Hatice Kübra İstekli/Gümüşel’in, evden kaçıp İzmir’de bir “kurum yurdu”nda ortaya çıkması, çok daha sonra da 30.11.2020 tarihinde verdiği şikâyet dilekçesinde suç tarihini 2004 (6 yaş) olarak göstermesiyle başlayan tartışma devam ediyor.

Taciz ve tecavüzün affedilecek bir yönü asla olamaz

Çocuğa karşı işlenen taciz ve tecavüzün affedilecek bir yönü asla olamaz. Bu türden mahlûkat ara ara çıkmakla beraber fazla olmaması, hem hukuken (yetersiz de olsa) hem de cezaevlerinde hak ettiği karşılıkları aldığı da geçmiş örnekleriyle belli. Anadolu insanı bunu kaldırmaz!

Bu derece habis bir fiil ile itham etmek oldukça kolaydır, önemli olan ise ispatıdır. İspatı olmadan, sadece itham veya iftiranın neticesinin ne olduğunu geçen nisan ayında gördük. Halk tarafından yakalandı, dövüldü, katledildi ve 6 ay sonra suçsuz olduğu anlaşıldı.

Kalabalıkların/yığınların adaleti olmaz

Kalabalıkların/yığınların adaleti olmaz. Orada motivasyon vardır, orada ajitasyon vardır sadece. Hatice Kübra İstekli/Gümüşel “olayının” basına “düşmesi” veya “düşürülmesi” de, “kalabalıkların adaletini!” istemek gibi. Şimdiden “infaz” yapıldı zaten.

İstanbul Anadolu Adliyesine 2020’de verilen “6 yaşından beri HER GÜN tecavüze uğradım” diyen iki cümlelik şikayet dilekçesi 2 SENE sonra iddianameye dönüştürülmüş. Toplamda 4,5 sayfalık iddianame için, suç, müşteki ve şüpheliler belliyken niye bu kadar sene beklenmiş, tuhaf.

4,5 sayfalık iddianamemin bir sayfası kimlikleri sayıp dökmek, 2 sayfası sadece müştekinin beyanları, 1 sayfası ses kaydından seçme bölüm, yarım sayfa bile olmayan kısımda da cezalandırma talebi yer alıyor. Şüphelilerin ifadeleri/savunmaları neredeyse hiç yok.

Bu şekil bir iddianame yazmak makul mü, usul mü bilmem, fakat sadece “kadının beyanı esastır” şeyi ile hazırlanmış, savunmaya yer vermeyen bir İDAM HÜKMÜ olduğunda şüphe yok.

HKİ-G’in abisinin Tv5’de söylediği, tetkik edilmesi, doğrulanması-yalanlanması gereken bir iddia var. Buna göre; İzmir’e HKİ-G’i görmeye, annesi ve onun çocuğuyla gidiyorlar. Maksat, çocuğu ME’i ona teslim etmek. Kaldığı “kurumun bahçesi”nde otuyor ve konuşuyorlar.

Acaba savcı Ercan Ateş bunu da araştırdı mı?

Çocuğunu da ona verip gidiyorlar. Fakat daha sonra HKİ-G’in onlar hakkında “çocuğumu kaçırıyorlardı” diye şikâyeti oluyor. Abisi, “orada oturduk, sarıldık, çocuğu kendimiz getirmişiz, kameralar da var, nasıl böyle konuşur?” diyor.

Doğru mu yalan mı; nihayetinde bir taraf yalan söylüyor ve bunun tespitinin diğer iddialara da tesir edeceği şüphesiz; acaba savcı Ercan Ateş bunu da araştırdı mı?

Basına dün geceden beri “yeni” şeyler düşüyor bu konu hakkında. Düşenler ses kaydının yine belli kısımları (4,5 saatlik kayıttan bahsediliyor), 2012’deki hastane/karakol kısmına dair. Açık ifadeye rağmen, onda da “yorum” yapılıyor, “kalabalıkların adaleti” isteniyor.

