• Önce öz peygamberine ihanet eden, tevhid bayraktarı Resul (Tûr-u Sinâ) ya çıkınca altundan bir buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve peygamber lanetine uğrayan, o…

• Böylece, nebîler beşiği, üstün ırk İsrailoğulları içinden kopup fesad ve hiyanet mâdeni yeni bir kavim halinde dölleşen, asıl yahudiyi mayalandıran, artık hep öyle devam eden ve insanlığın başına belâ kesilen, o…

• İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsâ Peygamberi dinsizlikle suçlayan, Romalı’lara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağını göstermek için, havarîler meclisinde onu yanağından öpmeye kadar alçalan (Yuda Şem’un) o…

• Derken babasız hak peygamber Hazret-i İsa’nın hak dinini içinden tahrif eden, yeni Peygamberi Allah’ın oğlu diye gösteren, “baba-oğul-ruhülkudüs” küfrünü icad eden (Sen Pol) o…

• İslâmda münafıklığı mayalandıran, bütün bâtıl mezhepleri kuran, besleyen ve Kur’ânda Allahın lânetine hedef olan, o…

• Dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği ve sinsiliği içinde kanını emdiği her yerden atılan, sonunda İspanyadan kovulan, sırtında ucu kurşunlu kamçıların iziyle Türkiye’nin kapısını çalan, karalar ve denizlerin haşmetli İmparatoru Kanunî Sultan Süleyman’ın lûtuf ve merhameti sayesinde yurdumuza sızan, en kısa zamanda Türk iktisadî hayatına hâkim olan (Yasef Nassı), hattâ bir kızını Kanunî’nin oğluna nikâh ettirmeye kadar başaran (Nurbânû Sultan), derken Osmanlı tarihi boyunca yeniçeri fesadının baş âmili “züyûf akçe-hileli para” marifetini yürüten, o…

• Öbür taraftan da, Türk vatanının en habis fesad ve hıyanet merkezi Selânikten kalkarak gûya İslâmı kabul etmiş bir kafile halinde (dönmeler) Edirne ve İstanbul’a gelen ve bizi yahudi hüviyetiyle törpüleyişini bir de müslüman sıfatına bürülü olarak tecrübeye kalkan (Sabatay Sevi), o…

• Fransız ihtilâlinde, perde arkası en büyük rolü oynayan, ilk (enflâsyon) parası (asinya)yı çıkartıp ihtilâlin iktisadî muvazenesini allak bullak eden, neticede bir yandan krallık, öbür yandan inkılâp Fransasını, yani sadece Fransa’yı batırmak emelini besleyen o…

• İkinci Abdülhamîd devrinde İslâm dünyasının merkez noktalarından birine çivi çakmak için Filistin’de küçük bir toprak isteyen, buna karşılık Türkiye’nin bütün dış borçlarını (Düyun-u Umumiye) ödemek teklifinde bulunan, fakat Ulu Hakan tarafından teklifleri reddedilen, nihayet yüce hükümdarı İttihat ve Terakki komitecilerine düşürten, o…

• Dünyada ilk defa parayı ve şişkin sermayeyi icad eden (kapitalizma), sonra (Karl Marks) marifetiyle onu tahrip eden, 1917 komünist ihtilâlinde güdücüler arasında yer alan (Troçki, Zinvoyef vesaire), peşinden dünya çapında bir yahudi filozof (Hanri Bergson)a tahrip âletini tahrip ettiren, netice olarak nerede ve hangi mezhep varsa bir taraftan kuran ve bir taraftan yıkan, yani kendi dışında insanlığı her türlü birlik ve yekpârelikten uzaklaştıran, o…

• Türk Millî Kurtuluş hareketi Yunanlıya karşı zafere ulaşır ulaşmaz, Türk’ü ve onun şahsında İslâmı yok etme azmindeki Batı ülkelerinin üzerimize saldırmasını önlemek ve göstermelik istiklâlimizi sağlamak şartını İslâmdan ayrılmamıza ve mukaddesatımızı feda etmemize bağlayan ve bunda muvaffak olan, yine o…

• Nihayet her yerde, plânını gerçekleştiren, bu arada Türkiye’de dilediği fuhuş, ahlâksızlık ve iktisadî çöküş iklimini tutturan, gizli imparatorluğunun maketi minik İsrail devletini kuran, onunla İslâm âlemi ve petrol dünyasının en nazik noktasına kazığını kakan, arı kovanı hummasiyle çalışan, çabuk seferber olmakta dünyada birinci orduyu meydana getiren, çevresinde kendisinden en aşağı 10 misli büyük Arap âlemini iflâsa uğratan, hep o…

• Şu anda kolları karnının altında saklı bir ahtapot gibi, bir koliyle Suriye, öbür koliyle Irak, daha öbür kollarıyle de Kuveyt, Hicaz, Mısır ve Libya istikametlerini kollayan, bu rolünün tahakkukuna zemin hazırlamak için bir dünya felâketine muhtaç bulunan, bunun için de Rus-Amerikan rekabetini kızıştıran ve türeme-üreme yatağı emperiyalizmayı besleyen, kısacası topyekûn medeniyetleri eritme yolunda büyücü kazanını durmadan karıştıran, yalnız o…

• Yine o, hep o, yalnız o, daima o…

• Ve bu incelikleri kavrayamamak ve içyüzleri görememek bakımından, memleketimiz, yine o, hep o, yalnız o, daima o…

Üstad Necip Fazıl Kısakürek