Ölümünün ikinci yıl dönümü vesilesiyle Küba devriminin başkomutanı, tüm Latin Amerika ve Afrika devrimlerinin öncüsü Fidel Castro Ruiz’den bahsetmek istiyorum. O gerçek bir Küba ve Latin Amerika vatanseveriydi. Komünist bir devrimci olan Castro, aynı zamanda bir Katolik’ti.  Katolik kilisesindeki bozulmayı ve çürümeyi fark etti, bu Katolik inancında olanlara değil, kiliseye dair bir bozulmaydı. Küba bir sömürgeydi, CIA çok etkindi.

Küba’nın başında bir asker olan Fulgencio Batista bulunuyor. Castro, ona karşı taarruza girişti. Halk, değişimi istiyor ve Castro hareketini destekliyordu. Castro, 1959’da resmî olarak idareyi ele aldı ve bir kaç gün sonra Havana’ya girdi. Devrim kazandı; çünkü halk gerçek vatanseverleri destekledi. 

Beni Küba’ya bağlayan bir çok sebep var. Küba, vatansever ve dürüst insanların yaşadığı sosyalist bir ülkedir. Kimbilir, belki bir gün Küba’ya tekrar gidebilirim. Fidel ailesi tarafından da desteklendi ve onun ölümünden sonra devletin başına Raul Castro Ruiz geçti. Raul Castro son derece onurlu bir adamdır. Senelerce Amerikan emperyalizminin baskısı fazlasıyla hissedildi Küba’da. Obama döneminde ilişkilerde bir takım gelişmeler yaşandı ve Amerikan Başkanı Küba’ya bir ziyarette bulundu. ABD’nin ilk siyah başkanı olan Obama’nın siyaseti dışarıdan bakanlara gayet iyi görünür. 

Soğuk Savaş sürecinde, Sovyetler Birliği’ne karşı atomik silahlarla donatılmış Amerikan denizaltıları Küba için ciddi bir tehditti. Castro, Amerikan emperyalizmine karşı en ön safta bulunuyordu. Belki barış yapılmak istenmiştir; ama emperyalistlerin yaşadığı güç zehirlenmesi buna engel oldu. ABD’nin finansal, askerî ve politik olarak önemli bir güce sahip olmasına rağmen bazıları tarafından mukavemet gösterildi. Amerikan emperyalizmi ırkçıdır; bu sebeble Küba ile barışması beklenemezdi. Aynı şekilde Venezüella’yla, Bolivya’yla, Nikaragua’yla da barışması beklenemez. Yine aynı şekilde gerçek inanç sahiplerini de kabul etmez. Çünkü gerçek Yahudi, Hıristiyan ve Müslümanlar, Filistin’in mukaddes topraklarının özgürlüğünü ister. 

Fidel enteresan bir adamdı. Yahudi karşıtlığı anlamında anti-semitik değildi. Başlarda Amerika ile karşı karşıya olmalarına rağmen İsrail ile ilişkileri vardı. İsrail Filistin toprakları üzerinde gelişti, bir çok insanın ölümüne sebep oldu. Küba, tam anlamıyla 1973 savaşında İsrail ile karşı karşıya geldi. Küba, Kuzey Kore ile birlikte Şam’ı İsrail bombalamalarına karşı korumak için takviye kuvvet gönderdi. Daha önce söylediğim şeyi tekrar belirtme ihtiyacı hissettim; çünkü Fidel, devrimin gerçekleşmesi için elini uzanabildiği her yere uzatmaya çalışmıştır.

Venezüella, bağımsızlığına kavuşan ilk Hispanik Amerika ülkesidir. İlk bağımsız lider de General Francisco de Miranda’dır. Ondan sonraki bağımsız Hispanik Amerika lideri Simon Bolivar’dır.

Venezüella’da başladıktan sonra sekteye uğraya bu devrim süreci Küba’da Fidel Castro’ya uzanmıştır. Daha sonra Venezüella’da Hugo Chaves iktidara geldi, Venezüellalıların çok büyük bir kısmı onu destekledi. Küba devrimi tarafından da desteklendi. Chavez, Venezüella ordusunda bir takım yenilikler yaptı. Chavez’e karşı girişilen darbe teşebbüsünde bir çok masum sivil hayatını kaybetti. Emperyalist güçler olan ABD, İngiltere ve Fransa’nın sözde demokrasi talebiyle Venezüella’yı hedef alması neticesinde gerçekleşti masum insanların ölümü. Chavez hayatını kaybettiğinde Venezüellalılar nasıl ağladıysa, Kübalılar da kendi liderleri ölmüş gibi ağladı. 

Kumandan Fidel Castro Ruiz örnek bir adamdır, profesyonel bir devrimcidir. Bu vasfıyla bir çok düşmana sahiptir. Ben de Leninist profesyonel bir devrimciyim; Allah’a inanan Kelime-i Şahadet getirmiş bir devrimciyim, bir Müslümanım! Arap değilim, Müslüman bir ülkede doğmadım; Katolik bir ülkede doğdum. Müslüman olana kadar bir ateisttim. Tahrifata uğramış olmasına rağmen Eski Ahit de, Yeni Ahit de tahrifata uğramadan önce ihtilalciydi. Aynı şekilde Kur’an da ihtilalcidir. İslâm, diğer inançlara göre ötekilere ve düşmanlara karşı daha hoşgörülü bir dindir. Peygamber Efendimiz de büyük bir ihtilâl yapmıştır; fakat hoşgörülü davranmıştır. İslâm’a genellikle kadınlara karşı tutumundan dolayı saldırılıyor; bilhassa taşlanarak öldürme (recm) cezası eleştiriliyor. İslâm, evli bir erkek veya kadının taşlanarak öldürülme cezasına çarptırılmasında zina edenin cinsel birleşme halinde görüldüğüne dair şahidlik gerekir. Bu şartın gerçekleşmesi de son derece zordur; fakat İslâm tarihinde uygulanmıştır. Şeriatı ve İslâm’ı manipüle etmeye, tahrif etmeye çalışıyorlar. İslâm’ı tahrif ederken onun ihtilâlci yönünü de değiştirmek istiyorlar. Gerçekten İslâm ihtilâli için mücadele edenler cezaevlerine dolduruluyor veya öldürülüyor. 

Bu bahsettiklerim hainler vasıtasıyla yapılıyor. Geçtiğimiz haftalarda İstanbul’da Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi de bir hain operasyonuydu. 
 
Allahü Ekber
25.11.2018


Baran Dergisi 620. Sayı