Şu ifade. Karakola, annesiyle beraber gittikleri Afiyet Hastanesinden direkt olarak yine annesiyle gittiklerinden, yaşı 14 olduğundan, standart soruya standart cevap olarak “anneme teslim edin” lafını bile “anneye yalvarma/sığınma” olarak naklediyor sefiller!

Tek bir tarafın ithamları olduğunu unutmayın!

Üstelik o “anne” de şüpheli; istismarcı! Neyse, iddianameyi okuyunuz diye buraya koyuyorum şimdi. Okuyun. Ama sadece tek bir tarafın ithamları olduğunu unutmayın; göreceksiniz zaten, rezillikle itham edilenlere dair hiçbir şey YOK!

Hatice Kübra İstekli-Gümüşel İddianamesi 

Önemli olan deliller ve çapraz sorgulardır

Yıllanmış ve TCK tarafından “tescilli terörist” olduğum için, hem kendi iddianamelerimden hem başka iddianamelerden bildiğim gerçek, savcılık mübalağada oldukça ustadır, kafasına göre yazar çizer. Önemli olan deliller ve çapraz sorgulardır. İş, orada ortaya çıkar.

Eksik soruşturma ve eksik bölümleriyle hazırlanmış, ana karakteri “kadının beyanı esastır şeyi” olan bu iddianame iade edilmesi gereken bir iddianame bana göre. Olmadı. Kabul edildi. Celselerde göreceğiz artık gerçeği. Şimdi değil. Şimdi “kalabalıkların adaleti!” var!

Ses kaydı hadisesi

Ortada dolaşan (biri gönderirirse onu da okur ve paylaşırım) SES KAYDI üstünde, “delil hükmü”ne dair Yargıtay kararlarından derlemelerden iktibasları da ekleyeyim. Ses kaydı delildir bazı şartları taşıdığında; ama o ses kaydı delil olabilir mi?

Süreç içerisinde delil ve sorgularla ortaya çıkacaktır mevzu. “Somut!” “Kurgular” meseleyi daha da karıştırır: Mahkemedeki beyanlar/savunmalar “net”lik sağlar. Ses kaydını taraflar reddetmiyor iddianameden anladığım kadarıyla. Aile de haberdar. Sebebine dair itiraz var.

Hukuk labirentlerinde hele ki daha mevzuatta oturmamış “ses kaydı” meselesinde de şöyle problem var. Ses-görüntü kaydı delil kabul ediliyor. Suç işlenirken yapılan kayıt delildir. Delil olmakla birlikte ayrıca da ispata muhtaçtır; itiraf da aynıdır: İspatlanmalıdır.

Dosyadaki ses kaydının SUÇ İŞLENİRKEN değil, en az 10 sene önce işlendiği iddia edilen suça dair, şüphelinin konuşturulması üzerine olduğunda ise hiç kuşku YOK. Şüpheli de bu konuşmaları “he he dedim sadece” diyerek kabul ediyor. Savcı bunu “kısmı kabul!!!” sayıyor işin komiği!

Suçun itirafına dair bu kaydın ki bahsedilen 4 saatlik bir kayıt ve belki de muhtelif zamanlarda olmuştur konuşmalar, bilmiyorum, bu kaydın delil hükmü bir yana kaale dahi alınmaması icap da edebilir. Mevzuatçılar tartışmalılar bunu; canlı bir hadise çünkü.

Anlık, 1 günlük, 1 aylık hadise üstüne değil, 10 sene öncesine dair ve ayrı şehir ve ayrı mekândan, boşanma safhasındaki kocasını “konuşturarak” itiraf almanın hukukiliği nedir? Mevzuatçı arkadaşlar işte bunu bol bol tartışmalılar. Her şeyin bir hududu vardır; hudutsuz hukuk olmaz

Boşanma davasında bile “karşı tarafa özel sorular sorarak, yönlendirme veya tahrik etme suretiyle elde edilen kayıtlar “delil oluşturma” amacını güttüğünden” delil kabul edilmiyor bu kayıtlar. 4 saatlik ses kaydının hükmü de bu olmalı. Hukuk, böyle.

Haber-Yorum: İbrahim Haceviç