Tarihin tozlu sayfaları arasında, unutulmaya yüz tutmuş ancak günümüze ışık tutan trajedilerle dolu hikayeler yatar. Bu hikayelerden belki de en dokunaklısı, 16. yüzyıl İspanya'sında zorla Hristiyanlaştırılan ancak İslam inançlarını ve kültürel kimliklerini gizlice yaşatmaya çalışan Müslümanlar olan Moriskoların öyküsüdür. Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Hüseyin Gökalp, Blogging Theology platformunda yaptığı kapsamlı sunumla, Moriskoların yaşadığı bu dramatik süreci, Endülüs tarihinin derinliklerinden günümüze taşıyor ve bu acı deneyimden çıkarılması gereken evrensel dersleri bizlere hatırlatıyor.

Gökalp'ın uzmanlık alanı İslam fetihleri, İslamlaşma, Hristiyanlaşma ve göçler gibi sosyo-dini hareketler olması, Morisko meselesini çok boyutlu bir perspektifle ele almasını sağlıyor. Onun anlatımıyla, "küçük Mur" anlamına gelen ve Hristiyanlar tarafından aşağılayıcı bir etiket olarak kullanılan "Morisko" teriminin ardındaki insanlık dramına tanıklık ediyoruz. Bu yazı, Gökalp'ın sunumundan hareketle, Moriskoların kim olduğunu, Endülüs'ün görkemli geçmişini, zorla din değiştirme sürecini, gizli direnişi, acımasız Engizisyon uygulamalarını, nihai sürgünü ve tüm bu yaşananlardan alınması gereken hayati dersleri detaylı bir şekilde ele alacaktır.

Tarihsel Bağlam: Endülüs'ün Altın Çağından Reconquista'ya

Gökalp, Morisko trajedisini anlamak için öncelikle Endülüs tarihinin temel kavramlarını ve dönemlerini anlamamız gerektiğini vurguluyor:

  1. Önemli Tanımlar:

    • Muladi (Muladí): İspanya'da Müslüman doğan veya İslam'ı benimseyen İber (Vizigot) kökenliler dahil olmak üzere ikinci nesil Müslümanları ifade eder. Gökalp, Vizigotların başlangıçta Aryan Hristiyanlığını benimsediğini, Katolikliğe geçişlerinin daha çok siyasi elit kararı olduğunu ve halk arasında Aryan inançlarının devam etmesinin bazılarının İslam'ı kabulünü kolaylaştırmış olabileceğini belirtiyor.

    • Mozarab (Mozárabe): Arapça "Musta'rib" (Araplaşmış) kelimesinden gelir. Müslüman yönetimi altında yaşayan, Arap dilini ve Müslüman kültürünü (giyim, sakal, sarık gibi) benimsemiş ancak Hristiyan inancını koruyanlardır. Gökalp, rahiplerin bu durumdan rahatsız olup mektuplar yazdığına dair kanıtlar olduğunu ekliyor.

    • Mudéjar (Müdeccen): Arapça "Müdeccen" (yerleşik, ehilleşmiş) kelimesinden gelir. Reconquista (Yeniden Fetih) sonrası Hristiyan yönetimi altında yaşamaya devam eden Müslümanlardır.

    • Morisko (Morisco): Özellikle 1492'de Gırnata'nın düşüşünden sonra zorla Hristiyanlığa dönüştürülen Müslümanların soyundan gelenlerdir.

Vicente Mestre tarafından 1612-1613 yıllarında yapılan bu tablo, 1609-1614 yılları arasında İspanya Kralı III. Felipe'nin emriyle Moriskoların (Hristiyanlığa geçmek zorunda bırakılan Endülüs Müslümanlarının soyundan gelenler) İspanya'dan sürülmesini anlatır. Resim, özellikle Valensiya bölgesindeki Dénia limanında (tabloda "EL GRAV" olarak belirtilmiş) yaşanan dramatik anları, Moriskoların gemilere bindirilerek Kuzey Afrika'ya gönderilmesini gerçekçi bir şekilde betimler. Bu olay, İspanya ve özellikle Valensiya bölgesi için önemli tarihi ve trajik bir dönüm noktasıdır.

  1. Endülüs'teki İslami Dönemler:

    • Valiler Dönemi (714-756): Endülüs'ün Şam'daki Emevi Halifeliği'ne bağlı bir eyalet olduğu dönem.

