Elaziz tarif edilirken evliyaullah diyarı tabirinden bahsedilmiyorsa mutlaka orada bir eksiklik vardır. Köylerinden neredeyse şeyhlerin bulunmadığı bir tarafa rast gelmenin şaşırılacağı bir şehir olduğunu söyleyelim. Köylerde, hele ki Palu'da bir şeyhin buyruğu dışında hareket etmek kerih addedilirken, medreseler ücra köylere dahi varmışken, şehirde ise bu dergahlar, tekkeler, zikir halkaları harici bilhassa meczuplarla tezahür ediyor.

Girizgah

Kalu belada halkolmuş ruhumuzun rüşt sahası olan, kâinata gönderilerek imtihan serüveninde, kaderin tesirindeki ana amillerden biri pektabii halkımızda ifade edildiği şekliyle “memleket”tir. Tabiî biz şahsen bu memleket işini ancak bedene nispetle ve hayatın sonraki meşreplenme noktasındaki hüviyetimizin kazandığı mizaca nazarla kabul edebiliriz. Zira Üstad Necip Fazıl’ın da buyurduğu üzere “Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar, onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar”, mutlak mânada memleketi şahsım adına ancak ve ancak kalbimizin ve kâinatın payitahtı İstanbul olarak yüreğimizin derinlerine nakşederiz. Bu mevzuda mutabakatı sağladıysak, doğum çevremize ve kader planında ehemmiyetine dair olan bahse dönelim. Hayat yolunda fıtratın haricinde kalmış, dünyanın içindeki şerait, zaman, aile, cinsiyet vs. gibi müessirler kesbi yani dünyada edinilmiş özellikler olarak tarif edilir. Meselemizde de “muhit” şekliyle yerini almış, şahsıma misk gibi sinmiş 19 yılımı sahnelendiren şehrim Mamürat’ül Aziz, kısa tabiriyle Elaziz’i mizacımdaki bazı rollerine de değinerek kısaca anlatmaya çalışacağım.

Kronolojik başlama adetiyle terkipleyerek girizgahtaki bahsimiz olan doğum muhitimin mizacım üzerindeki tesirini anlatarak devam etmek istiyorum. Tipik Anadolu mayasından nasipli, Karakoçan kökenli olmam hasebiyle Kürtlere has klasik misafirperverlik, samimiyet gibi hasletleriyle yoğrulmuş bu topraklarda şimdi “modern” şehirlerimizdeki robotlaşan, insanî hasletlerini kaybetmiş varlıkları gördüğümde burnumda en çok tüten hasret kokusu yer yer mübalağalı bulsam da bu samimiyet edası olmuştur. Tabiî buradaki sebeplerden biri de nüfusun seyrekliğinde paylaşmaların ve kaynaşmaların imkân fazlalığından ötürü insanların başkalarına kendisini daha çok açabilmesidir.

Sosyo-coğrafya

Kürt illerinin ve klasik Anadolu’nun bağlanma kapılarından olması bir yana kuzeyde bir Alevistan nevinde Dersim, güneyde Diyarbekir ve batıda kendisine benzemesi hasebiyle de büyük bir rekabeti olan Malatya, doğuda ise kendisiyle beraber Zazaistan’a il olabilecek tek şehir Bingöl… Bütün bunların hayal ettirdiği zengin bir coğrafya hayali maalesef hepsinin aynı potada eritilerek uzlaşmayla ve nevi şahsına münhasır Elaziz ananesini korumayla şekillenmiş olarak fazla da monotonlaşmadan yerini almıştır. Tabii bu nevi şahsına münhasır Elaziz ananesi de ayrı bir dava olarak anlatılacak elbet. Tüm bu eriyen fakat muhtelif renk ve tonlar arz eden kültür tablosunda tek tipli bir profile maruz kalmadan belli bir omurga içerisinde birçok dal ve budağa açılabilmede ket vuracak bir manim olmadı bu muhitte yetişmeyle elhamdülillah. Fakat bu potanın belli bir ağını göze kestirip koloni kurarak izole kalma yolunda inatçılar ayrı…

Nevi şahsına münhasır Elaziz ananesi

Bu omurganın muayyen hatları sırayla yemek, samimiyet, tasavvuf ve sokak kültürü olarak sıralanabilir. Yemek bâbında neresine gidilirse gidilsin muhakkak Harput köfte, sırın, orcik vs. gibi lezzetlere muhakkak rastlanır. Tabi bunlar muhtelif coğrafyalara açılmışsa da ben Elaziz'in kendisinde meşhurlaşmasına kasten söylüyorum. Maddeye ilişkin bu misali her yerdeki bütünlüğe ve ahenke muhalif bir sadanın yükselmemesi sebebiyle görünür bir beraberliğe delil ve işaretle söylüyor ve asıl kemik taşları olan mücerret plana geçiyorum.

Samimiyet edası

Elaziz insanına hasretteki başı çekmesiyle belirttiğim samimiyet edâsı, yine nereye gidilirse gidilsin en hususî meselelerde dahi rahatlıkta tereddüt etmeden ağzını şırıl şırıl dökebilmenin ayrıcalığıdır. Amma şunu da söyleyelim ki; şayet şive diye galatlaşmış bir maşrapadan dökülürse söylenen sözler müessir olur ve fazlasıyla mukabele görür. Nitekim içim içim kendini salıveren bir Elaziz ağzı da olsa kulağa buram buram sımsıcak sesli sadalar bırakması insanın kendisini derin bir samimiyet ateşi çemberi içerisinde hissetmesine kâfidir. Tipik Elaziz insanında bu sarsılmaz bir emaredir. Bahsetmiş olduğum samimiyet, sevgi-muhabbetten ziyade rahatlık ve kendi ananesindeki ünsiyetle tezahür eder. Müşterekler üzerinde çizilen hudut ancak buraya varıyor.

