Türkiye’de başıboş köpek sorunu artık yalnızca bir şehircilik meselesi değil, doğrudan kamu güvenliği sorunu hâline geliyor. 5199 sayılı Kanun, yerel yönetimlere sahipsiz hayvanların toplanması ve rehabilite edilmesi konusunda açık yükümlülükler yüklüyor. Buna rağmen birçok belediye görevini yerine getirmiyor.
İstanbul Valiliği, okullar açılmadan önce sahipsiz hayvanların özellikle okul çevrelerinden uzaklaştırılması için tüm ilçe belediyelerine talimat gönderiyor. Ancak uygulamanın hayata geçmesi yine belediyelerin siyasi tutumuna bağlı kalıyor.
Sokaklarda sürüleşen köpeklerin saldırıları her geçen gün artıyor. Çocuklar, yaşlılar ve işçiler doğrudan tehdit altında kalıyor. Buna rağmen belediyeler sessiz kalıyor ya da şikâyetçi vatandaşları suçlayarak konuyu örtbas ediyor.
Avrupa’yı örnek gösteren çevreler, Batı’da başıboş hayvan bulunmadığını görmezden geliyor. Avrupa ülkelerinde hem insan hem hayvan hakları gözetiliyor, hayvanlar sokakta değil barınaklarda yaşıyor. Türkiye’de ise “hayvan hakları” adı altında insan güvenliği geri plana itiliyor, sosyal düzen zarar görüyor.
Bu mesele sadece idarî ihmal değil, aynı zamanda zihnî bir sapma olarak öne çıkıyor. İnsan güvenliği yerine hayvanı merkeze alan yaklaşım, kamu düzenini tehdit ediyor. Sokakların insana mı yoksa köpeğe mi ait olacağı sorusu, artık bir medeniyet tercihi olarak karşımızda duruyor.