    • Endülüs Emevi Devleti (756-1031): I. Abdurrahman tarafından kurulan bağımsız emirlik ve III. Abdurrahman'ın kendini Halife ilan etmesiyle zirveye ulaşan dönem. Gökalp, bu dönemde Kurtuba'nın (Cordoba) nüfusunun 300.000'e ulaştığını, Londra ve Paris'in ise sadece 20-40 bin civarında olduğunu belirterek, Endülüs'ün Avrupa'nın bilim, kültür ve hatta sağlık merkezi olduğunu vurgular (Örneğin, ciddi hastalıklar için insanların çocuklarını Endülüs hastanelerine getirmesi).

    • Tavaif (Taifalar) Dönemi (1031-1090): Halifeliğin yıkılmasıyla ortaya çıkan küçük, rakip krallıklar dönemi. Siyasi zayıflık nedeniyle Hristiyan krallıklarının ilerlemesine zemin hazırlamıştır.

    • Murabıtlar (Almoravidler) (1090-1147): Kuzey Afrika'dan gelen Berber hanedanı.

    • Muvahhidler (Almohadlar) (1147-1248): Yine Kuzey Afrika kökenli Berber hanedanı, Murabıtları devirip yönetimi ele geçirdiler.

    • Gırnata Nasrî Krallığı (1232-1492): İber Yarımadası'ndaki son Müslüman devleti. Yaklaşık 250 yıl boyunca Hristiyan krallıklarına haraç ödeyerek varlığını sürdürdü, ancak sonunda Katolik Krallar Ferdinand ve Isabella tarafından fethedildi.

Fetihler, Göçler ve Kültürel Etkileşim

Gökalp, 711'de Tarık bin Ziyad ve Musa bin Nusayr liderliğindeki orduların İber Yarımadası'na girişini anlatır. İlk başta yaklaşık 50.000 askerin geldiğini ve bunların çoğunun Arap olmadığını belirtir. Göçler ve ihtidalarla 10. yüzyılda Müslüman nüfusun yarımadanın yarısından fazlasını (yaklaşık 4 milyon) oluşturduğunu ve bu nüfusun Araplar, Berberiler ve İslam'ı seçen Vizigotların karışımından meydana geldiğini ifade eder.

Valensiyalı ressam Vicent Mestre tarafından 1612-1613'te yapılan bu tablo, 1609-1614 arası Kral III. Philip'in emriyle İspanya'dan sürülen Moriskoların, o dönem İspanyol toprağı olan Kuzey Afrika'daki Oran limanına çıkarılışını betimler. Eser, sürgünü anlatan ve kral tarafından sipariş edilen bir seriye aittir.

Valensiyalı ressam Vicent Mestre tarafından 1612-1613'te yapılan bu tablo, 1609-1614 arası Kral III. Philip'in emriyle İspanya'dan sürülen Moriskoların, o dönem İspanyol toprağı olan Kuzey Afrika'daki Oran limanına çıkarılışını betimler. Eser, sürgünü anlatan ve kral tarafından sipariş edilen bir seriye aittir.

Gökalp, İslam fetihlerinin sömürgecilikten farkını vurgular. Fethedilen topraklardaki halkların din değiştirmeye zorlanmadığını, Yunanistan'ın Osmanlı yönetimi altında Yunanca konuşmaya ve Ortodoks kalmaya devam etmesi gibi örneklerle açıklar. Cizye ödeyen gayrimüslimlerin kendi inançlarını serbestçe yaşadıklarını ve askerlikten muaf tutulduklarını belirtir. Bu durumun, Hristiyan sömürgeciliğinin sıklıkla uyguladığı zorla asimilasyon ve din değiştirme politikalarıyla tam bir tezat oluşturduğunu söyler.

Reconquista ve Gırnata'nın Düşüşü

Hristiyan krallıklarının "Reconquista" adını verdikleri güneye doğru ilerleyişi yüzyıllar sürdü. Gökalp, Endülüs'ün düşüşünün tek bir tarihe (1492) indirgenemeyecek, uzun bir süreç olduğunu vurgular. Gırnata'nın düşüşü bu sürecin son ve sembolik halkasıdır. Ferdinand ve Isabella'nın evliliğiyle güçlenen İspanyol krallıkları, son Müslüman kalesini de ele geçirir.

Gökalp, İbn Haldun'un meşhur "asabiyet" ve devletlerin döngüsel yükseliş ve çöküş teorisini, özellikle Murabıtlar ve Muvahhidler gibi Kuzey Afrikalı göçebe grupların deneyimlerinden yola çıkarak geliştirmiş olabileceğini öne sürer. Bu teoriye göre, zor zamanlar güçlü toplumlar yaratır, güçlü toplumlar refah dönemlerini getirir, refah dönemleri zayıf toplumlar yaratır ve zayıf toplumlar tekrar zor zamanlara yol açar. Bu döngü, Endülüs'ün ve daha sonra Moriskoların kaderinde de yankılanır.

