadar çocuklarda bile işkence izleri vardı" diyen Nafieh, tek kişilik mezarlara bazen beş, altı, hatta yedi cesedi, cesedin büyüklüğüne göre sıkıştırarak gömmek zorunda kaldıklarını, bazen mezar taşlarını bile kapatmadıklarını, üzerlerine basarak sanki onları ezmek ister gibi davrandıklarını anlattı.

“Gömdüğüm insanların beni izlediğini hissediyordum”

Bu korkunç görev, Nafieh üzerinde derin ve kalıcı psikolojik yaralar bıraktı. Ayda sadece bir kez eşini ve çocuklarını görmesine izin verildiğini, bu süreçte çok kilo verdiğini ve sürekli kendi kendine ağladığını söyleyen Nafieh, "Geceleri uyuyamıyordum. Çığlık atıyordum. Gömdüğüm insanların beni izlediğini hissediyordum" dedi. Baskı ve korku dolu bu atmosferde "hayır" demenin imkansız olduğunu, yorgun veya hasta olduğunu söylemenin bile yasak olduğunu vurgulayan Nafieh, bu cehennemden kurtulmanın yollarını aramaya başladığını anlattı.

Sonunda bir çıkış planı yapan Nafieh, istihbarat görevlilerine hasta olduğunu söyleyerek ve bir memura rüşvet vererek görevden alınmayı başardı. 2018 yılında eşi ve üç çocuğuyla birlikte Suriye'den ayrılarak Almanya'ya yerleşen Nafieh, Koblenz'deki mahkemede verdiği tarihi tanıklıkla Suriye devlet işkencesine ilişkin ilk uluslararası davada iki Suriyeli yetkilinin mahkum edilmesini sağlayarak adaletin tecelli etmesine önemli bir katkıda bulundu. "Suriye'deki zulmün karşılıksız kalmayacağına yemin ettim" diyen Nafieh, bu sözünü tuttuğunu ifade etti.

Koblenz'deki ifadesinin yanı sıra ABD Kongresi'nde ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu toplantılarında da konuşan Nafieh, tanıklığı ve 'Caesar'ın sağladığı kanıtlarla birlikte, ABD'nin 2019'da Suriye'ye uyguladığı ekonomik yaptırımların hayata geçirilmesinde etkili oldu. Ancak Nafieh, MEE aracılığıyla yaptığı son açıklamada, Suriye halkının çektiği acıların sona ermesi için ABD hükümetine Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılması çağrısında bulundu. "Amerikan hükümetinden Suriye'ye uygulanan yaptırımları kaldırmasını talep etmek istiyorum. Çünkü Suriye rejimi düşmüş bir ülkedir. Amerika Birleşik Devletleri'nden benim adıma, özgür Suriyeliler adına ve insanlık için tanıklık eden herkes adına yaptırımların kaldırılmasını talep ediyorum. Suriye'nin buna ihtiyacı yok" şeklinde konuşan Nafieh, Suriye halkının artık daha fazla acı çekmemesi gerektiğini vurguladı.

Yıllarca güvenlik gerekçesiyle kimliğini gizli tutan Nafieh, Esad rejiminin zayıflamasıyla birlikte artık kamuoyuna açıklanmaya hazır olduğunu söyledi. "Rejim devrilmeden önce hiçbir zaman yüzümü göstermedim, çünkü kimliğimi açıklamadan, yüzümü göstermeden kayınvalidemler tutuklandı, eşleri tutuklandı, kız kardeşlerim tutuklandı. Bu yüzden şimdi, rejimin düşüşünden sonra, büyük bir sevinçti. Kimliğimi ortaya çıkarmak istedim" diyen Nafieh, artık gerçek adıyla konuşarak Suriye'deki adaletin ve hesap verebilirliğin sağlanması için mücadelesine devam edeceğini ifade etti.

Nafieh'in tanıklığı ve anonimliğini bozması, Suriye'deki insan hakları ihlallerine karşı yürütülen uluslararası çabalar için önemli bir kilometre taşı olarak görülüyor. Onun cesareti ve yaşadığı korkunç deneyimleri tüm dünyaya anlatması, Suriye'deki zulmün unutulmaması ve sorumluların adalet önüne çıkarılması için verilen mücadeleye büyük bir katkı sağlıyor.