Yunanistan, Doğu Akdeniz başta olmak üzere deniz yetki alanlarında uzun süredir devam eden tartışmaların ortasında yeni bir planlama hamlesiyle gündemde. 16 Nisan 2025’te kamuoyuna duyurulan ve “Ulusal Deniz Mekânsal Planlama Stratejisi” (ΕΧΣΘΧ) olarak adlandırılan bu girişim, ülkenin tüm deniz sahalarını kapsayan kapsamlı bir haritalama ve kullanım planlaması sunuyor.

Epstein ifşacısı Virginia Giuffre intihar etti Epstein ifşacısı Virginia Giuffre intihar etti

Bu plan, Avrupa Birliği’nin 2014/89 sayılı direktifine uygun olarak hazırlanmış olsa da, içeriği yalnızca teknik bir düzenleme olmanın ötesine geçiyor. Zira Atina yönetimi, bu stratejiyle birlikte çevre koruması, sürdürülebilir turizm, enerji kaynaklarının kullanımı, kültürel mirasın korunması ve sınır ötesi iş birliklerinin geliştirilmesi gibi birçok başlığı bir araya getirerek hem çevresel hem de ekonomik bir vizyon ortaya koyuyor. Ne var ki bu vizyon, sadece “iyi niyetli çevre planlaması” olarak okunamayacak kadar çok katmanlı.

Coğrafya, egemenlik ve Avrupa'nın örtülü politikaları
Planın uluslararası hukuk ve özellikle Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi (UNCLOS) çerçevesinde hazırlandığı belirtilse de, belgede Yunanistan'ın kıta sahanlığı ve MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) sınırlarına ilişkin vurgular dikkat çekiyor. Özellikle İtalya ve Mısır ile yapılan anlaşmaların plana dâhil edilmesi, Yunan devletinin deniz yetki alanlarını Avrupa Birliği zemininde tescilleme gayretini ortaya koyuyor. Türkiye açısından bu tür hamleler, her ne kadar doğrudan bir provokasyon olarak okunmasa da, bölgede tek taraflı adımların devam ettiğini gösteriyor.

Deniz yetki alanlarının teknik planlamasıyla egemenlik hakları arasında net bir ayrım yapılsa da, bu tür belgelerin siyasal etkileri kaçınılmaz. Atina'nın “planlama yapıyoruz, egemenlik dayatmıyoruz” söylemi, pratikte sınırlı bir teselli sunmakta. Çünkü bu plan, Yunanistan'ın Doğu Akdeniz'deki hak iddialarını kurumsal belgelerle destekleme sürecinin bir devamı olarak okunabilir.