Morisko Dönemi: Zorla Din Değiştirme, Gizli İnanç ve Engizisyon

Gırnata'nın düşüşüyle imzalanan anlaşmada Müslümanlara inanç özgürlüğü vaat edilse de, Gökalp'ın belirttiği gibi, bu sözler on yıldan kısa bir sürede çiğnendi. Kardinal Cisneros gibi figürlerin öncülüğünde kitlesel ve zorla vaftizler başladı. 1492 sonrası "Müdeccen" statüsü sona erdi ve Müslümanlar "Morisko" yani "Yeni Hristiyan" haline getirildi. Ancak bu, güvenilmeyen, şüpheli bir statüydü.

  1. Kültürel ve Dini Baskı:

    • Arapça konuşmak ve yazmak yasaklandı (1526'da kısıtlandı, 1572'de tamamen yasaklandı).

    • İslami isimler, geleneksel kıyafetler ve kültürel ifadeler yasaklandı.

    • Camiler kapatıldı veya kiliseye çevrildi.

    • İslami kitaplar yakıldı.

  2. Gizli Yaşam ve Direniş:

    • Moriskolar, dışarıdan Hristiyan gibi görünürken İslam'ı gizlice yaşamaya çalıştılar. Evlerinin gizli bölmelerinde namaz kıldılar, geceleri veya yüzerken abdest aldılar, Ramazan orucunu tuttular.

    • Dini bilgiyi sessizce sonraki nesillere aktarmaya çalıştılar.

    • Aljamiado (Elhamiyye): İspanyolca metinleri Arap harfleriyle yazdılar. Bu metinler arasında dini metinler, şiirler ve gündelik yazışmalar bulunur.

    • Vahran Müftüsü'nün Fetvası: Gökalp, Kuzey Afrika'dan (bugünkü Cezayir'deki Oran şehrinden) gelen bu önemli fetvaya dikkat çeker. Fetva, baskı altında olan Müslümanlara, İslam'ı kalplerinde saklı tutmaları şartıyla, dışarıdan Hristiyan gibi görünmelerine, hatta domuz eti yemeye zorlanırlarsa yemelerine izin veriyordu. Temel mesaj şuydu: "Yapmanız isteneni yapın ama İslam'ı kalbinizde ve mümkün olan her an gizlice yaşayın."

  3. Engizisyon ve Zulüm:

    • Gizlice Müslüman olduğundan şüphelenilen kişiler (genellikle komşu ihbarları, eşinin gerçek adını yanlışlıkla söyleme veya sorgulanan küçük çocukların ifadeleriyle) takip edilir, tutuklanır ve Engizisyon mahkemelerine çıkarılırdı.

    • Amaç, işkence yoluyla kişiyi hala Müslüman olduğunu itiraf etmeye zorlamaktı. Gökalp, Granada'daki işkence müzesini hatırlatarak bu vahşetin boyutlarına işaret eder.

    • İtiraf edenler genellikle festivallere kadar hapsedilir ve sonra halka açık törenlerde (auto-da-fé) diri diri, acıyı uzatmak için yavaş yavaş yakılırdı. Bu, korku, ihanet ve sessizlik üzerine kurulu bir sistemdi.

Son Perde: Sürgün (1609-1614)

Baskı ve asimilasyon çabaları başarısız olunca, Kral III. Philip 1609'da Moriskoların İspanya'dan tamamen sürgün edilmesi emrini verdi.

  • Sürgünün Boyutları: Gökalp, ilk dalganın Valensiya'dan başladığını ve toplamda yaklaşık 300.000'den fazla Moriskonun (bazı tahminlere göre çok daha fazla) birkaç yıl içinde sınır dışı edildiğini belirtir.

  • Sürgünün Vahşeti: Binlerce çocuk ailelerinden koparılıp Hristiyan olarak yetiştirilmek üzere geride bırakıldı. Sürgün yolculuğunda birçoğu soyuldu, istismara uğradı, hastalıktan veya açlıktan öldü. Gemilere bindirilenler, daha fazla para kazanmak isteyen denizciler tarafından Akdeniz'in ortasına atılarak boğuldu.