Şeyhler ve meczuplar

Elaziz tarif edilirken evliyaullah diyarı tabirinden bahsedilmiyorsa mutlaka orada bir eksiklik vardır. Köylerinden neredeyse şeyhlerin bulunmadığı bir tarafa rast gelmenin şaşırılacağı bir şehir olduğunu söyleyelim. Köylerde, hele ki Palu'da bir şeyhin buyruğu dışında hareket etmek kerih addedilirken, medreseler ücra köylere dahi varmışken, şehirde ise bu dergahlar, tekkeler, zikir halkaları harici bilhassa meczuplarla tezahür ediyor. Evet meczuplarla... Türkiye'deki yedi akıl hastanesi olan şehirlerden biri, üstelik de en şöhretlisi.

Elaziz'deki fıkraların hemen hepsi bu deli(veli) meczuplar üzerinedir. Onların deliliğinden her Elazizli nasibini almıştır. Bilhassa benim şahsıma en büyük biçtiği vasıf ve hususiyet bu huydur. Zira tabiat olarak sessizlik, sakinlik, izole ve yalnız hayat tarzıma ancak bu deliliğin verdiği dillere destan cesaret vasfı sebebiyle dağdan dağa sıçrayacak büyüklükte bende bir ilerleme vermiştir. Kendime baktığım vakit bu fıtrata bu kabiliyet görünürde hayret dolu bir tezat teşkil ederken bâtında mükemmel bir bütünlük göstermiş. Hele de ergenlik yıllarına içimizdeki dâvâ ateşinin yeni yeni tüttüğü zirve vakte denk gelmesiyle hayatımızda film sahnelerinde görülemeyecek maceralara sahne olması ve bu potansiyelin hala içimde kıvılcımının muhafaza olduğunu bilmek beni en mesut etmiş mevzulardandır.

Meczuplar Elaziz'e rengini vermiş hatta maskotu olarak da simalanabilecek bir özellik almışlardır. Herhangi birisine denk geldiğinizde manevi sezme kabiliyetiniz de varsa Allah aşkı ve velilik kokusunu almak imkânsız değildir. Hele Harput'taki meşayıhın menkıbeleri onlarla beraber tüyleri ürpertmeye yeter.

Elaziz sokakları

Elaziz ananesinin omurgasındaki son kemik taşı sokak kültüründe ilk andaki tasavvurunuzdan pek farklı olmayacak surette çocuk oyunları, mahalle maçları, seyyar satıcılar evet hepsini kapsar. Fakat bunların önünde tipik Elaziz insanının kahve muhabbeti, kaldırım üstü voltalarla takılmalar, hususî olarak kundura, şerbet, ve başka başka zanaatler üzerine birçok yörenin tablosunu gösteren sahneler bu şehrin sokakta çizildiğini belirtiyor.

Facia milliyetçilik

Son olarak en garabet vaziyet olarak görmem sebebiyle değineceğim mevzu ise Elaziz'in kendi tespitlerimle yüzde 70 Zaza, yüzde 25 Kürt, yüzde 5 Türk ırkî şemaya ayrılması ve tam bir Zazaistan makarı sıfatı taşımasına rağmen (hele bunun yanında Zazaların Kürt kökenli olma teziyle beraber Kürtlerin coğrafyası olarak şeksiz ifade etmemden bahsetmiyorum bile.) absürt bir şekilde Türk milliyetçiliğine soyunmaları harbiden göz kanatan bir facia. Daha Elaziz'deki Türklerin Bulgaristan'dan göçme olduğu teferruatını düşmedim bile. Bunun yanında yeni yetme Kürtlere sallayan parazitlerin peyda olması vahameti daha da arttırıyor. Milliyetçi-muhafazakâr şablonun tam oturacağı Elaziz gakgoşları, hükümetin son 7-8 yılki profiline, tenakuzlu milliyetçilik anlayışının nüksetmiş şekliyle tasvir etmek tam tamına doğrudur.

Muhafazakarlığın verdiği şuur ve frenlerle belki de rezalet bir noktaya taşınacak bu sosyoloji, Allah'tan ki biraz dinebilme meyline sahip. Bu çelişkiye bizzat tanık olarak büyümüş birisi olarak laik devletin zerk ettiği milliyetçilik fitnesinin ne denli felaket manzaralara yol açabildiğini yakînen tatmış oluyorum. Böylelikle Elaziz'den ayrı hayat müşahedelerimle de vatanımızda Kemalizm’den sonraki en büyük fitne olduğuna kanaat getirmiş oldum. Tabii bunlar zincir gibi birbirine raptiyeli, milliyetçilikten sonra da devletçilik geliyor mesela. İlaveten bu ve başka vesilelerle ırk mevzusunun günümüzde tamamen bir yalan ve safsatadan ibaret olduğunu, eski mantıklarla kabile, kavim cemiyetlerinin gayri etnisiteden ziyade coğrafyaya karşılık geldiğini ve milliyetçiliğe mecbur kalınan maslahatlar haricî tamamen düşman olduğumu ilân ederek meseleyi noktalıyorum.

Aylık Baran Dergisi 38. Sayı, Nisan 2025