  • Gidilen Yerler: Çoğunlukla Kuzey Afrika'ya (Fas, Cezayir, Tunus) gittiler. Bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu'na (İstanbul, Bursa gibi şehirlere) sığındı. Gökalp, İspanya'dan gelen Sefarad Yahudilerinin Türkiye'de kimliklerini korurken, Müslüman Moriskoların zamanla yerel halkla karıştığını ve izlerinin sürülemediğini belirtir. Az sayıda Morisko ise Avrupa'nın başka bölgelerine ve hatta Amerika kıtasına ulaştı ve kültürlerini (giyim, yemek, mimari unsurlar – örneğin Peru, Lima'daki balkonlar) buralara taşıdı.

İspanya Üzerindeki Etkileri

 Gökalp, İspanya'nın bu sürgünle yetenekli çiftçilerini, zanaatkarlarını ve tüccarlarını kaybettiğini ve ekonominin ciddi zarar gördüğünü belirtir. Ancak Amerika'dan gelen altın ve gümüş akışının bu kaybı bir süreliğine perdelediğini, fakat uzun vadede bu olayın İspanyol İmparatorluğu'nun gerilemesinde rol oynadığını ifade eder.

"Moriskoların Denia Limanından Gemilere Bindirilmesi" ("La Expulsión en el Puerto de Denia") adını taşıyan bu eser, Kral III. Philip'in emriyle İspanya'dan sürülen Moriskoların, Valensiya Krallığı'na bağlı Denia limanından gemilere bindirilerek Kuzey Afrika'ya gönderilme anını tasvir etmektedir. Tablo, sürgün kararının uygulanışını ve Moriskoların İspanya topraklarından ayrılışını gösteren tarihi bir belge niteliğindedir.

"Moriskoların Denia Limanından Gemilere Bindirilmesi" ("La Expulsión en el Puerto de Denia") adını taşıyan bu eser, Kral III. Philip'in emriyle İspanya'dan sürülen Moriskoların, Valensiya Krallığı'na bağlı Denia limanından gemilere bindirilerek Kuzey Afrika'ya gönderilme anını tasvir etmektedir. Tablo, sürgün kararının uygulanışını ve Moriskoların İspanya topraklarından ayrılışını gösteren tarihi bir belge niteliğindedir.

Gökalp'tan Morisko Deneyiminden Çıkarılacak Dersler

Gökalp, konuşmasının sonunda Morisko trajedisinden çıkarılması gereken derin ve güncel dersleri sıralıyor:

  1. Mücadeleyi Bırakan Toplumların Sonu: Mücadeleyi (geniş anlamıyla Cihad'ı) terk eden toplumlar aşağılanmaya mahkumdur. Güçlü olmak, başkasına saldırmak anlamına gelmez, ancak barışı korumak için bile güçlü olmak gerekir. Gırnata'nın ve günümüzdeki bazı Müslüman toplumların zayıflığı ve bölünmüşlüğü, dış müdahalelere kapı aralar. Şikayet etmek yerine temel nedenlere odaklanılmalıdır.

  2. Tarihin Döngüselliği: Tarih, sürekli ileriye giden çizgisel bir ilerleme (Hegelci ilerlemecilik) değil, yükseliş ve düşüşlerden oluşan bir döngüdür (İbn Haldun). Hiçbir devlet veya medeniyet ebedi değildir. İnsan ömrü gibi medeniyetler de doğar, yükselir ve ölür. Geçmişten ders almak esastır.

  3. Estetik ve Çöküş İlişkisi: Bir medeniyetin aşırı incelmiş sanat, müzik, yemek ve mimariye odaklanması, genellikle çöküşün habercisi olabilir. Herkes güzel saraylar inşa etmek, güller ve zeytinler hakkında şiirler yazmakla meşgulken, savunma ve gelecek planları ihmal edilebilir. Elhamra Sarayı inşa edildiğinde Gırnata zaten düşüşteydi.

  4. Savaş ve Ahlak: Savaş, bir toplumun kendini nihai olarak ifade etme biçimidir ve o toplumun ahlakını, dinini, yaşam biçimini yansıtır. İşkence, etnik temizlik, soykırım gibi yöntemler, uygulayanların etik ve dini anlayışını gösterir. Gökalp, İslam tarihinde bu tür kitlesel kıyımların olmadığını, ancak Hristiyanlık ve Yahudilikte de teoride sınırlar olmasına rağmen, dinsiz veya kuralsız etik anlayışların sınırsız vahşete yol açabileceğini belirtir. Bir toplumun gerçek ahlakı, özellikle zafer kazandığında adalet (adalet) gösterip göstermediğiyle ölçülür.

    Sistemli kitap okuma üzerine...
    Sistemli kitap okuma üzerine...
    İçeriği Görüntüle
  5. Dilin Önemi: "Dil, varlığın evidir" (Heidegger). Dilini kaybeden, kimliğini ve dinini kaybeder. Moriskolar Arapçayı kaybettiklerinde, İslam'ı korumaları çok daha zorlaştı ve sonunda kaybettiler.

  6. Çocukların ve Neslin Önemi: Kültür ve din, sonraki nesillere aktarılmalıdır. Morisko çocukları kiliselerde ve katedrallerde yetiştirildi. İslami bilgi ve topluluktan yoksun yetişen bir çocuktan Müslüman bir yetişkin beklenemez.

  7. Siyasi Sözlerin Güvenilmezliği: Liderler çok söz verir, ancak hesap verebilirlik (özellikle ahiret inancı gibi ilahi bir hesap verebilirlik) olmadığında bu sözlerin çoğu değersizdir. Güç ve strateji odaklı "reelpolitik" anlayışında kalıcı dostluklar veya düşmanlıklar yoktur. Kiminle muhatap olduğumuza dikkat etmeliyiz.

  8. Din Gizli Yaşanamaz: Din, özellikle İslam gibi toplumsal boyutu güçlü bir din, uzun süre gizlilik içinde yaşatılamaz ve sonraki nesillere aktarılamaz. Kripto-Müslümanlık sürdürülebilir değildir. Türkiye'deki Sabetaycılar örneği, gizli kimliklerin bile zamanla nasıl aşındığını gösterir. İslam, cemaat ve açık pratik gerektirir. Müslümanlar kimliklerini gizlemek yerine ifade etmeli ve saygı görmelidir.

  9. Zorla Asimilasyon Başarısızdır: Tarih, zorla asimilasyonun işe yaramadığını tekrar tekrar göstermiştir. Sonuç genellikle çatışma veya sürgündür (Moriskolar, Gazze örnekleri). Bu, hem Avrupa hem de Amerika için önemli bir derstir.

  10. Birlikte Yaşam İçin Çerçeve: Gerçek bir birlikte yaşam, sadece soyut konuşmalarla değil, sağlam bir hukuki ve ahlaki çerçeve (İslam'da Şeriat gibi) ve bunu uygulama tecrübesiyle mümkündür. Gökalp, Müslümanların Endülüs'ten Hindistan'a, Balkanlar'a kadar bu konuda hem yasal geleneğe hem de tarihi tecrübeye sahip olduğunu ve bu değerli birikimin günümüz dünyasının sorunlarına çözüm sunabileceğini vurgular.

Miras ve Günümüzdeki Yankılar

Gökalp, Morisko mirasının İspanya'da hala "Moros y Cristianos" (Müslümanlar ve Hristiyanlar) festivalleri gibi etkinliklerle (tarihi savaşların canlandırıldığı, bazen tartışmalı bir miras) ve hatta siyah fasulye (Müslümanları temsil eden) ve beyaz pirinçten (Hristiyanları temsil eden) yapılan aynı isimli yemekle yaşadığını belirtir. Blas Infante (Endülüs'ün babası kabul edilen, İslam'a ilgi duyan ve Franco tarafından öldürülen figür) ve Fernando de Valor (16. yüzyıldaki Morisko isyanının lideri) gibi isimleri hatırlatır.

Hüseyin Gökalp'ın anlatımıyla Moriskoların hikayesi, dini hoşgörüsüzlüğün, zorla asimilasyonun ve kültürel yok edişin ne denli trajik sonuçlar doğurabileceğinin acı bir kanıtıdır. Ancak bu hikaye aynı zamanda baskı altında inançlarını ve kimliklerini korumaya çalışan bir halkın direnişini ve Endülüs medeniyetinin Avrupa tarihindeki silinmez izlerini de gösterir. Gökalp'ın vurguladığı gibi, bu tarihten alınacak dersler – güçlü olmanın önemi, tarihin döngüselliği, dilin ve neslin korunması, zorla asimilasyonun beyhudeliği ve gerçek birlikte yaşamın temelleri – günümüz dünyasında artan İslamofobi, milliyetçilik ve kimlik çatışmaları karşısında hayati önem taşımaktadır. Tarihi sadece akademik bir merak olarak değil, Kur'an'ın da sıklıkla yaptığı gibi, ibret almak ve geleceği daha doğru inşa etmek için bir rehber olarak okumak, hepimizin görevidir. Moriskoların sessiz çığlığı, bu görevi bize tekrar tekrar hatırlatmaktadır.